“Asrın Projesi”, “asrın hayal kırıklığı”na mı dönüşüyor? – Halil Paşa

5065

Türkiye’den Kuzey Kıbrıs’a 50 yıl boyunca kullanma ve içme suyu ihtiyacını karşılayacağı iddiasıyla inşa edilen “Asrın Projesi” aradan 5 yıl geçmeden arızalandı. Ocak ayından beridir, Türkiye’den Kuzey Kıbrıs’a damla su gelmiyor! Aradan geçen sürede Geçitköy Baraj suyu neredeyse yarılandı!

2 milyar TL’ye mal olan ve 17 Ekim 2015’deki açılışında konuşan dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, projeyi “Dünya çapında bir eser” olarak tanımlamış, Erdoğan’da törende attığı nutukta: “Biz karadan gemileri yürüten Fatih’in torunlarıyız…” demiş ve projeyi “dünyada ilk kez uygulanan bir mühendislik çalışması” olarak övmüştü.

Kuzey Kıbrıs’ta 28 belediyenin verdiği su ücreti aylık 553 bin TL iken, Ağustos 2016’da “Asrın Projesi” ile 3 milyon 880 bin TL’ye fırlamıştı. Bu arada “Asrın Projesi” için yapılan yatırımın bütçesi de yine Kıbrıs’taki belediyelere yansıtılmıştı. Haliyle belediyeler de, hem su ücretlerindeki aylık 3 milyon 327 bin TL’lik artışı, hem de gerekli yatırımların maliyetini vatandaşa yansıtmak zorunda kalmıştı.

“Asrın Projesi” ile birlikte, yılda 40 milyon TL daha pahalıya gelen su, belediyelerin depolarına tonu 2.3 TL’den verilirken, vatandaşa 4.5 ile 7 TL arasında satılıyor ve aradaki fakla belediyeler hem kendi giderlerini hem de asrın projesi için yatırım bütçesi maliyetlerini karşılamaya çalışıyordu.

Kıbrıs’taki belediyelerin KKTC devletine ödediği su paraları nereye gidiyor?

Örneğin Girne Belediyesini ele alalım. Aylık 600 bin Türk Lirası su faturası çıkıyor. Girne Belediyesi bu parayı vatandaştan tahsil eder ya da etmez, KKTC Maliye Bakanlığına ödemek zorunda. Ödemezse Maliye, belediyelere ödediği “yerel katkı” ödeneğinden bu aylık su parasını kesiyor ve düzenli olarak her ay DSİ’ye (Türkiye Devlet ve Su İşleri) aktarıyor. Böylece toplanan su paraları KKTC devlet kasasına değil direk olarak TC Maliye Bakanlığı’na gidiyor.

Öte yandan vatandaştan tahsil edilemeyen su paraları belediyelerin zarar hanesine yazılıyor.

GEÇİTKÖY BARAJINDAKİ SU YAZ’A YETİŞMEZ

Tarım Bakanı’nın “Asrın Projesi hakkında açıklaması dün sosyal medya ve basına düştü. Bakan açıklamasında Geçitköy Barajı’nda 15 milyon Metreküp su bulunduğunu belirterek, bu kaynağın Ağustos ayı sonuna rahatlıkla yeteceğini söyledi.

Bakan Oğuz, suyu idareli kullanmanın vatandaşlık görevi olduğunu söyleyerek bir bakıma Geçitköy barajındaki suyun yetmeyebileceğinin sinyalini de vermiş oldu.

Ayrıca kopan boruların tamiri konusunda; “Tarih veremiyorum ama; bütçesi hazırlanan ihale Ağustos ayı sonuna kadar tamamlanacak” diyerek, tamir için daha ihalenin bile sonuçlanmadığını itiraf etmiş oldu. Zaten ihaleye çıkacak olan KKTC değil TC Devlet Su İşleri. Bu nedenle bakanımıza düşen eli kolu bağlı bir halde oturup DSİ’nin vereceği bilgilerle yetinmek.

Geçitköy Barajı toplam 25 milyon metre küp su alıyor. Ocak’tan bu yana barajın suyu sayın bakanın belirttiği gibi 15 milyon metre küpe düşmüş. Yani 3 ayda 10 milyon metre küp su tüketilmiş. Basit bir hesaplamayla 4 buçuk ay sonra, yani Temmuz ortasında baraj suyunu çekecek. Yani barajdaki mevcut suyla Ağustos sonuna kadar idare etmek mümkün değil. Bu nedenle Temmuz ayından itibaren kendi yeraltı kaynaklarımıza da ihtiyaç duyacağız. Bu arada UBP-CTP hükümetleri döneminde yapılan anlaşma sayesinde kendi suyumuzun parasını da DSİ’ye yatırmaya devam edeceğiz.

Görüşüne başvurduğum konunun uzmanı bir arkadaşımdan: “yaz aylarında Girne Dağları’ndan su alan yerleşim birimlerinin bir şekilde idare edeceği, en kötü duruma düşecek olan Lefkoşa’nın olacağı bilgisini aldım. Güzelyurt’ta ise kuyuların tuzlandığını, kalitesi iyi olanlarınsa başkalarının kullanımında olduğunu ifade etti.

KENDİ SU KAYNAKLARIMIZI KULLANIRKEN PARASINI DA TÜRKİYE’YE Mİ ÖDEYECEĞİZ?

Asrın Projesi de göstermiştir ki boru tamir edilmezse işimiz borudur. Bu da elektriği kabloyla getirmek isteyen siyasal parti ve poltikacılarımıza belki bir uyarı olur! Bizim kendi bağımsız kaynaklarımız olmalıdır. Elektrik ve su gibi. Örneğin 2008 de AB burada deniz suyu arıtma tesisi kuracaktı. Tesis’in yönetimi de bizde olacaktı. En azından 40 bin m3 tatlı su üretecek arıtma tesisi kurmayı akıl edebilseydik eğer, bu koronavirüs günlerinde bu denli çaresiz ve yetkisiz olmazdık.

Ancak hayat tarzımız “ana” parasıyla geçinmeye alışmış mirasyedilere benzeyince, en yaşamsal kaynaklarımızı bile, Erdoğan ve AKP’nin ülkesinde iç siyasete malzeme yapacağı, üzerinde hiçbir söz hakkımızın olmadığı böyle dayatma projelere bağımlı kıldık. Zamanında sosyal ve ekonomik aklı öne süren sivil toplumumuzun ve kendi uzmanlarımızın önerilerini küçümsedik. Hamasi nutuklar eşliğinde onları “içimizdeki düşmanlar” olarak işaret ettik. Ve sonunda işte böyle en kritik günlerimizde çıkmaz sokaklara düştük. Ağustos’tan itibaren, kendi su kaynaklarımızın parasını Türkiye DSİ kurumuna yatırarak, Lefkoşa, Mağusa ve Güzelyurt’ta kendi vatandaşımıza yeniden “acı su” içireceğimiz günler çok da uzakta değil!

Bu projede olduğu gibi, daha pek çok konuda adamızın kaynaklarının peşkeş çekilmesinde, çar-çur edilmesinde imzası olan siyasal partilere gelince. Bu salgın hastalık günlerinde devletten tek kuruş almayı hak etmiyorlar!