Belli ki adamızla alakalı temel konuları yazarken, hiçeleştirilen veya yanlış algılatılan idoloji, kültürleşme ve siyasal konuma mutlaka deyinmek zorunluluğu sürecektir. Ne zaman Türkiye yazsam, buradaki yanlış tutumu ve oluşan düşence şekliyle, dıştalanan gerçekleri de anımsatmak zorunda kalıyorum. Ayni şekilde, uluslar arası ilişkilerde de gerek yapılan anlaşmalar, gerek Kıbrıs konusundaki belgelere rağmen, adamızda özellikle K. Kıbrısta ya bilinmeme veya kendimize göre yontarak konuşulması da önemli yanlıştır. Buna benzer birçok konu, ne zaman gündeme gelse, önce olanı yazıp yanlışı anlatmakla başlama kuşatılmışlığı karşımıza gelir. Nitekim, Kıbrıs konusunu kim konuşmaya başlarsa, şu noktayı söylemeden edemiyor: “Adamızdaki olanların sorumlusu dış güçler. Dış güçler istemeden adada huzur olmaz” ezberi nerede ise herkesin diline söz beynine olmazsa olmaz kural haline getirildi. Halbuki onca dış güçleri tekrarlayan Kıbrıslı, direk Kıbrısa da yansıyacak önemli gelişmeleri de konuşmadan geçiştirme veya kendine göre yontarak yalanla süsleme duruşlarını da sergilemektedir.
Hem hep dış güçler veya uluslar arası kararlar denilirken, ayni zamanda da bunları izlemeden bu kelimeleri kendi iç siyasal faydacılığına göre de yalanlarla süsleyip kulanmaktadır. Bu tutum, gelenekseleşip, idolojikleşip kültürleşme haline de gelince, yanlışların normal yalanların da kendini savunma tatlısına gelindiğine de tanık oluyoruz. Öyle ki gidrek Kıbrıslıların kendi sorunlarıyla yabancılaşıp özellikle K. Kıbrısta “Türkiyenin çıkarına göre” çizgisinde gelecek savunusuyla birleşik Kıbrıs deme fantezileşmeye gelindi.
Sonuçta, hep kulanılan Uluslar arası gelişmeler, Ortadoğudaki dengeler gibi kavramlarda buna son dönemde AB ve direk somutlanarak Türkiye eklenmesine rağmen, bu çenberde olan gelişmelerin de adaya yansıtma şekline de o derece uzaklaştırıldı. Artık, yerleşen yapı ile alışılan yalan tatlısı algılar gayet iyi hale gelindi. Yalan söylemenin, bilmemenin gayet kurtarıcı çıkar haline gelinen koşullarda da aşağdaki gelişmelerin, yakıcı sonuçları dokundukça da nelerin olacağı da gelecek gelişmelere de kalıyor. Ben yeniden hem gelişme hem de konuşulmama cendresinde son durumları yazmaya çalışacam.******
Sonunda 1 Şubat günü Birleşik kralık veya bilinen kulanım şekliyle İngiltere AB den çıktı. Şimdi, 11 Ay görüşmeleriyle le ilgili ayrılığın anlaşmaları yapılmaya çalışılınacaktır. Bu nereden bakarsanız bakın, Kıbrısı hem de iki kesimi de etkileyecek sonuçlara gebedir. Kıbrıs, hem AB üyesi, hem ingilterede bol miktarda Kıbrıslı yaşamaktadır ve hem de İngiltere Kıbrısın önemli “garantörü, gelişmelerde önemli tutumla etkiliolma” gerçekleri vardır. Bu kısa bilgiler dahi, ingilterenin Brexit olayı istemesek de duymasak da buraya direk sarsıntıları olacaktır. Hele de pek de konuşulmayan ingilterenin üst gerçeği ile onların Britanya toprağı sayılması, yeni kriz potansiyeli de taşımaktadır.
İlgili kısa bilgiyi yeniden anımsatalım: inngiltere Avrupa Birliğine girerken, epey sorunlu oldu. Özellikle Fransa karşıydı. Aslında, Britanya Kralığı da pek istemiyordu. ABD ise ingilterenin o zamanki adıyla AET üyesi olup Kıta Avrupasını ingiltereyle dengeleyip rekabet konusunda denge kurmak istiyordu. Nitekim, 1973 Yılında İngiltere üye olurken, Kıta Avrupasını dengeleme nedeniyle kervana katıldı. Hep sorunlar üretip, önemli kararlarda bütünleşmeğe karşı çıktı. Sanırım para birimine geçmeyerek Sterlinde kalması veya bazı siyasal kararlarda ayrıcalık istemesi Şengen Anlaşması vesayrede İngiltere ile Fransa Almanya bloku hep çekişti. Uzlaşmada zorlandılar.
Buna ek olarak AİHM kararlarıyla AB bağlayıcılıkla İngiltere epey AB kızgınlığı da oldu. Ek olarak, Doğu Avrupa ülkelerinin de girmesi ile İngiltere Batı Avrupayı dengeledi. Özellikle Polonya ve Macaristan AB içinde İngiltere lehine denklemi etkiledi. Buna daha da eklenecek çok çelişkili adımlar kararları vardır. Hele ekonomideki tarım politikası veya serbes dolaşımla Doğu Avrupalıların ingiltereye çalışmaya gitmeleri, bunlar ingilterede AB karşıtı çizgiyi tırmandırdı. Pek konuşulmayan olgu da şu: İngiltere ve Altan ABD ısrarla Türökiyenin AB girişini savunup, sayısal olarak ABD ekseninin güçlenmesini de savundular.
Ancak, daha girişten, İngiltere bazı topraklarını AB dışında brakıp “Kıbrıstaki üstler gibi” burada kirli karanlık veya vergi kaçışlarının olmasına da kazanç koydu.
Sonuçta, gelen Kapitalist krizin yönetilememesi, AB içi krizde Almanyanın fırsatı kulanıp sermayece hakim olması, Muhavazakar çizgilerin uluslar arası kuruluşlarla deyil, devletler arası anlaşmaları öne çıkarması, kriz ve gelen göçmen sorunuyla yükselen faşist dalga ile İngiliz sermayesinin daha kuralsız davranıp ABD eksenli çizgide karar kılmasıyla başta ingilterede başlayan tartışmalar, sonuçta Brexit ile sonlandı. Halktaki muhavazakarlaşma ile uluslaşma garip buluşma ile AB içinde kalmayı savunan direk siyasal güçlü partilerin olmaması, yabancılardan oluşan rahatsızlık algısının yükselmesi sonucu, küçük denecek partinin etiklemesiyle başlayan dalga, ayrılma ile sonlandı.Bu gelişmeleri oluş şekliyle zamanında yazarak, ayrılmanın olasılığının artığı tesbitimi bu köşede yaptım.
Bu şimdiden Kıbrısa şu direk gelecek boyutları uyartıyor: ingiltredeki Kıbrıslıların ikili tavırdaki seçenekleri ile hangi çizgide duracakları tartışmaları olacaktır. Eğer, bunlar bilinçli deyil de dalganın geliş şekliyle, çıkar adına sürerse, Britanya dilediği gibi kulanacağı mavzeme olacaklardır. Kıbrısın AB üyesi olması ve adadaki İngiliz üstleri ile “garantörlük” gerçeği, karşı karşıya gelmelerde sorun yaratma potansiyeline de açıktır. Gözden kaçırmayalım: Kıbrıs AB üyesiyken, İngiltere ve Türkiye AB dışındadır. Şimdilerde birçok Kıbrıs sorununa ek boyut zaten eklendiğini de artık kafaya koymak şart.Ayrıca, Kıbrıslıların ikili kısgaç durumu da var. AB yurtaşı ile İngiltere yurtaş ikilemi veya ingilterede yaşayıp da yurtaşlık almayan Kıbrıslılar gibi oldukça acıtacak koşullar da var. Hepsinden öte, son dönemki Kıbrıs gelişmelerindeki İngiltere tutumu ile Türkiye yakınlaşması gözden kaçırılmasın. Üstelik, adanın fiylen ikiye ayrıldığı ve oluşacak krizlerde bazılarının deyişik tavırla buna ek kırılma getirme tehlikesi de vardır.Hele de AB ABD eksenli rekabet veya siyasal krizlerde adamız epey yıpranıp merkezleşme tehlikesi vardır. Unutmayın, burada İngiltereye bağlı aBD kulanımlı istihbaratdan askeri alana epey kuruluşları da mevcut. Kıbrıs karmaşasındaki bileşkeye, bu tip yeni boyutlar da eklenecektir.
Bunların elbet hepsi gerçek. Sorun veya aşma boyutu da siyasetin elinde. Kıbrıslılar hala bolca Uluslarrası kelimeği kulansa da gerçeklere hiç yaklaşmıyorlar.Üstelik, adanın geleceği için de Uluslar arası güçlerin planlarını ve tutumlarını bekleyen “Godo” gerçeği de olunca, Brexit potansiyel yeni sorunlarla adaya da taşınması kesindir. Ekonomide belki konuşulmaz da siyasal kriz ile adanın öteki güçler gerçeği, bizi ilerde terletmeye ve bedel ödeyip yeni teslimiyetlere de taşıyacaktır.*******
Gelelim son Ortadoğu ayağındaki ABD israilin açıkladığı plana: Bu hamle yapılırken, koşulları iyi okumak birincil önemdir. İsrail kurulduğu tarihten beri en çok güçlü olduğu dönemden geçiyor. Araplarla irana karşı itifak yaptılar. Petrol gaz sorununda Doğu AKdenizde önemli yine itifaklarla adeta öne çıktılar. Filistin sorununu gündemden düşürtü. Bolca yerleşimler kurup yerleşimciler taşırken, önce Doğu Kudüsü, sonra Golan tepelerini ilhak etiğini açıkladı. ABD hepsine onay verdi. Dahası, eleştiri yapan Türkiye dahi Mavi Marmara gemisi anlaşmasında “Ankara Kudüs” ifadesi kolayca konuldu! İsrailin bölgedeki en önemli karşı çıkan komşusu Suriyeyi başta ABD ve sonradan Türkiye darmadağın etmekle kalmadılar, Kuzey Suriyede de işkaller yapılıp ülkenin tehtit olmasını da kırdılar. İsrail sermayesi ise dünya çapında önemli girişimlerle birçok alanda söz sahibi oldu.
Yukarda saydığımız İsrail lehine olan koşullar olurken, Filistin tam aksi hale geldi. Üstelik, yapılan aBD İsrail anlaşması sonrası eskiden yaptıkları anlaşmalardaki yanlışları da gördüler! Filistin hareketi parçalandı. Topraklarına yerleşimciler taşınıp yerleşim yerleri ile toprakları alınıp onlar da duvarlarla ayrıştılar. Bu yetmezmiş gibi de Filistinliler arası krizler ve yönetim ayrışmaları çatışmalara dek geldi. Hat ta Mahmut Abasın Hamasın vurulması adına batılılarla işbirliği yaptığı da görüldü. Arap ülkeleri Filistini deyil de İsrail ile itifak yapıp irana karşı yöneldiler.Sosyalist ve devrimci hareketlerin de gerilemesiyle Filistine duyulan gündemleştirme yapma olayı da silikleşti. Adeta İsrail ilhak hamlelerini yaparken, Filistinin sesi duyulmuyordu.
ABD İsrail anlaşması bu koşullarda tam “zamanında” ortaya serildi. Burada çok alınacak dersler vardır. Hele de Kıbrıslıların! Hep uluslar arası güçler veya Amerikan beklentiler ponpalanıp bizde de “Amerika isterse” algısı tutarken, ilgili gelişmeleri mutlaka doğru okumak gerekir. Zaten, Kıbrısın şu yumuşak karnı net: dıştan gelen planları mutlaka kabulenmeye hazır kitleler vardır. Bunun içeriği dahi okunmadan savunuluyor. İnanmayan son Guteres belgesi ile buradaki tartışmaları gözden geçirsin.
ABD İsrail anlaşmasında önemli bir nokta dikatimi çekti: Oslo anlaşmasıyla aslında Filistinliler önemli bir karara imza atılar. Sürgündeki Filistinliler yani vatansızların boyutu anlaşmalara konulmadı. 67 SOnrassı koşullar üzerinden işler getiriliyordu. Buda potansiyel olarak ençok mücadele eden Sürgündeki Filistin dayanışmasını da gözden kaçırma oldu. Nitekim “Tıpkı bizdeki Annan planı gibi” giderek Sürgündeki Filistinlilerin yaşlanarak ölmeleri ile Filistinde doğmayan evlatlarının da mülkiyet haklarının kaybolacağı algısı kulanıldı ve yerleştirilip bu normaleşti. Dikat: Annan planı ve sonrasındaki ikinci ganimet paylaşım sürecinde mülkiyet üzerindeki deyişimler ve Rum mülk sahiplerinin ölmesi ile evlatlarının hak sahibi olup olmadığı konuşmalar, aslında aynen İsrail Filistin cepesinde yaşandı. Nitekim, biz pek dikat etmediysek de mülk sahibi önceliği yerine kulanana öncelik sağlayan kural giderek kabul görmeğe başladı. Tabi, Filistinde olduğu gibi eğer Kıbrıs birleştirilmek veya suni çizgiyle ikili karekterlerle yapılanacaksa!
Yine konuyla alakalı pek konuşturulmayan şu haber de önemli: Tam da İsrail ABD anlaşmayı açıklayacak ken: Ürdünde yapılan toplantıdan bazı sızıntılar duyuldu. En önemlisi, ırak Suriye sınırında düşünülen seçeneklerden birisi de Sunistan devletinin kurulmasıdır. Buraya Sunni meshepli sürgündeki Filistinlilerin taşınarak nifus çoğaltma yöntemi de konuşuldu!
Şimdiden Kıbrıslılar şu mesajı direk almaları şart: Son deneyimler gösterdi ki siz işleri süper güçlere brakırsanız, onlar uluslar arası kararları deyil de var olan koşulları kendi lehlerine yorumlayıp anlaşma yoluna girecekler. Şimdiden Kıbrısta, K. Kıbrıstaki yaratılan sorunların yasalaşması temelinde ielrlendiği, Türkiyenin fırsat bulduğunda da ilhak etme gerçeği artık net olarak görülmelidir. Olmaz demeyin, Suriyenin en zayıf döneminde nasıl Golan tepeleri ilhak edilip kabul görmeğe başladıysa, direk karşıyken, anlaşmalara yerleşim bölgeleri ve yenileri ekleniyorsa, buraya mesaj doğru gelmelidir.Hele de Filistinde Oslo anlaşması da özelliklen sürgündeki Filistin kırpılmasının acısı duyulurken, artık “evet hayırı” brakıp Annan planında nelerin yolu açıldığını da doğru dürüst konuşalım.
Artık B.M. parametlreleri denilirken Filistinde iki devlet kararının olması ama şimdilerde nasıl doldurulmaya başlandığı çizgisini kendine göre algılamamız gerekir. Unutmayın; KKTC de ilan edilirken ve hala kimse kabul etmiyor! Fakat, burada olan her yasa dışılıkta sesizce kabuleniyor. Birileri de anbargolar denilecek, kocaman ırkçı aptalığı yapıp Kıbrıs Cumhuriyeti mührü kaldırmasak Anbargo da olmayacaktı. Kaldıki adıyla özdeş deyildir. Siz Başka mühürle kabulendirilen gümrük kolaylıklarının aynen uygulanmasını istiyordunuz. Bu dahi saptırılıp tıpkı öteki konular gibi yalanla savunma yapıp tatlısını da yemektesiniz.
Kısaca: Brexit veya ABD İsrail açıklanan plan bize çok mesaj vermesi gerekir. Uyarılar dikate alınmaz sa yarın zaten alıştığımız teslimiyet ile hamasetin esiri olarak tarihe geçip geleceğimizi de tüketmiş olacağız.