İcazetli konuşma ile oluşan uzmanlık siyaseti, bunu pratiklere sokan medya kısgacında, epey gerçekten de uzaklaşmamızı getirdi. Bir gün terörist denileni, ertesi gün uzlaşılan ve desteklenen noktaya getiren, krizli savaş süreci, bunun uzmanlar dilindeki yaşananıdır. Israrla, silahlı ve kafa kesen gerici yobazları bize “ışımlı İslam” diye yuturanlar onlar* Diletikleriyle istenen yalanı kondurtup suçlayan veya öven de anlık yorumcular da onlar. Kafamızdaki geçmişle yaşanılanları sildirtip, dilenen güncel çıkara göre de geçmiş tarih yaratılma becerileri de malum.Olmadı mı: yaşananı net yaşamamıza veya bilgisini edinmemize rağmen, kendi icazet efendielrinimn müsadesi çizgisinde “yok veya evet” sayma ikileminde de onlar. Medyadan başlayan, siyasetci dilene giden, ahalinin algısıyla da uzmanlıkları da kabulenen “aydınlar” da oluşup bilimselik de sergilemektedirler. Böylelikle, yaşananın deyil sanal medya kulanımla da banbaşka dünyanın konuşulduğu süreçler hep oldu. Şimdi de yaşandı.
Emperyalist kurumsalaşmayı unutan veya banbaşka alana çekenler, faşizmin devlet biçiminden kitlesel hareket kültürüne dek yine Emperyalizmin ürünü koşullarında oluştuğu bilimseliği, hep akıldan sildirtildi. Dahası, faşist düşünme modalini kendinden soyutlayıp adeta başkasının olma moduna soktular. Öylesi gerçeklerle haykırılıyor ki faşizmi savunan siyasal devlet düşüncesi veya başkasıyla sınırlı eksen koyma kültürü yerleşti. Almanyadaki nargile yerlerine yapılan faşist saldırıyı dahi kınarken, şu başka “içindeki şeytan çıkıyordu” öyle yansıyordu ki öelenlerin dahi hepsi deyil de soyutlayarak “5 Türk de öldürüldü” haberi yapıldı. Daha gerçek acıtanı da ölenlerin Türk etnik kesimden deyil de Kürt oluşu da gözden ırıkçı düşünceyle kaçırıldı. Böylesi bir gerçekliklerde yaşıyoruz.
Ayni şekilde hem de çevremizde idliğpte resmen karşık ama önemli sonucu olan savaş hali de yaşanmaktadır. Bu tabi ki icazetli haberci medyamızda “müsadeleli” çizgisel bağımlılık sonucu hemen hemen hiç gündem yapılmıyor. Yapılsa da resmi anlayış dışına çıkıp gerçekleri konuşturamıorlar! Tam da bu ikili paradokslu küpürtmelerle gündem uzmanlığı oynanırken, yine hala karşılığı bulmayan Talaban ABD anlaşmasının ön bölümünün yapılıp, sürece girilip önümüzdeki hafta da ilgili anlaşmanın yapılacağı bilgileri dolaşmaya başladı. Birden, şöylesine aklım debelendi: Talaban ve idlipteki Elnusra ikilemi! Yerine geldikçe terörist, ama kritik anlarda desteklenen yapılar oluverdiler. ABD baş düşman deyip Afkanistanı dahi bu gerekçeyle ve dünyanın baş tehlikesi diyerek ikibinlerde işkal ederken, idlipte resmen terörist ciahtcı denilen Elkayde bölge yapısı da şimdilerde korunan sivil kesim adıyla Türkiyeden Amerikaya bu yapı için savaşa girdiler. İdlipin devletin kontroluna girmemesi ve bu yapının ayakta kalması için Suriye kuvetleri ile kontrolu denilecek savaşa girişildi. İşte, Makalemin de şekilenmesinde böyulesi karşık görülen, ama biraz birikimimiz ile güncel takipcilik sonunda, gayet doğal gelişmelerle karşılaşarak, yazıma döküyorum.*****
Afkanistan; Yetmişler başımndan beri gündemde. Öyle basit iç gelişmelerle deyil elbet. Zaten, iç olaylar olsa da kendi konumu nedeniyle haber niteliğine dahi girmezdi. Sistemin tüm güçlerinin karışıp, “işkaller, darbeler, seçimler, teörist yeni yapılarla” Afkanistan, geri kalmış dağları ve mağralarıyla dünyada konuşulmanın da ötesinde, dünya güçlerinin işkaleri veya vekalet savaşlarıyla hep yerlebir oldular. Öyle ki onca güç dış müdahalelere karşın, Afkanistan hem iç savaşla yaşıyor,hem direk onaylı işkal altında, hem de resmen feodl yapının esiri halinde yaşamak zorunda kaldı.
Talaban örgütü ise Amerikanın desteklediği ve Sovyetlere karşı kulandığı örgütlerden birisi. Sövyet işkalinin bitmesinden sonra, desteklenen şeryatcı gerici örgütler ortak devlet anlayışında birleşemeyerek, iç savaşı sürdürürken: Amerika eğitilmiş ve Sudi destekli “her zaman ki gibi” Talaban örgütünü destekleyip Afkanistanın kontrolu onlara verildi. Ancak, geliştirilen kültürler savaş stratejisi ile mütefik İslamcı ABD veya Emperyalistlerle işbirlikci örgütler arasında kırılmalar da başladı. Artık, Amerika bu yapıları ister mütefik ister se düşman ilan ederek stratejisini geliştirdi. Talabanın da nasibi, bölgede Amerikan varlığ ile Çin engeleme planı sonunda bu defa Talaban ve yandaşı Elkayde baş düşman ilan edilip B.M. onayı ile de işkal edildi.
zamandan beri Afkanistanda işkal güçleri ve işbirlikcileriyle Talaban arasında iç savaş sürüyordu. Yani “tıpkı ırak ve lipyada da” devamı gerçekleşen demokrasi denilen olgunun damlası gerçekleşmedi.
Fakat: dünya medyası artık afkanistanı gündem yapmıyordu. Hat ta, zaman zaman seçimleriyle de “demokrasi” olduğu imajını da yapıyordu. Fakat, gerçek deyişmedi ve Talaban hep varlığını savaşla sürdürdü. Kendini besleyip canavar yapan ABD askeri aygıtına darbeler de vuruyordu.
Sonuçta: ABD bu yükü kaldıramayacak noktaya geldi. Dün önce dostu sonra düşmanı yapılan ve daha ileri gidip B.M. tarafından dahi Terörist ilan etiği, görüşeni veya ilişki kuranı da tersleyip anbargo koyan kocaman Amerika: birden dünya haber ajanslarına Talabanla görüşmeler yaptığı haberi geldi. Yine ince nokta kaçırılarak! Amerika görüşmelerde “Talaban, Afkan hükümeti ve kendisinin” olmasını istedi. Talaban ise bunu ret edip “hükümetin amerikanın kuklası olduğunu” söyledi. Böylelikle masada ABD Talaban oturdu. Tuhaftır: Görüşülen Talaban yetkilileri için de bazılarının kafasına da ödül koyan bizat Amerikadır!
Sonuçta, anlaşma tüm engeleme alanlarını aşıp geçenlerde uzlaşıldı. Geçici bir ateşkes sürecinden sonra, önümüzdeki günlerde törenle Amerika ve Talaban anlaşmayı imzalayacak. Çerçeve geliştikçe de devamı da uygulanacağı buluşması da oldu. Ne gariptir ki ayni benzer olayda başta Türkiye ve giderek Batı Emperyalist devletler, idlipte düne dek “teröristler” dedikleri ELnusra tipi yapılar için de tersinden buluştular. İdlipin Suriye devletinin eline geçmemesi adına bu yapıları “sivil veya ılımlı” diyerek korumaya başladılar.*****
Afkanistan için ABD ve Talaban anlaşma haberlerini orda burada yakalarken, önemi ortadayken, benzer siyasal taktikler her tarafta görünürken, dünya kamuoyu bunları pek hala seslendirmedi. Üstelik, ayni hikaye bölge farkına ve güçler denklem deyişiklerine rağmen ayni çizgide idlipte yaşanıyor. Öyle yaşanıyor ki Türkiye sanki idlip kendi toprağıymış gibi algı yaratmaya çalışıyor, oradaki sicileri beliyken aradan “ılımlı ve sivil” parakraflar yaratıp oradaki Talaban yapılı Suriye ELnusracıları korumaya uğraşmaktadır. Dahası, Suriyedeki Cihatcıların önemli kısmı Suriyeli deyil de Orta Asya bölgelerinden Kafkas Çeçenlerine varan deyişik İslami guruplar veya Batı Avrupa Amerikadan gelen gerici faşist kesimlerdir. Yaptıkları da malum. Kafa kesen, insan yüreği yiyen veya diri diri insan yakan örgütlerdir. Tıpkı Afkanistanda oradaki batı destekcilerin kafa derisi yüzerken ve benzer hareketleri yaparken, medyalarda icazetli uzmanların “özgürlük savaşcıları” tanımlanması gibi…..
İdlip denilirken, şu önemli kandırmacaları da içeren gerçeği tekrardan yazalım: Türkiye “tıpkı Kıbrısta da yaptığı gibi” siyasal algıda hep yazılan ilkelere deyil de resmen kendi idolojik hedefine göre anlatmaktadır. Nasıl ki “Kıbrısa barış getirip toprak bütünlüğü” ezberi ile yaptıklarının tersinde veya “garantörlük anlaşmasını” içerikten çok farklı sunması gibi, idlipte de SOçi anlaşmalarını aynen tekrarlayan politik süreci yaşıyoruz.
Halbuki, Türkiye iran ve Rusya, Soçi anlaşmalarıyla ve sonradan Türkiye Rusya ikili anlaşmalarla Türkiye idlipteki silahlı radikal İslamcıları silahlandırıp ılımlı İslamcılardan ayrıştıracaktı! Tam aksini yapıp anlaşmayla kurduğu gözlem kulelerine sonradan yasa dışı mevzileri de ekledi.Devamında da oradaki cihatcılara silah ve lojistik yardımı yaptığı da ortaya çıktı. Bazı ciahtcıları da alıp Lipyaya taşıdığı da kanıtlandı. Ama, icazetli medyamız bunları pek söylemek istemiyor!
Kesin olan, Türkiyenin idlipten anlaşmaya bağlı gözlem kuleleriyle girişinden sonra, orada kendine hakim alan aşma politikasında direniyor. Buda, oradaki cihatcıların kalıcılaşmasıyla da iyice yerleşeceği de kesin. Tabi ki kimleri desteklediği veya idlipin Suriye toprağı oluşu gerçekleri de konuşulmaması da şart! Defalarca yazdığım gibi, idlipin cihatcılardan temizlenmesi demek, Suriyede yeni evrenin sıçranması demektir konumu gelecek. Ozaman da direk işkalci olan Türkiye ve Amerikanın suriyecden çekilmesi yani direk karşılıklı karşılaşmak olduğu da belli. Bu iki nokta, Türkiye ve zaten var olan Nato Amerika gerçeği yeniden karşımıza geldi. Hani drelerdi de garip Özkan dikat edin bu yanılgıdır tartışması, yaşamda karşılık buldu. Türkiye hala hala Amerikan ekseninde bulunmaktadır. Amerika Erdoğanı gözden hala çıkarmadı. Bölgesel oyunda bu idlipte de tekrarlanmasına rağmen, bunu görmek istemeyenler se kurgularıyla avunmaya devam ediyorlar.
Yazdıydım: Kuzey Suriye denetiminde Türkiye Amerika ve Rusya onayı ile girdi. Amerika ister kendi ister se Türkiye kontrolu Kuzey Suriye ile birlikte, en azından temel hedef Esatı devirmek gerçekleşmese de yine de Suriye parçalanıp bölgede güç olmaktan çıkacaktır. Bu basit gerçeği, icazetli olup da uzmanlık alanlar, kolay kolay söyleyemezler. Size, adı bilmem ne olan “ılımlı” deyip de içini doldurmadıkalrı kavramlar insanları kandırmakla uğraşacaklar. Şimdi de idlipteki hem de yabancı cihatcıları “ılımlı veya sivil kesim” deyip savunmaları gibi.
Şimdi anladınız mı neden Afkanistan Talabanından başlayıp idlipe geldik* Afkanistan dağlarından idlip ovalarına inerken, Elkaydeli Talabandan Elnusra yerel isim, ama devşirme cihatcı oluşum noktasına geldik. İşin geneli, tüm günümüz konuşulan terörist yapılarda Amerikan başlangıç eğitimle gerçekleştiği bilgisi de hep unuturulup bu yapılar kulanıma sokulma ikilemi de önemli deyil mi? Peki, bunlarla ve Türkiyeleşme ile yaşayıp onaylı makam alınan ve onca anlaşmaları ters okuma konumuna sokan Kıbrısta hiç mi ders alınacak bölümleri yok mu? Yanıtlar da sizlere brakıldı.