Aslında resmi tarih bize hep Osmanlı tarihi için olumlu şeyler yazmıştır ama maalesef Osmanlı tarihinin detaylarına girildiğinde öyle sanıldığı gibi iyi şeyler olmadığı ortaya çıkar. Mesela Osmanlı hep merhametli diye geçmektedir ama Osmanlı’nın oldukça baskıcı olduğu ve himayesinde bulunan halkların ondan yaka silktikleri gerçeği açıktır. Hemen kafamızı resmi tarihten kaldırırsak bunları göreceğiz. Aslında Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin kuranlar da önceleri Osmanlı’yı eleştirseler bile daha sonraları şimdilerde olduğu gibi başa gelenler Osmanlı’ya hayranlık duymaya ve onu yüceltmeye başladılar. Sonuçta o Türkiye Cumhuriyeti’nin de, Osmanlı’nın düştüğü hatalara düşmesi kaçınılmaz olmuştur. Osmanlının geçmişi ganimetçiliğe dayanıyordu dolayısıyla emirleri altındaki yeniçerilere savaşlarda ganimet vaadederek zafer kazanmaktaydılar:
“ Lamartine, Osmanlı Tarihi (1) adlı kitabından şunları anlatmaktaydı: “Bursa’ya dönen yeniçeriler yine olay çıkardılar. Cem Sultan’a kapılarını açan Bursa’nın yağmalanmasını istediler. İmparatorluğun ikinci başkentine yakıp yıkan bir padişah olarak girmekten utanan Bayezit, askerlerine yalvarmak durumunda kaldı. “Atalarımın kentini bana bağışlayınız!” diye yakardı. İstanbul yağmasının cezasız kalmasından cesaret alan yeniçeriler Padişah’ın ricalarını duymamazılıktan geldiler. Bayezit, ancak Bursa’nın fidyesini ödeyerek kenti yeniçerilerin
yağmasından kurtarabildi. Her yeniçeri yağmadaki payına karşılık bin akça aldı” (Lamartine,1991,322). Ganimetçiliğin o zamanlar yüceltildiğini ve o zafer denilen utkuların da hep ganimetçilik içgüdüsü ile kazanıldığını farkediyoruz.
George Hill’in de kitaplarına bakarsak devamlı olarak Kıbrıs’a yerleşen Osmanlı Vali veya ileri gelenlerin kendi egolarını, menfaatlerini düşündüklerini öğrenmekteyiz. Mesela 1850 ve 1860 yılları arasında adada bulunan 600 zabit askerden 300’ü başkentte, kalanların da Larnaka, Mağusa, Leymosun, Baf ve Girne’de konuşlandığını öğreniyoruz (Hill,2015,14). Hill, kitabında Osmanlı’nın bunları bile zamanında ödeyemediğini kitabında yazmaktadır. Hill, Kıbrıs Tarihi adlı kitabında bizlere şunları ekliyordu:
“Osmanlı teşkilatlanması, diğer açılardan olduğu gibi idari açıdan da da yozlaşmıştı. Bu durumun erken bir örneği, 1572’de 1,146 kişinin maaşını zimmetine geçiren ve 541 kişinin maaşını subaylara dağıtan Sekbanbaşı Musa vakasıdır. Bir yeniçeri birliğinin amiri olan Musa, önceki yarıyılın maaş ödemelerini yaparken, alacağı iptal edilmiş kişileri mevcut, ödeme yapılması gerekenleri ise namevcut göstermişti. Ancak, olay ortaya çıktığı zaman, padişah Musa’nın zimmetine geçirdiği paranın tamamını hazine-i amireye iade etmesini emredecekti” (Hill, 2015,14).
Kıbrıs insanlarının Osmanlı’dan memnun olmadığını Hill’in gene kitabından öğrenmekteyiz:
“Zaptiyeler piskoposlarla dragomanlar tarafından vergi ve borç tahsili için kullanılmaktaydı. Nitekim, reaya zaman içinde zaptiyeye karşı diş bilemeye başlamıştır. Britanya kontrolüne geçildiği esnada, zaptiye birliklerinin sayısı 275’i bulmaktaydı. Yeni yönetimin ilk icraatlarından biri, zaptiye teşkilatını yeniden biçimlendirmekti. Bu sürecin sonunda zaptiyeler oldukça etkin bir jandarma gücüne evrilmiştir” (Hill,2015,16).
Tarihi sadece resmi belgelerle değerlendirirsek yanlışlıklar yaparız. Önemli olan çeşitli kaynaklardan çok perspektifli olarak değerlendirmek ve doğrulara varmak. Tarihi doğru değerlendirmeyenlerin hem bölgemizi hem de dünyayı sürükledikleri savaş ve kaos politikalarını iyi gözlemlememiz gerekmektedir.
KAYNAKÇA
Lamartine,A. (1991) Osmanlı Tarihi, Sabah Yayınları, İstanbul
Hill,G (2015) Kıbrıs Tarihi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul.