“Mutluluk ekonomisi” ve Kuzey Kıbrıs’taki yanlışlar – Ulus Irkad

4281

Geçenlerde bir İskandinav ülkesinde artık “Mutluluk ekonomisi” denilen ve tüm vatandaşların refah seviyelerini, eğitimlerini, sağlıklarını ve de konut ihtiyaçlarını karşılayacak, en fazla kazanandan en fazla vergi alınacağı bir sistem ortaya kondu. Sözü geçen sistem tıkırında çalıştığı için orada yaşayan insanların ekonomik sorunları çözülmüştü. Gene bir İskandinav ülkesinde de hatırladığım kadarıyla Finlandiya olmalı, haftada dört gün ve 6 saatlik bir çalışma saati modeline geçileceği söylendi, hatta bu sistemin tanıtımı da yapıldı. İskandinav Ülkeleri’nde parlamentolarda daha fazla kadınların seçildiği, cumhurbaşkanı ve başbakanların hep kadınların olduğu hükümet ve devlet modelleri de oluştu. Bu ülkelerde artık kadınlara ayrı kontenjanlar verilmesi yerine, zaten kadın hakları önde olduğundan dolayı pozitif eşitsizlik örnekleri de yok. Toplumlar bunları kanıksamış ve kadınların yönetim sisteminde artık erkeklerden de fazla veya eşit sayıda temsiliyeti de önemli. Gene çok iyi hatırlıyorum, İsviçre dahil İsveç’de olmalı, referandumlar yapılarak hazinede fazla olan paranın eşit bir şekilde insanlara dağıtılması üzerinde referandum olmuş ve bu toplumlar bu fazlalığın daha başka alanlarda, aç ,evsiz olan insanlara verilmesi üzerinde karara varmışlar.

1994 yılında sol denilen bir partimiz ilk defa olarak hükümete gelmiş ama maalesef bu partimiz eğitimcilere danışmadan onlarla bu durumu tartışmadan, ben yaparım oldu mantığıyla “Tam gün” yasasını okullara

getirmeye çalışmıştı. Ortada tartışmalar gırla sürmekteydi. Ben dahil birkaç eğitimci “Tam gün” yasasının pek eşitlikçi ve insancıl olmadığını, teknolojinin gelişmesiyle çalışma sürelerinin kısaldığı ve de bu tip bir çalışma şeklinin Stalinist Sovyet uzantısı yanlış bir felsefe ve ideolojinin yansıması olarak, sol değerlerle de bağdaşmadığını yazmış ve belirtmiştik. Karl Marks dahil bilimadamlarının Stalinizme bu yönden ters düştüklerini ,Çalışma doktrini denilen bu yanlışın ancak Sovyet Bonapartizminde geçerli olduğunu, günümüze uymadığını savunmaktaydım. Şu sıralarda gene Kuzey Avrupa denen İslandinav ülkelerinde, çocukları okula hapsetmek yerine öğleden sonraları sokaklarda oynamalarının da çocuk gelişimi ve eğitimi adına çok faydalı olduğu konuşulmaktadır. Bunun yanında o sıralarda eğitimde merkezileşmenin de yanlış olduğunu, aslında modern çağdaş ülkelerin desentralizayona (Merkezsizleşme) gitmekte olduklarını da savunmuştum. Sözü geçen sistemin, yani merkezileşmeyle, uygulanan modelin, SSCB’de iflas ettiğini, ama bunun yanında ABD’de merkezsizleşme politikasıyla, en ücra köylerde bile her beş öğrenciye bir öğretmen düştüğünü belirtmiş ve o yıllarda gidip de gözlemde bulunduğum ABD eğitim sisteminden örnekler vermiştim.

İskandinav ülkelerinde sosyal aktivitelerle kitapsız olarak ve de çalışma yasasının da değiştirilerek, çalışma sürelerinin daha da kısaltılarak yürürlüğe girdiğini gördükçe, o sıralarda şu anda “Tam gün” yasası konusunda geçmişte bu konularda, tartıştığımız eğitimci ve sözde

uzmanların şimdi bunları okuyunca neler düşündüklerini de merak etmez değilim. Halbuki SSCB’de 1917 devriminden sonra, Vykovski’nin de metodunun şu anda Kuzey Avrupa’da uygulanan eğitim metodlarına çok benzediğini, eğer içlerinde eğitim uzmanları olsaydı anlayabileceklerdi. Hele hele artık robotik çağa girerken, teknolojinin bu kadar ilerlemiş olduğu zamanımızda, o parti ve siyasilerin bu konulardaki görüşlerini de şu anda dinlemek isterdim.

1994 yılında üstten, tartışmasız tanrı buyruğu gibi, “Ben yaptım oldu” anlayışıyla, bugünkü teknolojik ve robotik çağa ters kararlarla sol içinde bu gerici çalışma felsefesinin, Kuzey Kıbrıs’taki eğitime ne kazandırdığını da merak ediyorum.

Çağa uygun olmayan gayrı çağdaşlık işte gün gelir bu şekilde yüzümüze yansır ve hanyayı konyayı da bize öğretir. Hele hele merkezileşmekten dolayı terkedilmiş okullarımızın halleri ise, benim içimi daha da rahatsız etmektedir. Bunun yanında her gün için artan taşıma masraflarında ödeme güçlükleri ise, Kuzey Kıbrıs Eğitim Bakanlığı için ayrı bir sorun teşkil etmektedir. 1994 yılında “Tam gün” yasasını eğitime getirmek isteyenlerin şu anda karşılaşılan bu sorunlarla, mali sorunlar yanında, ne düşündüklerini gerçekten merak ediyorum…