yaklaşımlarÖzkan YıkıcıKaçırılan gerçeklerle yalan yanlışlar düzleminde sıkışmak – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Kaçırılan gerçeklerle yalan yanlışlar düzleminde sıkışmak – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Normal zaman akışı olsa, 30 Mart günü için Kızıldere katliyamı, 31 Mart için de Türkiyede yapılan yerel seçimlerin 1  yılını deyerlendirecektim. Tabi ki güncel gelişmeleri de yakalayarak yorumlayacaktım. Fakat, zaman çelişkili ve krizlerle örüldü. Daha beteri, yaşanılan ve karar alıp çözmesi gereken siyasal erkler ise tam aksi yönetememe duruşunda savrulup ordan oraya gidiyor. Bildiğiniz gibi Korona olayı ile dünya sağlık krizi ile ordan oraya savrulurken, zaten yaşanmakta olup nerede ise normaleşen Finansman Kapitalist jrşz de normal yaşam şekline geldi. Net olan; sistem sorunları çözemeyecek, yeni seçenekler öneremeyecek ve tamamlaycıcı olan yeni seçenekle bunların doğru deyerlendirilememe eksikliği vardır. Bunlar hem gerçeklerden kolayca kaçışı, hem de yalan yanlış söylentilerin de normalmışcasına algılanma kamuoyu yaşantısını oluşturmasıdır. İstemesek de bilmeme tutumunda olsak da deyişen bir şey olmaz. Sadece, gerçek ile yalanın ikileminde eksikliklerle yanlışa takılıp çaresizce konuşma geçiştirmesi ile takınılmaktadır.****

Şu anda yaşadığım koşullar, resmen anormal. Boşuna sokağa çıkma yasağı adıyla uygulama da konmadı. Yine, medyaya bakarsanız, demeçlerle banbaşka dünyadan söz edilircesine yabancı gelen güncelikle karşılaşırsınız. Dönüp, öteki sanal medya eksenine gelince de herkesin kişisel konumuyla, medya şovunun demeçsel verişinin uyumsuzluğunu da yakalarsınız. Öyle ki bir kişinin, hem umut hem de eleştiri yapma çelişkisine kolayca tanıklaşırsınız. Sorgulama eksikliği ile var olan algıların tutsağı sonucu da ufak kuralların nasıl siyasalaşıp eleştirildiğine de şayit olursunuz. Hesapta, bu koşulları yönetecek olan yerel ve merkezi kişilerin hem suçlamalar, hem de birlikte çekilen ikili duruşlarının da tanığı olursunuz. Olayın ne olduğu deyil, konuya kendi yeterli yetersiz düşünceleriyle yaklaşımı görürsünüz….

Tekrar deyineyim: ben şu anda K. Kıbrısın Karpaz coğrafyasinda sokağa çıkma yasaklı bölgede yaşıyorum. Karşılaştıklarım bana hiç yabancı gelmiyor. Ama, dönüp de medya şovlarına bakınca veya sanal dünyada biraz dolaşınca, yaşanın ötesi başka dünya ile karşılaşıyorum. Ama, gerçek olan yaşayan insanların da bunu kanıtsamasıdır. Fırsat kolayan dahi var. Gelen “yardımları” dahi kimin dağıtma mücadelesi olduğunu ahali artık anlıyor. Dahası, bildik dağıtma şeklerinin de yeniden sürdürülme eylimlerinin de olduğu anlaşılıyor. Fakat, oluşan insan birikiminin en azından fakirlik, ihdiyaç, yaşlı kim kurallarında dahi anlaşamayarak, ayandaşlama tavırları, yeniden bize bizi işaret etmektedir. Anlatılan başarılı hikayeler ise siyasetin beceriksizliklerini örtme durumunda artık yetersiz kalıyor. Medya ise doğru bilgi yerine, siyasi yakına ve makamcı demecine göre bildik öteki klasik haberciliğini yeniden üretmektedir. Karpazın özellikle sokağa çıkma yasaklı bölgesindeki deyişik insan yaşam şekleri ile bölgesel köysel derebeylik arayışlı kişisel otriteleşme düşünceli kesimler de eklenince, her olaydaki söylenenin doğruluğu da kuşkularla doludur. Çıkarı, faydacılığı ve karşıta yöneltilen saldırılarla kendini yörede derebey gibi kanıtlama tutumları da ne yazık hala burada geçerli. Buna, partici zırh ile buna bağlı farklılık çıkarı da eklenince, yetersiz yönetici de eklenince, karmakarışık günleri hem de eve kapanarak yaşamak zorunda kalıyorum.

Bu konuda bol bol mavzemem oldu. Bunların bazılarını da müzikleyip besteledim. Kriz zayıflayıp normal hale gelince de ilk fırsatta söyleyip çalacam.Mizah mı desem, yoksa acı yaşamın kesen bıçağın sızısı mı dönüştürsem, bilmem? Belirsizlikte, ne olacağını bilmeden, buradaki yaşananı anlama adına kıpırdamak gerektiği şartlarda yaşamaya devam etmekteyim. Martı yolatıp Nisana doğru giderken, dışarıdaki rüzgar bazen sesini yükseltip resmen çığlık derecede pencereden duyulurken, yaşam yine de devam etmektedir. Unutuklarımız la yaşanıp aklımıza gelenlerle hayat devam ediyor.

Mesela, farkındamızsınız: TC Elçiliği Kordinasyon yönetim şeklinden pek söz eden yok; Elçilik yetkililerinin alınan kararlardaki rolu da akla getirilmiyor. Konuşulan sağlık olayı ile çelişkili açıklamama de yakalanmıyor! Örnek, bu virüs hastalıkta, en önemli etkenlerden birisi de hastalığı saplamaktır: özeti, test yapmaktır. Dünyada bu durum hep tekrarlanmaktadır. 3  olgu denilip de “test yapmak” tekrarı oluyor. Ama gelin görün ki bizim son açıklama yapan makamcılarımızdan biri “fazla test yapmanın bilimsel olmadığı, az test yeterlidir” açıklaması yapıldı. Onca basın mensupları da buna yönelik pek söz eden de olmadı. Birbirinin dediklerinin tutarsızlığı artık kanıtsandı. Hekim örgütlerinin ısrarla yanlış dediği konuları da takan yok. Ama, iş lafa gelince, resmen “gerekenin yapıldığı ve başarılı olunduğu” lafazanlıkları devam etmektedir. Yarın normal hale gelince de “gereken zamanında alınan tetbirlerle” başarılı hikayeler de anlatılıp oy avcılığı da yapılacaktır. Tutarsızlık salataları da yemeğin tatlılanmasını getirecektir. Nede olsa dalkavuklar hazır. Hele de fırsatı kulanıp yararlananlar işin cabasıdır. Çelişkili idare etme teknikleri de kulanılma noktasında. Bir bakarsınız, “bizim yöneticilerimiz, talimat alarak iş yaptıkları için, bu krizde yetersizdirler” derken, ertesi gün “krizi gayet güzel aldıkları kararlarla, bilgileriyle de iyi yönetiyorlar” diyen gazetecilerimiz oldukça, ahali de bunu yakalamadan, bunları alkışlayıp moral buldukça, geleceğin de pek deyişeceği görünmüyor.****

