Elimizdeki belgeler Osmanlı’nın ganimet devleti olduğunu isbat ediyor. Sadece Osmanlı’nın savaşlarını okuyup izleseniz, en yakın kitaplardan bile bunu çıkarabiliyorsunuz. Tabi ki okuyacağınız yazarlar resmi ideolojili ve “Kral çıplak” demiyenlerden olmalı. Gerisi tarafsız araştırmalarla, maalesef Osmanlı’nın birçok yanlışlığı ve ne kadar geri zihniyete sahip bir devlet olduğu ortaya çıkar. Bakın işte size İstanbul’un fethi sırasında bir gerçek belge:
“II. Mehmet birliklerinin ruhunda bütün savaş ihtiraslarını kamçılamak için, bütün kenti ve Rumları ganimet olarak vaad etti.
Orduya yaptığı konuşmada “Kent benimdir; ancak tutsakları ve ganimeti size bağışlıyorum. Ülkemin sancakları pek çoktur. İstanbul surlarına ilk çıkacak yiğite en zengin, en güzel eyaletlerin beyliğini vereceğim ve hayal edemeyeceği kadar çok ihsana boğacağım” dedi”.(Lamartine,261,1991).
Osmanlı Devleti’nin Ordusu’nu ganimetçiliğe özendiren bir olay daha size:
“Kanuni Sultan Süleyman’ın yaşına saygı duymayan yeniçeriler, yeni Padişah’tan bağlılıklarının karşılığını gürültüler çıkartarak arsızca istediler. Bu yüzden Sultan Süleyman’ın gözyaşları yarım kaldı. Kendilerini rüşvete alıştıran Sultan Selim’den asker başına elli duka
altını koparmışlardı. Şimdi Sultan Süleyman’dan seksen duka altını istiyorlardı. Yasa haline gelen bu gelenek, imparatorluğu koruyanlara
karşı pazarlık yapılmamasını öğütlüyordu. Yavuz Sultan Selim’in hazinesini taşıyan arabaları açıldı, iğrenç ve utanmaz açgözlülüklerinden
dolayı yüzleri kızaran devşirme askere altınlar fırlatıldı” (Lamartine,397,1991).
Aslında Osmanlı ta Sultan Süleyman’dan itibaren Venediklilere korsanlık ve ticaret yapma hakkı tanıyordu. Bu haklar Kıbrıs fethedildikten sonra bile tanınacaktı (Lamartine,399,1991). George Hill, 1571 yılından hemen sonra Osmanlı İdaresi başladığında da Kıbrıs halkının artık Osmanlı’dan yaka silkmeye başladığını da “Kıbrıs Tarihi” adlı eserinde bizlere yazmaktadır (Hill,3,2015). Hill kitabında Osmanlı Yönetimi hakkında şunları yazmaktadır:
“Öte yandan, batıdaki engebeli kırsal bölge dışında ekili toprağı kalmayan Kıbrıs büyük oranda terk edilmiş, adaya Osmanlı fetihlerinin ödeyip adada kalmış olan bazı üst sınıf kimseler, şiddetli bir yoksulluğa düşmüş, geçimlerini katırcılık veya seyyar satıcılık yaparak sağlamaya mecbur kalmışlardı. Fetihten on yıl sonra hala sefaletin pençesindeki Kıbrıs halkı, Jean Palerne’in tabiriyle perişan kölelere dönmüşlerdi ve adada kalmış olan bazı üst sınıf kimseler şiddetli bir yoksulluğa düşmüş, geçimlerini katırcılık veya seyyar satıcılık yaparak sağlamaya mecbur kalmışlardı (Hill,3,2015).
Resmi İdeoloji bize Kıbrıs fethedildikten sonra, Venedik gemilerine Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’de ticaret ve korsanlık yapma hakkı verildiğini de gizlemektedir. Ama tarihi belgeler bunun öyle olmadığını ve
Osmanlıların Venediklilere Fetihten sonra bile çok haklar verdiğini gösteriyor:
- Yüzyılın sonlarında Venedik’in Doğu Akdeniz’de varlığı ciddi olarak sarsılmıştı. Girit adasını da 17. Yüzyılda kaybetti. Bütün bu savaşlara rağmen Venedik Osmanlı ile ekonomik ve ticari ilişkilerini sürdürmüştü. Tabi bir yanda da Avrupa devletleri tarafından Osmanlılara karşı
oluşturulan ittifaklara da kendi çıkarları ölçüsünde katılmayı da ihmal etmedi (Arıkan,2005,sf.84-89).1570 yılında Kıbrıs’ın fethinin ardından, içinde Venedik’in de bulunduğu müttefik donanması ile İnebahtı Savaşı yapılmış, savaş Osmanlıların mağlubiyetiyle sonuçlanmıştı. 1573 tarihinde imzalanan anlaşma ile Venedik ve Osmanlı devletleri arasında uzun yıllar sürecek bir barış süreci başlamıştır. Bu süreçte ilişkiler en temelde ticari alanda devam etmiş, dönem dönem Venedik’e verilen ahitnameler yenilenmiş ve barış süreci başlamıştır. Bu süreçte ilişkiler en temelde ticari alanda devam etmiş, dönem dönem Venedik’e verilen ahitnameler yenilenmiş ve barış hali muhafaza edilmeye çalışılmıştır. Tüccarların karşılıklı gidiş gelişleri bu ilişkinin en önemli yanı olmuştur (Oral,2004,89).
Osmanlıların rüşvete düşkün oldukları rüşvetle Osmanlı padişahlarının bile Ada’yı satmaya hazır olduğunu, Osmanlı’daki bozuklukların adaya da ithal edildiğini Hill kitabının sayfalarında yazmaktadır:
“…Adadaki dört ağalık makamı artık Lefkoşa paşası tarafından değil, İstanbul’dan iltizama verilecekti. Bu ağalıklar yerel dirlik sahiplerinin eline geçti. Bu düzenlemelerden yaklaşık yirmi yıl sonra Kıbrıs’taki Osmanlı görevlileri yetkilerini yeniden kötüye kullanmaya başlayacaktı.
Bunlar gittikçe daha fazla paraya el koyuyordu. Kıbrıs’taki reayanın çoğu Suriye’ye kaçınca yeniden devreye giren Babıali, açgözlü Osmanlı görevlilerini dizginlemek için Kıbrıs piskoposlarını adadaki tebaanın
resmi koruyucuları ve temsilcileri olarak tanımaya karar Verdi (Hill,63,2015).
Osmanlı’nın adaya başından itibaren mutluluk getirmediği Hill’in şu satırlarından anlatılmaktadır:
“Padişahın başka bir hükmü, bazı yeniçerilerin yolaçtığı istismarın sona ermesini emretmekteydi. Bu yeniçeriler, şeriatla bağdaşmayacak şekilde, reayanın çocuklarını kaçırıyor vebunların daha önce Lefkoşa’nın fethi sırasında esir aldıkları köleler olduğunu iddia ederek, ada halkına sıkıntı veriyorlardı”(Hill,21,2015).
Osmanlı’n ın tabaasına veya topraklarına kattığı insanlara mutluluk yaşattığı resmi ideoloji tarafından işlense bile tarafsız araştırmalar bu iddianın denildiği gibi olmadığını göstermektedir.
Kaynakça
Lamartine,A.D (1991).Osmanlı Tarihi,Sabah Yayınları, İstanbul.
Hill,G.(2015). Kıbrıs Tarihi-Osmanlı ve İngiliz İdaresi Dönemi,1571-1948, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları,İstanbul.
Arıkan,Z.(2005).Akdeniz’de Osmanlı ve Venedik,Toplumsal Tarih,143,sf.84-89, Tarih Vakfı,İstanbul.
Oral,Ö.(2004). 1670’te Venedik’e verilen korsanlık ahitnamesi,Toplumsal Tarih, 127,Tarih Vakfı İstanbul.