Uluslararası gelişmelerin yoğunlaşması, içsel olaylarda kaçınılmaz olarak dokunmak noktasında olan olaylar nedeniyle, konularda ekonomik direk ayağın ikincil düşmesine neden oldu. Elbet, bunun kurumsal simge anlamı da Neoliberalizmin de direk yazılan içeriği de ötelenmiş gibi oldu. Dahası, Önemi kelimesel olarak vurgulansa da konulardaki ekonomik piyasa ağırlığı fazla yer bulamadı. Bundandır ki son gelişmelere bağlı olarak, üstelik bazı kararların özünde Neoliberal anlayışın özü olması sonucu, ilgili makalemi, Neoliebral başlıkla işlemeğe karar verdim. Birisi K. Kıbrısıbn yakın geçmişi ile Türkiyede güncel olan Deprem vergileri olayındaki temel Neolibral anlayışla ele alacam. Hakını teslim edecem; Çiğdem Tokerin makalesi karar vermemde önemli katgı yaptı.*****
Aslında, K. Kıbrısta, bilen bilmeyen, bazen sakız çiğner veya kendini bilir kılma adına Neoliberal kavram kolayca savrutulmaktadır. Kimi bilmeden zevahiri kurtarma adına, kimisi ezberle savunduğunun doğruluğunu kanıtlama noktasında ve kimisi de karşı olma veya destek arama adına Neoliberalizmi bolca kulanıma konulmaktadır. Böylesi gerekçelerle sunulan kuram, bazen anlamı dışında ya ters veya karşıta saldırma alanında veriştirilmektedir. Çoğu da bilgisizlik ile ihdiyaç duyulan kelime ikilem cihaletine sıkışıp söylenmektedir. Halbuki direk günümüz Neoliberalizim, Kapitalizmin güncel yapılanmasından başlayıp, çıkılamayan ekonomik krizin direk yaşanan yaşam simgesidir. Konuyu fazla dalandırmadan, günümüz kurumsalaşan Neoliberal gerçeklikle iki konuyla yeniden Neoliberal gizletilen yapısal özü anlatacam.******
Çok deyil, geçen yıla dek uzanacam. Dörtlü hükümetin son dönemlerine gidecem. Tufan Bey krevatını takıp, gayet “bilimsel” imajla açıklama müjdesi yapıyordu! “Yeni istatisdik dayresi kuruyoruz. Bununla daha bilimsel net bilgilerle, daha hızlı ulaşma amaçlı kurum olacaktır! Planlama örgütü yetersiz kaldığı için, istatisdik dayresi kuruyoruz” diyordu. Ozaman, olayın kurumsal özünü yazdım. Hakını yemeyelim: Murat Kanatlıyla yaptığım telefon görüşmesinde, elimize geçen bazı Planlama örgütü bilgisiyle oluşan şikayetler sonucu, konuyu Neoliberal yapılanışına dek getirdik. Aslında, bunu K. Kıbrıs düzeyinde kurumsal gelişmelerle yazacaktım. Gelişmeler hep engel getirdi. Oysa, salt kurulan istatisdik dayresi deyil, Kara Yollarının elindeki işlev alınıp tabela haline getirilmesi, Suyun özelleştirme hamlesiyle Su dayresindeki boşalma ve başta sağlık birçok kurumda parayla insanlar müşterileşirken, çalışma alanına “hizmet satın alma veya taşaron sistemli çalışan çalıştırma” gelişmeleri, temelde Türkiyeleşme yanında resmen Neolibralizmin K. Kıbrısta Kamusal alanların piyausalaşması ve Türkiye ilişkileri sonucu Türkiyeleşme yapılanmasının adımları oluyordu.
Gelelim istatisdik dayresine: Tufan bize tatlı yalanla kandırmak istedi. Kendi farkındaymıdı bilmem! Ama, daha baştan ben “eflasyon rakamlarının ısmarlanmasıyla ilan edilme” gerçeğini hatırlatarak, bunun iyi bir “kandırmaca” olduğunu yazdıydım.
Nitekim, görünüş ilginçti: Neoliberaleşmeye göre ve uygulaması paketlerde kamunun daraltılması savunulurken, neden se yeni bir dayre açılıyor ve Planlama örgütünün görevlerinin bir kısmını yaparak işini görecekti. Çok geçmeden biraz araştırınca olayın özü de ortaya çıktı. Öyle, Tufanın havalanan Krevatının tılsımıyla dil kulanım yeni dayre yuturması deyildi. Meyerlim, Planlama örgütünün özellikle Kamu veya kalkınma harcamalı projelerini denetliyordu. Bazen, odenli rezaletlerin olmasına da engel konuluyordu. İşte, bu işleyişin kırılması ve istatisdiklerin daha başka elde toplanıp, planlama örgütünün denetlemesini kırma adına birileri Tufana bu öneriyi yaptı.
Gariptir: Neoliberaleşmeye direk karşı olanlar, Neoliberal kurumsalaşma ile kamusal denetimin daha da kırılma hamlesini de iyi bir iş diye savunmaları da konunun nerelere dek taşındığının acı sonucudur. Sonuçta, Planlama örgütünün denetleme yönünü tırpanlama ve rakamların daha ısmarlama koşulu oluşturma ile yandaş yeni müdür atama avantasıyla bu dayre kuruldu. Zaten, daha ilk eflasyon açıklamalarıyla herkese, deyişen görüntüde bir şey yok mesajını da verdi.*******
Gelelim Türkiyeye: Son günlerde Türkiyede olan deprem sonucu, acılar ile dayanışma yaygınlaşırken, kaçınılmaz olarak bazı yanlışlar veya eksiklikler de sorgulanmaya başlandı. En önemlilerinden birisi de Yirmi yıldır toplanan Deprem vergilerinin piyasada olmamasıydı. Bildik devlet, bu sorguyu yapan çevrelere soruşturma açmaya yönelip, baskıyla bu sorgulamayı engelemeye başladı. Devletin biçimi verilen verginin nereye gitiğinin sorulmasına da yansıyordu. Yasak ve soruşturma….
Tartışmalar tüm engelemelere rağmen sürerken, Sözcü Gazetesinde Çiğdem Toker olayın genel siyasal ekonomik gerçeğini yazıyordu. Bilimseliğin unutulup, günlük tartışmaya dalan TC medyası ise bu önemli makalenin önemini fazla ele alamadı.
Olayın özeti şöyle: Bundan yaklaşık 21 yıl önce Gölcükte 1999 yılında çok sert deprem olur. Binlerce kişi öldü. Açıklanan resmi rakamların doğru olmadığı inancı yaygındı. Ayni tarihlerde İMF yetkilileri Türkiyede bulunuyordu. Hükümetle “DSP ANAP ve MHP” kualisyonda bulunuyordu. Klasik Serbes piyasa veya imgeleşen adıyla Neoliberal kurallarla konu ele alınıyordu. Biliyorsunuz: veya unutuysanız anımsayın: Neoliebral anlayışa göre kamusal harcamalar kesilip ya sigortalaşma veya yapılcak yardım veya konulacak vergielrle zararlar tazmin edilme kuralı ilkeydi. Nitekim, İMF Türkiyeye devletsel yardım yerine başka öneriler yapıyordu. Bu arada Türkiyenin de Mali sorunları olup açıklar yaygındı. İMF Ecevit yönetimine deprem fırsatını da kulanıp ama Mali disiplin ölçekleriyle deprem vergisi konulma önerisini getirdi.
İnsanlar bunun Deprem vergisi olduğunu düşünüp ses çıkarmayıp kabulenirken, aslında toplanacak kaynakla mali sorunların çözümünde kulanılacaktı. Nitekim Kemal Dervişle de bu karar yasalaşıp birer yıl ile uzatılıyordu. Devamında yine Çiğdem Tokerin AKP li Kemal unokutanla yaptığı reportaj sonucu, bunun devamlılaşarak normal vergi gibi kalıcılaşmasının itirafını da yazdı. Böylelikle bir yıllık Deprem vergisi sürekli hale geldi. Ayrıca başka vergilere “ÖTV gibi” konulan ek katgı kuralları da kalıcılaştı. İnsanlar ise Deprem vergisini çoktan unuttu.
Son Elazı Depremine dek başka depremler de oldu. Pek anımsayan olmadı. Ama, son Depremle artan AKP sorgulaması bu konuyu da gündeme getirdi. Nitekim, ilk defa seneleri içeren bu vergi olayının tartışması yapıldı. Görüldü ki öyle bir kaynak ne oluştu nede kulanıldı. Hat ta eski Maliye Bakanı Mehmet Şimşek paraların başka alanlarda DUple yolda kulanıldığını 2012 yılında söyledi. Şimdi, baskıyla susturma veya doyurucu olmayan açıklamalarla konu gündemde durmaktadır. Net olan, Deprem vergileri Deprem alanları için kulanılmadığıdır. Üstelik, rant adıyla imar afları ve denetimsizliğin de piyasa kurallı ile baskı Devletinin nedenli işleri yaratığı da etrafa saçıldı.
Toparlayacak olursak; Son Türkiye Elazı Depremi birçok olumsuzluğu etrafta dolaştırırken, aslında Neoliberal anlayışla, devletin kamusal daralma, Mali denge ile piyasalaşma kurallarının nedenli olumsuzluklar yaratığının da aynasıdır. İflas eden, Neoliebral piyasalaşmanın sorunları çözme anlayışının acı iflasıdır. Unutmadık: ABD Portoriko ile ayni dönemdeki Küba doğa felaketlerinde ABD zenginliğine karşın Kübanın kamusal anlayışla kasırga mücadelesini daha başarılı yürütüğü kıyası mutlaka yeniden akla getirilmelidir. Ve Şu anlamlı ifadeyi beyne çevirip çevirip yerleştirmek gerekir: “Doğal Afet! Doğal elbet Deprem Doğa elbet doğal olaydır. Doğa yanına konulan Afet ise insanların almadıkları önlemler ve yaptıkları yanlışlarla sarsıntıları artmaktadır. Öyle ya ayni derecede Türkiyede Deprem yıkımlar ile ölümler yaratırken, daha yükseği Japonyada insanları fazla etkilememe ikileminin anlamı da devletlerin konuya yaklaşımıdır.
İşte size Neoliebral yapılanmadan iki yakın örnek. Artık size kaldı. Hala Neoliebralizim veya Kıbrıslaşan pratiği ile paketli ekonomiler imar rantları üzerinden ekonomi girişimi devam edildikçe, sellerde görülen gerçek yarın başka alanlarda da yaşanacağı kesindir.