Lübnan Filistin ekseni – Özkan Yıkıcı

1126

Defalarca iki noktayı tekrarlıyorum: Bu defa sadece makaleyle alakalı olanı yazacam. “Dünyadaki gelişnelere  yaklaşımda, belirli noktalarda, Türkiye ile K. Kıbrıs koşulları gereği kesişmek bir yana tam ters  düzeyde ilgi duyması gerekir. Türkiyenin hele de günümüzde bölgesel güç ile siyasal İslam politik gerçeği ile K. Kıbrısın resmen Türkiyenin yapısal kesimi olarak şekilenmesi sonucu, ek olarak Kıbrıs sorununu da eklersek; elbet Kıbrıs sorunu varken Türkiyenin üst belirleyici özü başka konum da olmaktadır. Bundandır ki bazı olaylarda Kıbrıs ile Türkiyeden kendi refleksleri veya konumları nedeniyle farklı bakmaları da kaçınılmazdır”. Nitekim, birçok konuda TC hegemonya ile güçlü olma noktasından hareket ederken, K. Kıbrıs veya genel ada burada sorunun olduğun gerçeği ile alınan kararlarla örneklem teşkil etme koşulu vardır. Nitekim, Türkiyeye göre son Lübnan hamleleri önemsiz olup gündem olmazken, eğer denilen şekliyle Kıbrıs sorunuyla odaklaşsaydık, Lübnan gelişmeleri ile muhalifn eksen ile son hükümet olayı burada epey konuşulup kıyslanması gerekirdi. Yine, Filistinle alakalı yapılan ABD İsrail anlaşması yine burada denilen lafla yerleşseydi, ezberlerin bozulma doğrusuyla tedirginliklerle konu gündeme gelecekti. Halbuki bizim güncel gazeteler özellikle ikinci Filistin konusundaki Traump Metenyahu anlaşmasına gereken ön sayfada yer vermediler. Halbuki Filistin İsrail için de B.M. anlaşmalar vardı ve bunlar ezber hep tekrarlanırdı. Tabi ilhaklaşma adımları da göstere göstere yapılıyordu.

Bunları yeniden yazarak, Lübnan ve Filistin gelişmeleriyle direk benzer sorunları olan adamızın hem ders hem de uyarı alması gereken zorunlulukla, bu yazıyı acil olarak yazıyorum.*****

Yetmişlerin sonunda biz siyaset olup yaşama girmeğe çalışırken, Kıbrıs gerçeğinde batı sömürgeleşme kadar, Ortadoğu eksenine de önem veiriyorduk. Önce kelimesel, sonra bazı arkadaşların da tetiklemesiyle kulandığımız “Stratejik sömürge” kuramını da doldurma adına iyice bölgesel okuyarak anlayıp ilgili kavramı gelişletmeye çalıştım. Özellikle ta baştan Ortadoğunun Yeni sömürgeleşme durumunda Kıbrıs ile Lübnanın kendilerine has ama öteki bölgesel ülkelerden farklı yapılanışı hep yakalanıyordu. Özellikle, etnik veya dinsel ayrımlarla oluşturulan, etkisiz halde ve direk dış müdahalelere açık devlet yapıları, Ortadoğu sömürgesel çizgide Kıbrıs ve übnanı dördüncü derecedeki eksene oturtuyordu. Bu kavrayış sonradan Seksenlerdeki gelişmelerle de iyice pekişti. Hele de işkal hareketleri veya direk dış müdahaleler oldukça normal haldeydi. Bir farkla, Lübnanlılar gerektiğinde işkallere karşı da direndiler. İsraile ilk yenilgiyi de Lübnan direnişi sağladı. Ama, parçalı etnik dini devletler hep sorunlu ve etkisiz halde sürüp günümüze geldiler.

Son dönemde, aylardır Lübnanda sokaklar ısınıyordu. Milisler veya belirsiz kkendiliktenlikle sınırlı deyildi. Lübnan yeniden klasik hükümet krizini yaşadı. Sonuçta, sokak hükümeti istifaya zorladı. Bu defa talepler biraz farklıydı. Mezhepli etnik yapıya da karşıydılar. Başta ABD olmak üzere, Sudiler gibi dış çevreler kendi lehlerine kulanıp, karşıtları tasfiye etmek istediler. Lübnan halkı ve politikacıları, son dönemde iyi sınav verdiler. Daha önce de suikaslerle ülkedeki parçalanmışlık kulanılmak istendi. Bu defa karşılık bulmadı. Öteki arap ülkelerinin başaramadığını Lübnanın parçalı yapısı bu defa başardı. İç savaşa girişmedi.

Sokak eylemleri ise yeni bir hamle getirdi. Lübnanda halkın da ısrarlı talepleri sonrası, eskiye bağlı deyil de teknokratlardan kurulu hükümet oluşturuldu. Devamında yine alışılmamış biçimde 6  kadın da bakan oldu. Hem de birisi de savunma bakanı koltuğuna oturdu. Bu Lübnanda önemliydi. Fakat, bankalar batma noktasında, yoğun dış borç ile her halukarda dış müdahaleyle etkin olmaya hazır güçler de vardı. Bunların toplamında kurulan Lübnan hükümeti ne yapar, kuşkularla çevrili. Üstelik ülke politikası da bundan memnun deyil gibidir.

Lübnanda senelerdir önemli sayıda Filistin mültecileri vardır. Üstelik, açıklanan son ABD İsrail anlaşmasında da bunlar pek de ülkelerine dönmeyecek mesajları vardır. Bu yetmezmiş gibi nifusun 6.2  cıvarında Suriye mültecileri de vardır. Böylesi ek yükte vardır. Ama, Lübnanlı sokakla ilk defa kurulan parçalı dinsel yapı dışında, teknokrat hükümeti kurdurtu. Sokağın da siyasal gücü yanında örgütsel olarak ortak Lübnan dışında net siyasal hedefi tam net deyildir. Bunlar, atılan adım ile ülke uçurum kenarında olma ikilemi ile siyasal karışıklık tamamlayıcılığı eklenince, belirsizliklerle Lübnancılık yol bulmaya çalışmaktadır. Bu lübnanda önemli bir gelişme. Tüm olumsuz taploya karşın, halk ortak paydaşlaşması, provakasyonlara ve kırılmalara rağmen kendince bir başarı açtı. Bu ülkeyi bundan dolayı izlemek gerekir. Kıbrıslıların hiç başaramadığı olaydan söz ediyoruz. Sakın Lübnanın karışık yapısının Kıbrıstan iyi olduğu bahanesini de söylemeyin. Lübnanlılık şimdilik etnik mezhep parçasının üstüne çıktığı için bu adım atıldı. Ama, oldukça dikenli yol onları bekliyor.*****

Önce Ürdün de yapılan toplantılardan bazı haberler sızdı. ABD ve ortakları, Suriye ırak sınırında, gerekirse Sunistan devleti kurma kartını tutmaya devam edecekler. Devamında, Buraya sürgünde olan Filistinlilerin de taşınarak, hem vatanı hem de Suni eksenin güçlenmesine katgı yapılacaktı. Fehim Taştekin bunu Ortadoğu eksenli makalesine de taşıdı. Aslında, Filistinliler için senelerdir yok saydırtılan vatansızların yeni kulanım şekli olarak gelişiyordu.

Bu konu daha tam gündemne gelmezken, beklenen ABD ve İsrail görüşmeleri, yine sızan şekliyle de anlaşma belgesi açıklandı. Bunda sürpriz yoktu. Trump, resmen İsrail Filistin konusunu, var olan şekliyle yasalaştırarak tamamlatmak peşindeydi. İsrail de buna zaten hazırdı. Ayrıca, her iki liderin de seçim yılı ile kendi meclisleriyle sorunları vardı. Bu açıklanan belge ile Trump ve Metanyahu kendi halkına karşı da bir probaganda aracı bulmuş olacaklar.

Tekrarda yarar var: Trump hem seçim yılı hem de kendi ülkesinde senatoda soruşturmada. Metanyahu, hala hükümet kurulamadı, seçim olma olasılığı ve yargılanmak için de tasarı mecliste. Bu anlaşma onlar için ilaç gibidir. Üstelik, klasik Amerikan politikası da oynanıyor. Örnek mi, Hem Kudüs başkent olacak, hem yerleşimlerle Ürdün vadisi İsrail toprağı kalacaktı. Filistinliler bunu kabul etmezlerse, 4  yıl sonra buralar da tıpkı Golan tepeleri gibi ilhak edilecekler. Bu öneriyle Filistin paranparça edilecek, garip ilişki köprüleri de oluşturulacak.

Filistinliler zaten son dönemde iyice izole edildiler. Dilendiği zaman vurulan, tutuklanan insanlar haline geldiler. Unutulan ama bilinen tuhaf sorun hale geldiler. Kendi içlerindeki parçalanma da cabası. Ayrıca, çoktan sürgündeki Filistinlilerin durumu sorundan sildirtildi. Hedef hep İsrail için alanın yasalaşması oldu. Ek olarak, son dönemde İsrail Sudi eksenli iran karşıtı blok birincil sıraya geldi. Filistinliler arap dünyasından da desteği kaybeti. Tek destek veren Suriye ise Türkiye İsrail Sudi ve ABD tarafından darmadağın edildi. Bu koşullarda ise ABD İsrail anlaşması ile alınacak yol, bize de direk uyarı gelir. Hani hep B.M. parametlreleri veya yerleştirilenler gibi lakırtıların, artık günümüz politikasında anlamı ile kuralsal öneminin yok edildiğinin de mesajıdır. Hele Türkiyeleşme yapısından çıkma beklentisi son Filistin hamlesiyle, iyice deyerlendirilmesini de dayatıyor.

Fakat, gelin görün ki bu derece önemli Filistin hamlesine ve onca B.M. kararına karşın gerçekleşmesine karşın, Kıbrısta hala ezber ruhiyeli ve yerine göre atışlarla hayat devam etmektedir. Konuyla alakalı daha geniş yazıyı önümüzdeki günlerde yazacam