yaklaşımlarÖzkan YıkıcıGözümüze soka soka anlatmak! – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Gözümüze soka soka anlatmak! – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

İnsanlar, yaşayarak ve tanık olarak öğrenirler; yazılı belgelerle veya oluşan yasalarla da uyulması gereken kuralları veya hukuki koşulları da akılarına yerleştirirler. Bunun devamında da anlatırken kulandıkları kelimelerin de içeriği vardır. Cümleler, bir anlatma diyaloğun anlatım şeklidir. Bunların aksini kulanmak, doğruluk deyil de resmen yalan söylemektir. Yine, yaşanan veya yazılı belgelere rağmen tersini kulanarak kabulendirmelere de “gözümüze sokarak veya Kral çıplakla” resmen eleştirisel basit cümle vurgusu kulanılmaktadır.

Ne yazık ki yaşam böylesi tersliklerle dolup taştı. Salt K. Kıbrıs veya daha üst idari birim Türkiyede de yetinmeyerek, genel Emperyalist yapıda böylesi paradokslar adeta normaleşti. İnsanlar da buna uyarak yalanların, ters olanların normal halini kendi çsel kültürleşme haline getirdi. Öyle getirdi ki söylediğiniz cümle deyil, onlar istedikleri gibi algısına  dayanarak sizi deyerlendirme tutumunu kabulendiler. Gerçekleri gözüne soksanız da onlar sizin gözüne kendi yanlışlarının doğru olduğunu, bazen tehtit bazen baskı veya olmayan yasayla yasalaştırıp hukuki eksende kendine benzetmeye çalışmaktadır.  Son dönemde iyice bu tutumların cıvığı çıkarıldı. Bunu yaşayarak, resmen doğalaşan yanlışın üzerinden yazı yazmak da bana görev gibi geldi.****

  1. Kıbrısla başlayalım: Şimdilerde, K. Kıbrıs yeni Saray seçim sürecine girdi. Bunun net anlamı şu: Seçim sonrası yaşananları beyinden sildirtip, resmen yeni koşulları sıfırdan konuşma sıçramasına geldiğimizi bilmemiz gerektiğidir. Öyle ki bildik son Saray dönemini yok sayıp, yeniden safların belirlenmesine girdik. Olanları yok sayıp, kelimesel fetişizimle dönem yaşanıp, yeniden seçim bitince de kalınan yerden devam olacaktır.

Artık, ne yazılı belgeler, ne önceden söylenenler ve belki en acısı “söyleyenin deyil, karşıtın istediği anlamlarla” oluşacak tartışma kısırlığına gireceğiz. Tarafcılık da buna göre şekilenecek. En önemli yokluk ise yine kendi yaşadığımız gerçekleri veya yazılı kararları yok sayıp, kendi kurgularımızla tarafcılık ile karşıtlık oynuna gireceğiz. İlk kıvılcım da tam söylediğim noktada başladı. Sanki, keskin ayrımlar varmışcasına,  kelimenin anlamı kişiye göre deyişen, yazılı kararlar sıfırlanmış şekliyle tartışma başladı. Tabi, yine unuturulup yok sayılan Türkiye gerçeğinin de gözümüze sokulması da başka telden mırıltı sayılması gibi…

Saray yapmışları unutururcasına ve konuşulan İngiliz Gardiyın gazetesi olunca. Mustafa Bey klasik muhalif ezberini söyledi: “Ne güneyin azınlığı, nede Türkiyeye ilhak olmama”! Aslında, Akıncının İsviçre macerasını dahi h hatırlayanlar bunun da ikilemli olduğunu anımsar. Neyse, Konumuz Akıncı deyil Elbet. Hemen bu cümlenin anlamı başka yöne, yani kendine yontularak tersinden idolojikleşti. Üstelik, TC ekseninden de asıl hedefli mesajlar da öfkeyle saçıldı. Kimisi “Enosis istiyor” derken, önemli sistem sözcüleri ve TC yetkileri direk “K. Kıbrısın Türkiyeleşme gerçeğini de” itiraf yaptılar. Oysa, özellikle 1987 Yılında TKP başkanı olduktan sonra Akıncı hep iki devletli içerikli siyasal duruşu hep savundu deyişik üst kelime kulanımlarla.

Akıncının sözlerine ne muhalif nede karşıtlar söylenen şekliyle karşılık vermediler. Kendi düşünce damıtılışla söylemek istemediklerini söyledi diye saldırdı veya savundular. Akıncı kesinlikle direk Federasyon içerikli düşünce vurgulamadı. Çizgi koyup hem Türkiye hem de bizdeki hazır bekleyen solculara mesaj verdi. Ama, hamasetciler Türkiye tekrarlı, ilhakcı duruşu farkında olmadan yağ uğruına itiraf ederken, Türkiye yetkilileri de hem müdahale hem de net olarak dünyaya K. Kıbrısın ilhak politik sürecini haykırıyorlardı. Tabi anlamak isteyenlere, Cümleler ve eleştiriler bunun işaretidir.

Bu arada ikili oynama oyunu kda sergilendi: Hem çözümcü hem de Türkiyeci ikileminde olan başta Tufan bey, adeta anlaşılmaz ama gelecek koltuk mesajı tabanına önelik gelinen silikleşmenin tutunu yansıttı. Sonuçta, İngiliz gazetecinin dahi gaflı reportajı ile Akıncının herkese hitap etme çabası, kendi özü gibi karşıtın da istediği gibi algılama karşıtlığı ile resmen gözümüze sokula sokula anlatılıp yaşatıldı.

Bir ufak  eleştiri de Gardiyın muhabirine: Belli ki konuya hakim deyildir. Hele de koşullar ve anlaşmaları da ayrıştırma yeteneği veya birikimi de yok: Öyle olmasa, “Kırım, Hatay ve KIbrısı” birbiriyle aynılaştırmazdı. Üstelik ne Kırım Nede Hatay süreçleri de hiç biririyle alakalı deyil. Dahası, 3  olayın da siyasal nedenleri kadar, yazılı belgelerdeki kuralları da oldukça farklıdır. Fakat, acıdır basitleştirilen şekliyle çoğu kez bu tip farklılıklar yok sayılıp aynılaştırılıp benzerlik kurma yanlışlığı da oldukça yaygın. Hele de Hatayın neden Türkiyeye verilişi ile Kıbrısın Uluslar arası belgelerdeki durumunu üstelik, yaşanılan koşullar farklılığı da yok sayılarak aynalaştırma oldukça yanlıştır. Tabi, Kırım da öyle. Üstelik, Kırım Bağımsız olmayıp, Sovyetler döneminde de Ukrayna ile Rusya ayni fedral yapıdaydılar.

Gerek duyulması halinde bu konular ayrıca ele alınacaktır.*****

  1. Kıbrısta saray seçimleri ile girilen cenderenin oynu oynanıp kelime fetişizimle yandaşa karşıt mavzemesi yapılırken, burada artık resmen yetkileri de teker teker elen Türkiyede de devlet içi rejim ayarları da hızla sürmektedir. Son yaşanan “Elazı depremi, Van çığ felaketi ve istanbuldaki uçak kazası” bize gerçeklerle davranıldığı zaman nedenli basit uygulamaların dahi yapılmayan gerçeği işaret edecektir. Fakat, gerçekleri söylemek dahi suç olan, onca şaşalara karşın en ufak önlemlerin alınmadığı haykırışlara rağmen resmi başarı çizme resmi de düşündürücüdür.

Bu arada önemli konuşulmayan gerçeği de geçmeyelim: Gurup Yorumun şarkıları bazı kanalarımızda hala çalınıyor. Fakat, bu müzik gurubun başına gelenleri nedense hala haber yapan, Sanatcıların uyarıcı destek bildirileri de yok. Görmezden gelme ile bilgisizlikle önemli sonuçlar yaratan Gurup Yorumun başına gelenler görmezden gelindi. Oysa, bazı medyalarımız hala onların Türkülerini çalıyor. Halbuki Gurup yorum üyeleri ya hapiste ve Ölüm orucunda veya Yurtdışına kaçtılar. Nedeni, resmen tüm idiyalara rağmen “Türküleri” olmaktadır. Tekrardan Gurup Yoruma yapılanları eleştirip, onlara türkülerini söylemeleri için özgürlüklerini haykıralım…

Türkiye başka bir dış eksenle de gündemleşiyor. Örnek, idlip Suriye toprağı iken, Türkiye Suriyenin idlipi denetlemesinbe karşı. Dahası, idlipteki herkesin terörist yapı dediği Cihatcıların da orda kalmalarını, kendinin de varlığının sürdürülmesini dayatıyor. Lipya macerası da başka bir hikaye. Tekrardan söylediğimi özetleyim: Yukarda Akıncı demeciyle TC yöneticilerin söyledikleri veya idlip ile Lipya gerçeğinde aslında Türkiyenin idolojik siyasal anlayışının sonuçlarıdır. Türkiye kamuoyu, başta Kıbrıs gerçeği ile buradaki gerçeklerle yüzleşmedikçe, Suriyede veya lipyada da toprak kazanarak Osmanlı anlayışını yenileyerek fetihciliğe devam edecektir. Kimse, tıpkı zamanında Kıbrısta olduğu gibi, Türkiyenin girdiği Suriye topraklarından çıkmak istediğine de inanmıyor. Öyle ki valiler atıyor, kurumlar kuruyor ve tıpkı başlangıç Kıbrıs gibi nifus da defaktosuna oynamaktadır.*****

Dünyadan da birkaç bilgiyle yazımızı gözümüzden çekelim: Almanyada Turingen eyaletinde  eyalet başkanlığı için seçim yapıldı. Seçilen yerel mecliste iki aday vardı. Sol parti ve yeni Alternatif faşist parti adayları vardı. Sol parti birinci sırada çıkmasına rağmen, Hristiyan ve liberal partiler Faşist adaya oy vererek, siyasal sermaye mesajını da çaktılar. Sonradan çıkan tepkiler ise sağ partilerin olayı yumuşatma arayışlarına girmesi ise gerçeği deyiştirmiyor.******

