yaklaşımlarÖzkan YıkıcıGenel yaklaşım ile geçmişten geleceğe analizi – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Genel yaklaşım ile geçmişten geleceğe analizi – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Birden gelişmelerle çalkalanan gündeme raslamaktayken, buna karşın bizim ekranlara dokunurken ki banbaşka yaşam günceleri karşıma gelince, hangisini yazacağımı da şaşırdım. Kafam dolup taşarken, özellikle kendine “ulusal” diyen ama yerel derecede dahi bilgi haberciliği yapamayan medya gerçekleriyle de yüzleşmekle zamanımı doldurmaktayım. İdlipten mi başlayayım, Lipyadaki hemen hemen pek haber yapılmayan gerçekler mi, Gezi davasındaki rezalet kelimesinin hafif kalıp ama siyasal gerçeğin haykırılan yüzüylemi, Almanyadan ve ingiltereden gelen ırkçılık haberlerine mi takılayım, Türkiye gerçekleri ile K. Kıbrıstaki teslimiyetin penbeleşen rengiyle mi uğraşayım, ABD Türkiye gerçek resmin yeniden beklenen idlip sayfasından çıkmasına mı odaklanayım, olmadı mı taraftarlarının “Türkiye saldırıyor ve o  desteklenmelidir” Akıncı medya şovundaki saçmalama mizacına deyinip, durmadan fırçaları “Türkiyeden” yerken, kendisi kahramanlaştırılan sandalyede yeniden seçilme olasılığı belirlenirken, toplantıda ona fırça atıp taraftarlarının onu yemek isteme düşüncesine deyil, yine klasik teslimiyet fırsatcılığı ile “rumlarınb gerçekleri görmesini” önerme olayına mı tekrardan uyarı mı yapayım…. Ama, idlip oyunu ve Rus ABD gerçeği kadar, resmen sistemin de kendi koyduğu kuralları uymayarak, yeni Osmanlı fetihciliğin ateşlenmesi ile Elkayde korkunç terör buluşmasını tekrardan ele alma yerine, artık onca konuya dokunmak mümkün olmadığı için, okuyucuma da daha genel yaklaşım yapma adına soruna geçmişten de katgılarla genel sistemsel bakış koyarak, salt gündem deyil, konuları çok yönlü yorumlama yardımncısı olmak için makalemi biraz da bilgi hatırlatma amacıyla yazma kararına geldim.*****

Günümüzün nedenlerini daha kolay anlama adına yeniden Doksanlara dönecem. Filimi baştan sarma yerine, akılda tutulması gereken sahnelerini özetleyecem. Sovyetlerin dağılmasıyla unuturulan Emperyalist çağda yeni bir döneme girildi. Sistemin rahatlamış gibi olan gerçeği, aslında düşmanla yaşayan, rekabet eden ve sömürüyü yeniden üretme adına da mutlaka yeni siyasal çizgi oluşturmak da zaruri oldu. Önce, Henktintın denilen konuyu daha çok siyasal ve kültürel yönden bakan alim çıkıp görüşleri ortaya koydu. Özet, “Sınıfsal mücadele yerine Kültürel çatışmalı sürecin” kurumsalaşması tezi oluştu. Bölge de kesin di: Ortadoğu ve Müslüman dünya merkezinde olacak. Bunun doldurulması da tüm “hayaldır” denilmesine rağmen günümüzde sonuçları olmasa da bu stratejinin korkunç yaşananları gerçekleşmektedir. Suriyeden Lipyaya veya Türkiyedeki AKP devlet şekli bunun net kanıtlarıdır.

Gelelim ikinci Ekonomik alana: İMF eksenli iktisatcı Fritman tıpkı Yetmişlerdeki Neoliberal Serbes görüşü gibi yeniden sahneye çıktı. Dünya Bankası ve İMF desteği ile piyasanın sihir elini ve “Tarihin bittiğini” söyledi. Ama, Fritman kendi görüşleriyle de kendisinin hesaplamasını da yetişti. 1998 Yılındaki Asya Kaplanlarıyla başlayan Kapitalist kriz artık devamındaki sıçramlarıyla önerilen Neoliebral yapının artık tıkanma mesajlarını yaşayarak kendisi de kriz içinde ordan oraya çırpınıp deyişik ama gerçekleşmeyen görüşler sundu.

Tarihle ilgili “sonlandı” kelimesini ve Serbes piyasa kutsalığını, stratejinin siyasal ayağının bataklığa takıldıkça “yanıldığını” da söyledi. Özellikle ırak işkali sonrası aslında çöküş mesajı veren BOP ile Fritman yanıldığını kabulenip, yeniden ulusal devlete dönüş arayış tezlerine sarılmak istedi. Sonuçta, başarısız ve yerine yerini koyamayan Ekonomist siyasetci olarak da kendi kendini sistem içinde de bitirdi.******

Birkaç söz de K. KIbrıstan yazalım: Örneğin, Doksan başı zaten sol etiketi kulanan partilerin sağa teslim belgesi  Kurdukları Yeni kurdukları seçim itifakıyla resmen sonlandırdılar. Ayni zamanda özellikle CTp içi tasfiye ile koltukla sistemle özdeşleşme ile Akıncının solu tasfiye ederek sağla flört dönemine girdiler. Söyledikleri “federal” kelimesi de resmen sulanıp yeni yapının devamında rol aldılar. Hükümet olup sisteme kendilerini kabulendirme adına ne yapılmakta zorlanan konu varsa, yaptılar. Kocan olayı veya ilk paketi kabulenme, yeni Doksanlar kaçak çalıştırma dönüşümü,kumarhaneler ve neler neler, hepsinin altında CTP veya TKP hükümetlerin imzaları oldu.******

En önemli genel kırılma ise ingilterede Bleyırın uçuncu yol adıyla sağa teslim oluşu ve Amerikadaki ikibindeki seçimin resmen saydırtılamayan oylarla Algor yerine ikinci Buşa verilmesi ile siyasal ayaklar da atıldı. Tıpkı son yıllarda Erdoğandan Trumpa, Madiden Belsenaroya, Son olarak da Conson liderliklerle sistemin bu defa tıkanışla aradığı otoriter muhavazakar siyasal müdahale şekli gibi.****

Doksanlarda başlayan yol kendi liderlerini de oluşturdu. Özellikle bizi direk ilgilendiren Ortadoğuda alışılmamış ve olamaz denilenler gerçekleşiyordu. Örneğin, Kültürler çatışmasının hayal olduğunu çoğumuz söyledik. Oysa, çok uzakta deyil etrafımızda sahneleniyordu. Türkiyedeki 28 Şubat posmoderin darbesiyle, bölgenin lideri Erdoğan ve AKP projesi yavaş yavaş yerleşti. Başka alanda ise bu savaşın önemli karşıtı Elkayde de Afkanistan dağlarından Ortadoğuya geldi. Şimdi dönüp de idlipe bakın: Türkiye ve ABD resmen baş düşman ilan edip ılımlı İslam tezli vbaşlangıçtan şimdi Suriyenin kendi toprağını kurtarmama adına beraber bu cihatcı yapıyla tavır koyuyor. Rusya ile savaşma ikilemlerinde de gelip gidiyorlar.

Madem Rusyayı söyledik, şu baştan kaynaklanan önemli eksikliği de koyalım: Genelikle Emperyalist Düşünürler, tek tip bakışla ve karşıt sadece Çin konulup, düşman ifadesine de soyut ve güne göre deyişen “Terörist” kelimesinin fetişizmini koydular. Bundandır ki Gürcistan pimini çekerken Ruusya müdahalesini dahi düşünmediler. Ayni yanlışlığı da Ortadoğuda önce Lipya hesabına katmayarak ve son olarak Suriye olayında akılarına getirmeme oldu.*****

Gelelim Doksanlar ile günümüzün kesişmeyen önemli gerçeği: Doksanlarda yukarda özetlediğim başlangıç, sistemin yeni stratejisi oluyordu. Oysa, günümüz boyutu, tıkanıp aşmaza girmesi noktasında bulunuyor. Üstelik, Sovyetler dağılırken, yeni pazarlar da elde edildiği için sermaye hırsı daha açılımcı oldu. Oysa, günümüzde Neoliebralizim tıkandı. 2008  yılında girilen ekonomik finansman krizinden ne çıkabildiler, ne yönetebildiler nede yeni seçenek sunma birlikteliğini oluşturdular. Üstelik, çözümsüzlük ve kriz onları gerici otoriterliğe ve muhavazakar kültürlü politikanın kısgacına soktu. Buradan da faşizme yönelerek birçok ülkede hem otoriter hem de faşist liderler kitle desteği ile seçildiler.

Burada en kötü nokta şu: Sovyetlrin de dağılması ile seçenek olacak olan Sosyalist hareketler, aslında Seksenlerden beri Neoliebral seçenekli çizgi oluşturmadılar. Devamında, emperyalizim din ve ırkçılık üstünden siyasal yetersizliklerini yeni argümanlarla “göçmen düşmanlığı veya dinsel fobilerle” doldurdular. Dahası, Neolierbalizmin serbes piyasa yerine, Uluslar arası örgütler yerine devletler arası anlaşmalarla da Pazar rekabetini sürdürmeğe, itifakları kurmak peşine düştüler.

Bunalrın toplamında, giderek itifakların yerine göre kaynganlaştığı, sistemin temel gücü ABD hegemonya kaybına uğramaya başladı. Yerini pek de siyasal alanda dolduran olmadı. Sol ise Latin Amerikada Lula veya Çavez deneyimli piyasa ekonomili sosyal politika ikilemli uygulamalar denediler. Sivil veya askeri darbelerle, parlementer veya yargı müdahaleleriyle de engelendiler. Bunun dışında bazı ülkelerin deneyimlerinden hala net sonuçlar çıkmadı. Bu da sol içi enternasyonali oluşturamamayı getirdi. Özellikle Avrupa ile Afrika asya solunun tartışmaları önemlidir. Mısırlı sosyalistlerin dediği gibi: “Biz sizden öğrenmek için geldik* Oysa siz sömürgecilerle birlikte bizi sömürme sırasına girip onlalrın dediklerini anlatıyorsunuz” sözleri anlamlıydı.*****

Türkiyenin şu andaki gelinen noktasıyla resmen devlet içi kırılmalarla net yeni ama eski olan ve piyasa ekonomili tuhaf yapı ilerlerken, K. Kıbrısta sadece laf ola sol kulanılıyor da gerisine veselam deniliyor. Onca Türkiyeleşme ve oluşan teslimiyete rağmen, tıpkı dün Akıncının yaptığı gibi, K. Kıbrısı bu hale getireni deyil de resmi siyaset gibi “Rumlara veriştirerek, onları gerçekleri görmeğe” çağırmak yapılıyor.

Sonuçta şu gerçeği anlamak gerekir. Biz Emperyalist çağda yaşıyoruz. Akdeniz adası, AB üyesi, garantörlü cenderede ve K. Kıbrıs artık bildik klasik Kıbruıslılıkla açıklanamayacak derecede yeniden yapılandı. Türkiye gerçeği her şeyi ile burada olurken de bunları görmeden umut salamak da yeterli olmuyor. Üstelik, Kıbrıs Ortadoğu ülkesidir. Buranın gelişmeleri direk yansır. Ayni şekilde bu yansıma siyasal şekilde de olur. Türkiye bu gözle anlaşılmalıdır. Kıbrısta yaptıklarıyla sorgulanmadıkça, şimdiki Suriye ve Lipya hele de idlip siyaseti hiç anlaşılamaz ve karşı çıkılamaz. Boşuna dyeil TBM ve daha geneli devlet içi onca çelişkiye rağmen Suriye ve Lipyaya askeri müdahale onaylandı. Hat da  “Barış Doster gibi Kemalist geçinen” kişi dahi alınan Lipya ve bazı başka dış müdahale olaylarına “geç kalındı” ifadesiyle alkış tutmaktadır.

Son önemli gerçek; bildim bileli hep şu ezber düşüncesi esiriliğinbde kalıyoruz: içte ne olursa olsun, dışta birlik te görünmek gerekir! Nitekim, Türkiyede ve gayet doğal K. Kıbrısta bu çelişkili tutum hep tutuyor. Öyle ki içte devlet tarafından katledilen, ezilen ve en ufak hakına dahi tahamül edilemeyen kesimler, buna karşın sert eleştiriler yaparken, ayni yapının dışta savunmak çelişkisi de yaşanıyor. Sanki kendine onca baskı yapılmamış gibi dış müdahalede tersinin gerçekleşeceğini sıkılmadan savunmaktadır. Ayni durumn birçok ülkede de aynidir. Nitekim, Suriye ve Lipya gerçeği ile iç politik durum bunun aynasıdır. aYnen bizde de öyle. Öyle ki tokatı başkasından, bağımlılığı direk memurların eline dek verilirken, siyasi eşitliği de Güneyden isteme paradoksu önemli destek buluyor. Emperyalist çağın sömürgeleşme ve idolojik aygıtların kulanım algısı, böylesi bir yapıyı her alanda karşımıza doğal şekilde getiriyor.

Kapitalizmi, sömürgeciliği, eşitsizliği ve bunların yaşam ilkelerini hep unutursak, gericiliği ve öteki siyasal duruşları normal şekle ele alırsak, buyurun idlip ve dibindeki hiç konuşmak istemeyen K. Kıbrıs gerçeği. Üstelik, medyaya çıkan şaheser mersedesli gazeteciler utanmadan “konuşun ve söyleyin” kelimlerini de hoyratca kulanırlar.

 

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
358AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin