yaklaşımlarÖzkan YıkıcıMısır ve Hindistan’dan değişik faşist yaklaşımlar – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Mısır ve Hindistan’dan değişik faşist yaklaşımlar – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Mısır ülkesindeki gelişmeğe yer vermek niyetinde deyildim. Ancak, Gerek Tele 1 kanalındaki “18 Dakika” prokramında gerek se başka konuya yönelik yapılan yorumlama biçimini dinleyip veya okuduktan sonra, Mısırdaki Hüsnü Mubarek ölümünün ardından gelen bakışlara en azından yanıltıcı şekline dokunmak istedim. İsteyince de Hidistanın yanına Mısırı da ekledim. Daha dün gibi Mısırı Diktatörce ve Amerikan kuluğu ile yöneten Mubarekin, sırf sonrasındaki Musri nedeniyle adeta ölümü nedeniyle de olduğundan daha yumuşak ve nerede ise utanmasalar “demokrat” diyecek dereceye gelinmenin tehlikesine de biraz içerleyerek konuyu seçtim. Mubarekin uzun yıllar yönetimiyle ülkede braktıkları ortadayken, Sırf sonraki Musriye karşı duyulan kızgınlıkla bu diktatörü olduğundan çok daha iyi anlatmak, bize kısa zamanda dahi nedenli havıza kayıbı ile saptırlma tehlikesini yeniden işaret ediyor. Merdan Yanardağdan hocam Emre KOngara varan bu geliş, bana bizde pek de gündem olmamsa da, Aslında tarihsel faşizim ile günümüz faşizmin de buluşma örneklemini de düşünerek Mısırı da konuya kattım.

Mısırın en uzun devlet başkanı veya oradaki aydınların ifadesiyle diktatörü birkaç gün önce öldü. Doğrusu, bir diktatörün, hele de ABD iyi işbirlikcisi konumundaki kişi için arkasından iyi sözler yazmak da zor. Zaten, Mubarekin Seksenler başından beri başlayan Mısır yönetim başkanlığı ülkenin ve Ortadoğunun Amerikan hegemonyası bakımından oldukça önemlidir. Hem dış politikada hem de içte adeta Amerikanın Ortadoğu çizilmiş resminin simgelerinden birisi de Mubarektir.

Fakat, dünya kamuoyu bazen havıza kaybı veya olayın gerçekleştiği döneme bakarak geçmiş kurgulayınca da birçok diktatör bize “çağdaş, ulusalcı ve demokrat” renklerle çizdirtilip sunulur. Mısır ne ilk nede sondur. Tıpkı Mubarek ölüm anındakin algısı, aynen geçmiş iran Şahının aynisi gibi oldu. Nitekim, iranda da Şah Rıza ülkenin ABD yıkılmaz kalesiyken, muhalifleri sinemada dahi yakarken, şimdilerde Liberalerden Muhavazakarlara, sırf ülkedeki mollalar rejimi nedeniyle bir önceki Şah döneminin aynen yukardaki imgelerle karşıt iyi olarak sunuyorlar.

Ayni harita Mubarek için de oluşturuluyor. Mısırın ulusal çizgisindeki ve eksik olmasına rağmen “demokrat” denilmek istenmektedir. Oysa, Mısır Mubarek dönemi hem Arap ülkeleri arası izole edilen, hem İsrail ile itifaklaşan, hem de en Amerikancı bölge ülkelerinden birisi haline geldi. Özellikle demokrat ve sosyalistler oldukça baskı gördüler. Müslüman Kardeşler ise döneme göre deyişti. Unutmadan; ABD sosyalistlere karşı genel Cihatcı toplamada Mısırdan da epey yararlandı. Mubarek tüm bu istenenleri tamamen gerçekleştirdi. Bu yüzden öylesine işbirlikci teslim oldu ki dış politikada silik şekle gelip bölgedeki önderliği Mısır kaybetti. Bu arada İslamcılara ve özellikle “ılımlı İslam çizgi oluşturmada” Mısırda Mubarek ikibinlerde Müslüman Kardeşlerin yasalaşmasına yönelik de açılımlar yaptı. Zaten, Mubarekin sonunu da Tahrirdeki demokrak, ulusal ve sosyalistlerin tepkileri ile Amerikanın Mısırda dizayin etmek istemesiyle koltuğunu da kaybetti.

Bir ufak uyarı; Mısırda sadece Tahrir Sonrası yapılan seçimlerdeki katılım düşüklüğü yaşanma sınırıyla olmadı. Genelde Mubarek döneminde de seçimlere katılım hep düşüktü. Çoğu parti de boykot etmekteydi. Ayrıca, Musri direk Müslüman kardeşlerin yönetim üst üyesi deyildi. Mubarek sonrası geçiş yönetiminin çoğu parti adaylarını veto etmesiyle, amerikada eğitilen ve ABD tercihi haline gelen Musriği desteklediler. Buda pek söylenmeyen öteki sonuçtu.

Kısaca, bir diktatör hem de Mısırı Amerikancı İsrailci yapan diktatör Mubarek hayata gözlerini yumdu. Ama, ölmeden kafes içi tutukluğu ve ceza da aldı. Tıpkı kendisinin iktidardayken muhaliflerine reva gördükleri gibi. Ama, pek de fazla konuşulmadı. Belirtiğim gibi, yazma nedenim, Mubareki Hüsnü gibi deyil de Musri karşıtlı yörüngeye koyulması nedeniyle bu kadar kısa zamandaki tehlikeli havıza kaybına işaret etmek için örnek seçtim. Bu tip yanlışlar neyazık ki yaygınlaşıp eski diktatörlerin “iyi yönlerini” vurgulama kaçışına doğru belek oluşma döneminden geçiyoruz. Aynen, Türkiyedeki Doksanlar dönemli özellikle Ecevit hükümetlerine de bakışın başkalaşıp tersinin veya iranda Şaha yönelik geçmiş yazılım veya Kıbrısta Denktaş Kliridis konusunda olduğu gibi. Bunu uyarı da kabulenerek MUbarekin silik ama Amerikanlaşan otoriterliğini yeniden anımsatmak konusunda ihdiyaç duydum.*******

Geçen yıl yanılmıyorsam, Hindistan üzerine 3 önemli makale yazdım. “Hindistandaki büyük grev, yapılan ve yeniden ikinci defa kazanan faşist Modi ve Keşmirin özerkliğinin kaldırılması ile Türkiyedeki Keşmirli Keşmirsizlerin toplantısı” oldu. Özellikle, Korkut boratavın bilgileri ile hindistanda ikinci defa kazanan Modi sonrası, Hindistanda faşizmin gidrek devlet biçimine yönelik kurumsalşmada yol alacağını da belirtim. Nitekim, Keşmirde olanlar, fakat daha da önemlisi, Yurtaşlar gibi yasalarla ülkede Müslüman Hindu gerilimini de tırmandırdı. Nitekim; Hİndistanda yeni seçim daha 1 yılını doldurmadan, Hindistanda sık sık Hindu Müslüman çatışmaları haberleri gelmektedir. Buda faşizmin ırkçı bakışının kitlesel karşılıkla ülkeye yayılmasının da tehlikesini şaret etmektedir.

Son dönemdeki Amerikanlaşma ile Trump ziyaret etme eylimleri de Hindistanda başka alandaki Anti Emperyalist güçleri de sokağa çıkardı. Amerikan yönetimi Hindistadaki Modi hükümetiyle daha sıkı itifak yapıp Çini kuşatma hareketini de güçlendirme politikasına sarlmaya hız verdi. İki otoriter ve Faşizme evrilen lider, bunu salt içsel deyil, karşıtlarına karşı itifaklrla da devletler düzeyinde gerçekleştirmeğe yöneldilar. Bundandır ki eski Pakistan Amerikan ilişkilerinden çok şimdilerde ABD Hindistan daha tehlikeli itifakla Çin karşıtı eksene doğru kayıyor.

Son Hindistan yazılarında belirtiğim gibi: hindistanda resmen Hindu dinsel ırkçı parti ikinci defa seçimi aldı. Keşmirin özerkliğini kaldırdıktan sonra, çıkarılan Yurtaş olma yasasıyla, resmen mültecilerin vatandaş olma olayında Müslümanları dışta braktı. Bunu da ülkedeki nifus artışı ile çevre ülkelerin Müslüman çoğunluk ikilemine dayatarak gerçekleştirdi. Pakistanın ve Bangladeşin Müslüman ülkeler olması nedeniyle mültecilerin buralara gitmesini de söylemektedir. Kısaca, yabancı mülteci gibi kimliklilerin Müslüman kesiminin yurtaşlık haklarını İslamcılık nedeniyle kabulenmiyor. Tabi ki Modinin faşist uygulamaları ile dış sermaye serbesleştirme politikası, ülkedeki demokratik sosyalist kesimleri de harekete geçirdi. Protestolar yaygın şekilde gerçekleşmektedir. Fakat acı olan; Modi yapılan seçimlerle hem de politikalarını belirterek, ırkçılık ve otoriterlik üzerinden anlatarak oylarını da artırarak kazandı! Demek ki her sandık sonucu sayısal itibarıyla doğrudur, ancak siyasal gerçeklikte ise ayni mesajı vermeyebilir de. Hitlerden öteki otoriter liderler hep sonuçta sandıkla gelip en kirli politikaları da uygulayarak yeniden seçimi kazandılar.

Hindistan, hem de çok kimlikli mozağine, demokratik kurumlarına karşın,seçimler hem de iki kez açık ilanıyla da faşist Modiyi seçti. Gücü de eline geçiren Modi elbet demokratik veya sosyalist prokram deyil kendi faşist siyasetini olanakları ölçüsünde uygulayacak. Hele de Ortadoğuda yaşananları da tetikleyici yöne kondurtunca, Müslüman karşıtı Hindu ırçıllığı karşılık bulduğu koşulları da yaratmaktadır.

Bizde pek haberi yapılmasa da, Hindistanda Hindu Müslüman ağırlıklı çatışmalar yoğunlaştı. Çıkarılan yeni yasalarla ırkçı farklılaşma tetiklendi. Son mültecilerin yurtaş yapılma yasası da bunlardan sadece birisidir.

Kısaca, birisi Ortadoğu ötekisi Asyada en önemli demokratik iki ülkedeki son gelişmelerle faşizim uyarı dolusu makalemi bitiriyorum. Bu tip örnekler her yerde mevcut. Hele de faşistleştikçe, ırkçılığın zehirleyen yalanı, köpürtülen karşıt şidetin de koşulları iyice yerleşir. Bu ülkeler Mısır deyil Türkiye, Hindistan deyil Brezilya veya ABD koyubn; deyişen isimler dışında, uygulama alanları deyişik gelse de esruman ayni olmaktadır. Örneklerle kıyas yapma veya yaşarken ki bizlik yanılsamaların aynen nasıl sonuçlarla yaşandığının resmidir bu yazıdaki seçilen ülkeler. Dileyen, dilediğini alır! Yok, okumayarak veya sırf okuma adına okumak da başka seçenek olarak hep gerçekleşmeğe de devam edilmektedir.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
327AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin