Yaşanmakta olan Kapitalist sistemin üst aşaması Emperyalist çağında, bu günlerinde iki önemli zirve yapıldı. Birisi hala sürüyor. Hem ekonomik, hem de siyasal bakımdan, sisteme ışık tutacak önemde yansımalar olmaktadır. Sistemin, güncel genel ekonomi ile artık bölgesel krizlerle üçüncü dünya paylaşım savaşı özü taşıyan sorunları bu iki zirveden yakalamak mümkündür. Abartıyla başlayıp, devamında çaresizliğin etkisiyle de gündemden düşürülen ilgili toplantılar, aslında Kapitalizmin de güncel aynası gibi parlamaktadır. Ülkemiz, nedense bir zamanlar Davosu överek, B.M. şemsiyesindeki toplantıları Kıbrıslışlaştırarak abartırken, son sözü geçen olayı pek de ilgi göstermedi. Buda, Kıbrısın dünyaya yaklaşımdaki silikleşmenin kanıtıdır.***
İsviçrenin birçok yerleşimi, ülkeye konulan rol nedeniyle de dünyanın birçok konferansına ev sahipliği yapmaktadır. Bazı yerleşimleri de ya yapılan anlaşmalar veya oluşan uluslar arası kuruluşlar nedeniyle önemli simgeleşen politik merkezler oldu. Kıbrıs dahi Atmış döneminde Cenevre kenti oldukça adı geçti. Yine, Darbe işkal döneminde Cenevre toplantıları önemliydi. Hat ta son Kıbrıs Görüşmeleri isviçlerin dağ kasabalarında yapıldı. Türkiyenin haritasını çıkaran Lozan da İsviçre ülkesinde bulunmaktadır. Görüldüğü gibi, İsviçre sadece ekonomik banka merkezi veya siyasal rol ile deyil, yapılan toplantılarla da önemli ülkedir.
Bu klasikleşen evrensel kapitalist ekonomik zirvelerinden birisi de şu günlerde isviçrenin Davos kasabasında yapılmaktadır. Uzun senelerdir, Kapitalist politikacılar, ekonomisler, siyasetciler ve örgütler, isviçrenin bu dağ kasabasında toplanıp, danışmalar yapıyor, gelecek sistemin yönünü konuşuyorlar. Özellikle, Sovyetlerin dağılması ile sistemde Neoliebralizmin adeta ahtapot gibi sistemde kurumsalaşmasıyla, Davos zirveleri de epey gündemleştirdi. Oradaki politikacılardan örgütlere Neoliebralizmin probaganda algılanması yapılırken, tam aksi, isviçrede öteki yerlerde Davos zirvesini protesto eden gösteriler ve karşıt toplantılar da yapılıyordu. Böylelikle, Davos hem sistemi öven, hem de karşıtların seçenekleriyle dolu günler yaşanıyordu.
Ancak, Kapitalist Neoliebralizmin krizlere girişi, sistemin bunu yönetememesi, yeni seçenek oluşamaması, rekabetin uzlaşmazıklarla derinleşmesi sonucu, Davos toplantıları gündemden düştü. Tabi ki tepkilerin de azalnması, seçeneksizlik de bu olumsuzluğun, örtülmesinde gündemden düşürmeye yardımcı oldu. Yine de Davos öncesi yayınlanan bazı raporlar, yeniden Kapitalizmi hatırlatma adına gündeme gelmeğe devam ediyor.
Son Davos zirvesi öncesi, bazı hem de direk sistem yanlısı kuruluşların uyarı dolu raporları yayınlandı. İklimlerin deyişmesi tehlikesini, doğa felaketlerinin artacağı uyarıları artık Kapitalist kurumlarca kaçınılmaz dokunulma alanına girdi. Kaapitalizmin eşitsizlik derinleşmesini rakamlarla gözlerin içine soktular. İkibin kişinin gelirinin Dörbuçuk milyar insanın varlığından fazla olduğu itirafı yayınlandı. Birkaç bin kişinin zenginliğinin dünya nifusunun Y.63 nifusuna eşdeyeer olduğu vurgulandı. Bunlar, Kapitalist Neoliberal süreçte, eşitsizliğin daha da artışının örneklemi olarak açıklandı. Bu basit bilgiler bize Kapitalizmin özünü anlamak isteyene net ifadeyle bizat sermaye kurumlarınca açıklanıyordu.
İMF gibi ekonomideki direk etkileyen yapılar ise girilen 207 yılındaki ekonomik krizden çıkılamadığını, önümüzdeki günlerde bunun yeni sarsıntılarla devam etme olasılığını uyarıyordu. İşin acısı, Kapitalist Neoliebral yapıyı dayatan İMF ve Dünya Bankası, sanki kendi reçeteleriyle bu sonuca gelinmemiş gibi davranmaları da kandırmacanın ironiği olarak algılatlıyor. Hem kriz, hem seçeneksizlik vurgulanırken, başta İMF ve Dünya Bankası ülkelere ayni eşitsizliği tetikleyen reçeltelerin uygulanmasını da dayatmaya devam ediliyor.
Aşmazlar, krizler, yönetememe ve artan eşitsizlik gerçeğinde toplanan Davos zirvesi, elbet daha sesiz ve konuların dünya kamuoyunda tartıştırılmadan geçmesi de işlerine geliyor. Davostaki bu gelişme, net olarak Kapitalizmin, iklimden tutun ekonomik reçetelere varan kulanımının yıkımın altında zenginlerin şov yaparak geçiştirilen tatil gününe dönüştüğü belli. Bir zamanlar medyalar sıraya girip, politikacılar şovlarını yaparken, Şimdi, klasikleşen bu toplantılar, umut ve yönetme oluşturamadığı için gündemde pek dolaşmıyor. Sadece, işin kış ayında İsviçre dağlarının karında tatil yapma zirvesi olarak bir name gibi geçmektedir. Net olan, Davosun kapitalist ayna gibi sistemdeki krizseleşmenin zirve şekline tanık olmasıdır.******
İsviçrenin hemen yanında, yapılıp sonlanan Lipya Berlin konferansı da yapıldı. Başlarken ki bol yorumlar, sonuçların esnek olması ile birçok kesimin beklediklerine uzlaşamamaları sonucu, sonucuna uygun, esnek diplomatik cümlerler le vurgulanıp tamamlandı. Lipya aşmazı ile oradan pay kapma çoğunluk ülke gerçeği, sonuçta Berlinde Almanyanın müdahalesi, AB gerçeği ile şemsiye olarak B.M. kulanılarak yapıldı. Öylesine Lipya dış müdahale güçelri vardı ki sanırsınız dünya paylaşım toplantısını andırıyordu. Afrikadan Ortadoğuya, Avrupadan ABD uzanan geniş coğrafyadaki hem uluslar arası hem de ülkesel birçok kesim katıldı. AB, Afrika Birliği, Arap yapısı ile şemsiye B.M. varken, ABD, Rusya, Almanya, Fransa, İtalya, Türkiye ve devamında Cezayirden Mısıra birçok arap ülkeksi de katıldı. Bu kadar katılımcı ile birlikte,Lipyadaki tarafları da düşünürseniz, elbet kolay kolay sonuç çıkması zordu.
Sonuçta, ateşkesin olduğu bir karar çıktı. Herkesi memnun etmezken, güçler istediklerini şimdilik alamadılar. Lipya ikili gerçeği ile önemliydi. Ülkedeki petrol ile ülkeden Avrupaya gidecek göçmenler olayı önemini tedirginliklerle artırıyordu. AB özellikle komşusu olan Lipyanın Petrolu kadar, gelecek mültecilerle ülkesel tehliklerinin de endişesini duyuyordu.Çok yönlü talepler ile tarafın olması, Lipya konferansını hem zaruri hem de içinden çıkmaz ikileminde sıkıştırıyordu. Kimse memnun deyilken, yine de gelecek için hesaplara devam ediliyordu.
Unutmayalım, lipyanın bugünkü durumunda, Emperyalist direk müdahalesiyle Kaadafinin katledilmesi sonucu oluştu. Yine, yanlış kararlar ile herkesin kendine yönelik hegemonya müdahaleleri sonucu ülke içinden çıkılmaz noktasına gelindi. Yine gördük ki bu toplantıda “Tıpkı Frransa başkanının gibi” yaptığı açıklamalarla, Türkiyenin Lipya müdahalelerindeki cihatcı olayı da kanıtlanıyordu.
Önce Rusya ile Türkiyenin deneyip başaramadığı, sonra daha tarafsız gibi Almanyanın düzenlediği Lipya toplantısı, belli ki işlerin nedenli aşmazda olduğunun itirafıdır. Şüpesiz, yazılan ilkelerin bazısı zaten B.M. kararı olarak vardı. Örnek, Lipyayaa silah anbargosu birkaç yıl önce karara bağlandı. Lipyadaki ayrışma ile itifak kayganlığı, çöl fırtınasında yol bulmayı hep olumsuz etkilemektedir. Sinsi İngiliz oyunu, ABD bölgeye yeniden dönme, Lipyaya ayak basan Rusyanın manevraları, bölge ülkelerinin başka Lipya talepleri ile ülkeyi kulanıp Afrika sıçrama tahtası ile petrol zenginliği karmaşası, geleceğin Lipyası bakımından oldukça karanlık yollar döşemektedir.
Aslında Lipya konferansı ve genelde B.M. şemsiyeli zirveler, artık direk karar yerine, zevahiri kurtarma ve sorunu biraz oyalamanın ötesine gidemiyor. Ayni oyun Suriyede de yapıldı. Yemen için “tıs” çıkmadı. Somali müdahalesiyle hala ölüm haberleri gelmesi tesadüf deyildir.
Bakalım, bu Berlin zirvesi sonrası Lipya çölerinin kum fırtınasından nasıl bir esinti çıkıp rüzgar olacak. Belli olan, ne Davos, nede Berlin sistem toplantıları umulan sesi verememesidir.