ABD birçok örgütü terörist listesine koydu. Bunalrdan birisi de Elkayde. İdlipteki yeni adıyla Elnusra veya Harerüşam isimleriyle de oluşuyor. Fakat, Suriyenin idlip saldırısıyla bu örgütü yenrek, kendi toprağına katması ise başka politika üretmesine neden oluyor. Tıpkı Türkiye gibi, Suriyenin Cihatcıları yenerek kendi toprağını kurtarmasına karşı. Bir anlamda cihatcıların tanpon bölge olarak varlığını direk savunmaktadır. Fakat, B.M. kararlarında Suriyenin toprak bütünlüğü ile oradaki cihatcıların özellikle Elnusra kökenlileri terörist ilan edilmesine rağmen, batı idlipin cihatcıların elinde kalmasını savunmaya devam etmektedir.*****

Lipyaya silah anbargosu konuldu. Önce Fransa Türk gemilerinin tanklar dahil Lipyadaki siyasi İslamcı Müslüman kardeşlere taşındığını açıkladı. Sonradan, İtalya benzer haberlerle bir gemiye el konuldu. Lübnanlı yardımcı kaptan da siyasal sığınma hakıyla itirafla bunu söyledi. Oysa, ateşkes veya silah yasakları vardır. Ama, bunlar başta Türkiyede hiç duyulmuyor.******

Sonuca gelirsek; yaşadıklarımız veya yazılı belgelerle birçok katılalım katılmayalım kurallar dizisi ve gerçekler yasaları oluşturuldu. Bunların elbet sorgusuyla deyiştirilme muhalefeti de normaldır. Fakat, başta K. Kıbrısta ve gidrek dünyada öylesine gerileşti ki brakın konulan kuralları, kulanılan basit kelimelerin dahi ırzına geçildi. Siz kulandığınız anlamlıyla cümlesi, başkası sizi bununla istediği suçlu sandalyesine oturtmaktadır. Bunun örnekleri çok. Hemen, olayın salt kendisini dahi anlatırken, anlatılan olayı deyil de sizi resmen karşıt düşmanmış algısıyla istediği suçlama kondurması yapıldığı günlerden geçiyoruz.

Son K. Kıbrıs ile Türkiye gerçeği, gidrek Suriye ve Lipya alanlarına sarkan politikada, hep net gerçek karşımıza gelir. Türkiye yazılı kurallar deyil resmen “eski toprak” düşüncesi ile günümüz güçlü olma duygularının uygulanmasıdır. Uygulananın adı netken, bunu söylemenin tehlikeli olduğu ikileme geldik. Şimdi direk olarak Türkiye kamuoyundan hiç duydunuz mu: Suriyedeki topraklardan çekilmek, orada yapılan nifus etnik kayışlarının sonlanması, idlipteki cihatcılarla ne işimiz var soruları devlet içinden soruldumu?

Çünkü; hatırlarsanız, Kıbrısa çıkarken de adanın toprak bütünlüğü ile garantörölük haklarımız dendi. Sonra, çizilen çizgiyi aşıp yeni topraklara girerken, “zaten vereceğiz” dendi. Ama, günümüzde konuşturulan KIbrısa bakın: Federal kelimesi dahi tehlikeli. Nifus artışı doğuma göre deyil de yapılan vatandaşlıklarla artan bölge oldu. Zaten nifusu bilinmezken, önceki Filistin yeni açıklanan anlaşmayla da günümüz koşullarının yasalaşma çabalarıyla karşı karşıyayız. İster Tufan, ister Ersin, ister Akıncı farklı kelimeler kulansa da hedefin içerik olarak ayni olduğu da kesin. Hele de fırsat olursa, Türkiyenin ilhak etme açıklaması da mümkün. Geçenlerde İlhan Cihanerin hatırlatığı şu gerçek önemli: Esatla Türkiyenin bozuşması “Türkiyenin Suriyeden Golan tepelerini israile brakma” önerisi olduğu söylendi. Nitekim, bu olaydan sonra, zayıflayan Suriye ile yeni ABD İsrail gerçekliğinde GOlan tepeleri resmen İsrail ilhakına brakıldı. Dahası, onca Güvenlik knseyi kararıyla iki devlet ile Golandan çekilme kararları da olmasına rağmen.

Gözümüze gerçekler böylesine sokuluyor. Kelimelerin de anlamı belli. Yazılı belgeler de artık sır deyil. Fakat, insanlar yandaşlama kulanım hazırlığı ile yalan olsa da desteklediği siyasetci söylemine inanmanın bizi yukarda özetlenen sonuçlara getirdi. Habercilik, medya yayını bu nedenle oldukça önemlidir. Bilim ile inancın farkı da bu. Bilgilerle bilimselik yapma yerine, yandaşa ve güce inanarak haber almanın farklılığı böylesi uçurumu da getirir. Hele de yaşanan net yazılan kesinken dahi bu koşulalrın yaratılması, Emperyalist sistemin özündeki eşitsizlik ile sömürgeleştirmenin ürünüdür.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
359AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin