Bizdeki boş boş konuşanlar ve Türkiye gerçeği – Ulus Irkad

4683

Kuzey Kıbrıs’ta 1974 yılından beri izlenen Türkiye’ye karşı biyatkar politikalarla maalesef enseye şaklak inirilip bir türlü farkındalığı olmayan, bananeci bir toplum yapısı oluşturuldu. Alternatif olacak sol sağduyulu ayrı entellektüel birikim yerine, hep TC’nin gerici ve de çöktürücü olumsuz dinamik güçleriyle ittifaklar kurularak, Kuzey Kıbrıs’ın da içi kurutuldu.Türkiye’de olumsuz da olsa bir rejim değişikliği olduğu zaman, hemen Kuzey Kıbrıs’ın egemen liderliği, sadakatini belirtmeye ve o rejimin düşman olduklarına, haklı da olsalar, düşmanlığını dile getirmeye başlıyordu. Aslında bu durum 1974 öncesi de aynıydı. Örneğin 1960 sonrasında, 27 Mayıs Darbesi bizim liderlikler tarafından da devamlı Milli Bayram olarak kutlanır (Hatta 1960 öncesinde bu darbeyle aşağı indirilenlerle ittifak yapmış bile olsalar) askeri törenler yapılırdı. 12 Mart 1971 Darbesi sonrasında da solcular düşmanımız olmuş, nerede bir emekten ve soldan yana örgüt ve kuruluş veya kişi varsa, hemen düşman ilan edilmişti. Enklavların içinde gençler, Deniz Gezmiş veya Mahir Çayan hakkında konuşmalar yapsalar hemen tepki konur ve o gençler cezalandırılmaya çalışılırdı. Aslında bakmayın siz, 1974 öncesi de Kıbrıslıtürklerin göçlerinden sorumlu sadece Makarios Yönetimi değil, enklavlar içinde yaşatılan terör ve baskının da büyük bir katkısı vardı. 1974 öncesi, 1973 yılında, CTP lideri rahmetli Berberoğlu’nun, Cumhurbaşkanlığı adaylığı sırasında topluma yaşatılan terör korkusu da unutulamaz.

1974 sonrası da aynı oldu. 1980, 12 Eylül darbesiyle hemen teyakkuza geçildi.Sol partiler düşman ilan edildi. Hatta darbeyi yapanlar buraya en güçlü kuvvet komutanlarını gönderip tehditler ve baskılar uygulamaya başladılar.Muhalefet liderlerine yapılan tehditler hala daha belleklerdedir. Bazı 12 Eylülcü komutanların burada da darbe yaparak solcuları toplayıp Türkiye’ye götürme talepleri de hatırlanıyor. 12 Eylülün oluşturduğu gizli paramiliter gruplar resmi-ideoloji dışında konuşacak olanları baskı altına aldılar. 1990-2004 yılları arasında bir cinayet ve onlarca araba ve ev bombalanmasıyla topluma karşı verilen psikolojik harple karşı karşıya kaldık. Okullarda o dönemlerde kitap bile okur olmaktan korkar olduk. Çünkü geceleri TRT haberlerinde kitaplar kalaşnikoflarla birlikte gösterilerek veya teşhir edilerek, yeni yetişecek olan gençliğin apolitik olması için elden ne geliyorsa yapıldı ve şu anda “Bananeci” dediğimiz toplum veya yeni nesil tipi böylece yaratılmış oldu.

Türkiye’de AKP başa geçip de bilhassa birkaç sene önce yaptığı 15 Temmuz 2016 darbesinden sonra, AKP ve liderinin savunduğu “Tek Adam Rejimi” burada kendine aydın, işadamı veya politikacı denilen biyatkar tipler tarafından savunulmaya başlandı. Sanki de “Tek Adam Rejimi” bulunulmayacak kumaştı. “Tek Adam Rejimi”yle Türkiye çoğunlukçu demokrasiden uzaklaşırken, içteki çökme yanında, dıştaki hamasetle dolu dış ülke topraklarına işgal hamaset politikası da dökülmüş ve Türkiye bugün Rusya-Putin ikilisinin  tayin ettiği ama beceriksizlik kokan ve de cahillikten mütevellit birçok yanlışlarla tüm dünyanın düşmanlığını kazanmış, bir  gerici, insanlık düşmanı ülke durumuna getirildi.

Şu anda Türkiye ekonomisi çökmüş durumda. Kuzey Kıbrıs’a artık birşey de veremez. TC hazinesi boş ve hayalci politikalarla Suriye, Irak ve Libya çöllerinde tüketildi. 2002 yılında başa geldiğinde rasyonel politikalar yerine takip ettiği saldırgan ve de yıkıcı, anti-demokratik politikalarla “Tek Adam ve Rejimi” Türkiye’ye artık kabusları yaşatıyor.

Bir an once Atatürk’ün bıraktığı “Yurta Sulh ve Cihanda Sulh” trendine dönüp öncelikle komşu halklarla barışan Türkiye, kendi içinde de demokratik reformlar yaparak kendi içindeki ,insanlarıyla barışmalı ve tüm dünyaya barış elini uzatarak, ihtilafların  barış diplomasisiyle çözülmesini sağlamalı. Eğer yapılmazsa Türkiye’yi de bizi de, bizdeki yalaka egemenleri de büyük bir çıkmaz bekliyor…