Gerçekler diye başlığa başladık. Örneğin, onca Türkiyeleşme halimize ve yaşanan sağlık dalgasına rağmen,hala bunları da göztden kaçırıyoruz. Normal ülke gibi konuşup da işimize gelince eleştirilen tuhaf gerçek kaçışımız devam ediyor. Türkiyede nasıl fırsatı kulanıp daha bir gücün egemenliğine oynandığı burada konuşulmaz. Son belediyelerin topladıkları yardımların dondurulması, Devletin ansızın yardım toplamaya başlaması ikilemini pek yazıp çizen yok.Konunun sağlık boyutunu da kulanan kalmadı. Hep alınan güvenlik koruyucu tetbirlerle olay konuşturulup uygulanıyor. Ekleymeden olmaz: 31 Mart ayni zamanda Türkiyedeki yerel seçimlerin birinci yılını doldurdu. HDP 64 belediye kazanırken, 37 belediyesine kayum atanıp, kazanan başkanların bazıları da içeriğe atıldı.CHP bağlı belediye başkanları da nasibini alıp enson Yalova belediye başkanı görevden alındı. Yine, fırsatı Kulanmak isteyen devlet, adına başka isimlerle içerdeki tecavüzcüleri ve uyuşturucu satanları hapisten çıkarmak isterken, siyasi düşünceleri nedeniyle tutukluları da içerde brakma infaz yasasını meclise doğru sürmeğe uğraşıyor.Diyanetin etkisi artık sırıtırken, dün sorulan sorulara yanıt gelmezken, ayni uygulamlara “milli birlik” adıyla yeniden başlandı. Devlet ve Kızılay yardım toplamaya girişti. Ayni hareketi yapan belediyelerin paraları da bloke edildi.

Sorular ise başladı: Kızılaydaki lüks harcamalar, bazı tarikatlara aktarılan milyonlar ve kiralanan pahalı yalılar anımsandı* Devamında, devletin topladığı deprem vergisi, şehitlere yönelik yardımlar da beyne gelip dile düştü. Bunlar, tartışılıp da tepki gegelince; “Zırnık vermem” diyen gazeteci Hakanı göz altına aldılar. Aanlayacağınız; kriz de olsa, sağlık konusu da yaşansa, egemen olan siyaset aynidir. Normal zamanda paylaşım yapmayıp, yandaşlama ve baskı uygulayan devletlerin krizde demokratikleşip insanlaşması hiç mümkün deyildir.***

Yukarda anlatılanları tamamlayacak bilgileri de ekleyelim: Korona veya Kovit virüs olayında şu anda temel nokta test yapmaktır. Test yapınca, hastalığın da var olup olmadığı ortaya çıkar. Rakam fetişizimle hep aldatılma tehlikesi vardır. Karşımıza sayılar konulur. Biz de bu rakamlarla, hastalığın artıp artmadığı basit sorumuza yanıt ararız. Oysa, egemen güçler, birçok konuda olduğu gibi, bizi istatislikle yalana boğmayı çok severler.Test yapmazsanız, hasta da çıkmaz. Rakam da az olur. Örnek, son verilen rakamla test yapılan 74 kişi denilip ona göre rakam burada vurgulandı. Oysa, bazı ülkeler binlerce hat ta onbinlerce test yapıp sonuç çıkardılar. Bu iki örnek yan yana konup, sadece çıkan vaka ile yetinilince, test yapmayanda daha az olacağı için, başarılı sonuç olarak algı operasyonu da kolaylaşır. Başarılı hikaye uydurulur. Size, birisi de sorunca, bu masal anlatılma algısı da oluşur. Ölenlermi; onları da başka hasta alanında gösterip işi tamamlarsınız. Zature olayı bunun en kolay şeklidir. Test yapmama, az yapma ile rakamla başarı kolaycılığı da sağlanır…..

Gelelim daha genel bir koşula: olay sağlık alanı. Burada mutlaka sistemler de sorgulanması şart. Tabi bilgilerin de daha ikna olucu olması da önemlidir. Örneğin; K. Kıbrıs için özellikle sayısal istatislik nifus konusunda pek kulanılmaması gerekir. Sabahleyin okudum: doğru tesbitlerle yazılan ve Koronavirüs konusunu ve demokratikliği işleyen akademisyen, ülkedeki sağlık çalışan dünya yorumunu da katarak yazdı. Örneğin, burada hemşire oranı Binde iki cıvarı olduğu belirtildi. Kulanılan sayılar nifus tahmini gibi. Oysa, hepimiz biliriz ki buranın nifusu malum deyildir. hat ta, oldukça fazla olup rakamlaştırma istatisliğinde nerede ise önemli kısmı sayılmamaktadır. Bundandır ki her rakamsal açıklama “milli gelir dahi” hep eksik ve sistemin lehine başarı olarak da ne yazık konulmaktadır. Onun için, konulan 2  rakam, yaşayan nifusla yeniden tekrarlarsak, bire dek geriler. Böylesi bir zayıflığımız da gerçek.*****

Gelelim fasulyenin faydasına deyecek önemli sistemsel yanılgıya: Aslında dün Cumhuriyet gazetesinde Ergin YIldızoğlu bunu gayet basit şekilde yazdı. Tabi başına “bizim çoktan kafamızdan sildirtilen Emperyalizmi yeniden bilmek gereksimi” eklenseydi, daha da vurucu olurdu. Ne Yazdı Ergin Yıldızoğlu: Özetle: Çoğumuzun düştüğü tek tip Emperyalğizim yanılgısının yanlışlığını Emperyalizmin gerçekliği ile aktardı. Emperyalizmin kapitalizmin üst aşaması olduğu, özünde rekabetin varlığını ve hegemonya çelişkisini yazdı. Özellikle, emperyalistler arası çelişkileri, rekabeti ve hegemonya mücadelesinin krizlerde de sürdüğünü, bütünleşemeyeceğini hatırlatı. G.7  zirvesindeki ABD baskısıyla Çine yönelik karar konusunu veya ilaç tekelerinin tedavi ilaçlarını aşılarını alıp kar yapma olarak kulanma fırsatlarını başta ABD örneklemle verdi. Bu makaleyi okumanızı öneririm.

Gerçekten, emperyalizmi bilmeyen, sınıfsal yönlü birikimi olmayan kesimler, hala tüm dünyanın ortak dayanışmasından söz etmektedir. Devletlerin özünü unutup, dayanışarak sorunu çözmelerini önerir. Oysa, resmen hem çöken sağlık sistemiyle, hem develtler arası tutumları üstelik ulusal duvarlar örme dönüşleri olurken, gelecek hamlelerinde hegemonya hesabı yapan kapitalizmin bu sorunu çözmesini, eşitlikli sağlık sağlamasını beklemek hayaldı. Tek çıkış, ezilenlerin örgütlenerek daha yeni dünya için seçenek olmasıdır. Nasıl ki özellikle ikibinler krizi ile ekonomide Marks anımsandı, son sağlık virüs olayında da kamusal sağlık ve sosyalizim konuşulur gibi oldu. Aslında haklı çıkıp çare olan sosyal kamusal politikayı da ancak sermaye karının yerine daha eşitlikli yapı kurmakla mümkün olduğu haykırıldı. Anbargolarla ezilmeye çalışılan Küba şimdilerde sağlık politikasıyla dünyada ses getirirken, eski Sovyet yapsındaki devletler, kalıntısı kalan birokrasisiyle dahi batı dünyasından daha iyi başarılar sağlarken, G. Korede seçilen Sol Mun hem iki Kore hem de sağlıktaki deyişik uygulamalarla gündeme gelmeleri boşuna deyil.

Biliyorum: son yazdıklarım, başta Kıbrıs soluna biraz romantik gelecek. Hele de fonla AB solculuğu oynayıp ceplerini dolduranlar burun kıvıracaktır! Ama, Kocaman AB içinde onca kurumsalaşmaya karşın, eğer Çin ve Küba doktorlarıyla çare arıyorsa, onların ilaçlarını da tüm batı karşıtlığına rağmen kulanırken, herhalde hayat bazı sonuçları çıkarmaya da yöneltmektedir. Şu sonuç net: İtalya, Fransa, ispanya, aABD ve nice batı ülkesi,uygulayıp piyasalaştırdığı sağlıkta nasıl iflası yaşadıkları ortada. Artık, anlayan anlasın.

Martı bitirip Nisana doğru giden gecede, yazmaya başlayınca, her biri ayrı makale konusu olan konuları, ben kendince özetlemeye çalıştım. Bunlar bilinmeden salt hele de bizim politikacı demeçlerle konuyu anlarsak, ne cendereden çıkarız, nede nelerin olduğunu anlarız. Zaten, son sağlık olayı bilimin evrimden tutun sorgulamaya dek kanıtlarıyla girilen Postruf anlayışının yanlışını da gösterdi.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin