yaklaşımlarÖzkan YıkıcıKorona virüsten göçmenler krizine – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Korona virüsten göçmenler krizine – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Önce pek umursanmadı. Daha sonra, dibimize gelince konuşulur oldu. Yetersiz bilgi ve dedikodu ile kompro merakına ek olarak konuşma doldurması da olunca, Koronavirüs resmen dillerde yer bulmaya çalıştı. Derken, Güney Kıprısta virüs tesbiti yapıldı. Üstelik, tam da konu KIbrısa gelirken, kapatılan kapılar tartışmaları da vardı! Devamında da bazı kapıların kapatılması nedeni Koronavirüs tetbirleri denildi. Şimdi sıra konuşulmaya ve neden gösterilme aşamasından içeleşme sürecine sıçrandıydı. Kapılar olayı ile şovinnizme mavzeme akarken, Güneydeki Koronavirüs tesbiti de ırkçılık cihalet politikasına bulunmaz bal haline konuldu. Ama, Şeytan yine bildiğini okuyup, daha Güneydeki virüs mezesi yenmezken, Kuzeyde de ayni tesbit yapıldı. Bu defa da telaş, dedikodu, korku, güvensizlik ve tetiklenen dükanlara saldırılarla alışveriş hızlandı. İş, sermaye ve şovenizme doğru kazanca da yöneldi. Korku, güvensizlik ve kolaycılıkla, birilerine yönlenmenin karmaşası başladı. Peşpeşe gelen kararlar ise istenmeden telaşı tırmandırırken, birileri de abartılı olup olmadığını konuşuyordu. Ama, şu Kapı hikayesi bu defa tersten de karşılık bulmaya başladı: “Sınırdaki kapıları kapatalım”! Sağlık insanların dayanışmasını ve ortak tehlikede buluşmalarına başlangıçta ters etken oldu. Var olan sınır ilişkisinin kapatılması ve başka eski tehlikeli esrumanlar da çalınmaya başladı. Karşıt isteyince karşı çıkılıp sonra kendi önerme döngüsü de başladı….

Gariptir ama yine Türkiye Kıbrıs kırılmasına takılacam. Gerçi enson Türkiye sağlık bakanı Koronavirüsün Türkiyede “olup olmadığını” söyleyemiyeceğinin sorusunu yaratırken, hala Kıbrıs Türkiye ortak gündeme gelmediler. Türkiye bir yanda iç yeni baskılarla gündeme devam ederken, yığdırtılan Yunanistan sınırındaki göçmenler de baştaki ateşli fitilemin etkisinin azaldığını da görüyoruz. Oysa, Türkiyenin sınırları açma olayında şimdilik Bulgaristan Avrupa sınırında olmasına rağmen pek etkilenmezken, yük YUnanistana ve ara ara KIbrısa da gelen bazı dalgalarla yaşamaya devam ediyordu.****

Koronavirüs olayında önemli bilimsel gerçeklikler pek de fazla konuşulmuyor. Virüs etkileri ile alınan tetbirler sonucu oluşan koşullar, bazı olguları da ötelemektedir. Oysa, hani kitaplardan da çıkarılan Evrim görüşü var ya: işte Koronavirüs olayında bir virüsün evrimleşerek nasıl günün koşullarına yeni şekliyle devam etmenin de kanıtıydı. Evrim teorisinin virüs koşul etkisiyle oluşumun da belgesiydi. Ayrıca, sistemleşen gerçeği de kesin. Ancak, olay örneğin Afrikada olsaydı “Ebola gibi” ozaman da bunu Afrikayla sınırlayıp oradaki halklara faturalayıp yok saydırtılacaktı. Gereken gündeme de gelmeyecekti.

Başka açıdan, Ekolojik katliyam sonucu bozulan doğa kendi koşullarına uygun d a  canlılar da deyişime uğramaktadır. Nitekim, bozulan ekoloji ile yeni hastalık veya var olan virüslerin deyişime uğrayıp yayılan sağlık sorunu olarak yaşamımıza girmektedir. Son dönemdeki deyişik yeni grip bunun örneği

Başka gerçek de bununla fırsata çeviren sermaye kesimlerin kar yapmaları da faydacılığın kriz analiz kanıtıdır. İlaç tekelerinden dsdok edilen gıdaya birçok alanda epey tüketimle yükseltilen fiyatlar denklemi yeni birikimini de yaratıyor. Sanırım, bunu şu anda K. Kıbrısta hem yükselen ve tükenen maske alanından bazı başka sağlık ve gıda madelerindeki fayiş fiyatlar bunu haykırmaktadır. Telaşın ve korkunun yanında yönlendirilmeden savrulmanın akabindeki gerçeklerin ikincil kalmasıyla da bu koşullar epey fırsat yaratmaktadır.

Son bir söz: yine yaşam gösterdi ki kamusal sağlık ile özel sağlık ikileminde insanı temel alan ve daha organize planlama yapacak olan kamu bu tip krizlerde daha başarılı olmaktadır. Bunu ilerde yine yazacam. Ayrıca, örneğin, Amerikada gripten ölenlerin rakamları verilirken “kayıtlı olanlar” denilirken, kamusal sağlıkla idare edilen yerlerde bu bilgiler daha net olmaktadır. Aynen müdahalelerdeki gibi..****

Koronavirüse merhaba derken, Türkiyenin tetiklediği sınır planında etkileri hisedilip Kuzeyde hala konuşulmazken, bu konu da evrenseleşti. Burada önemli algı operasyonuna deyinecem. Dahası, bilgi kirliliği size anlatacam. Sokakta konuyu duyan ve TC medya izleyicileri hemen Yunanistan sınırındakilerin Suriyeli olduğunu ve beraberinde resmi idolojik ezberleri söylemeye başlayacaktır. Halbuki probagandada Suriyeliler algısı yapılırken, orada olan bağımsız mühabirler Yunanistan sınırındakilerin çoğunluğu irandan Afkanlılara varan kesimler olduğu anlatılmaktadır. Suriyelilerin oranlarının oldukça az olduğu, hat ta Türkiye kökenlilerin Suriyelilerden daha fazla olması da tesadüf deyildir.

Başka bir eksiklik de var: Afkanlar Avrupada Türkiye üzerinden gidenleri mülteci saymıyorlar. Son dönemlerde yaptıkları bir genel deyişimle, komşudan gelenlere mülteci hakları vermektedirler. Yani, Yunanistana geçen Suriyeliler Suriyenin Türkiye sınırında olması nedeniyle mültecilik verirken, örneğin afkanistan Türkiyenin komşusu olmadığı için, bu olanaktan faydalanamaz. Geri gönderilme veya mülteci hak vermeme yasalığı oluşturuldu. Oysa, Yunanistan sınırında Suriyeliden çok Afkan yığıldı.

Bir Afkanın TELE 1  anlatıkları ise yakın tarih dersidir: “Önce İngilizler bizi yağmaladı, sonra Sovyetler işkal yaptı, ardından Nato, ABD ve Talabanla yaşadık. Şimdi Afkanistanda ABD, NATO, Türkiye ve nice ülke var: aama demokrasi ve özgürlük yok” demesi anlamlıdır. 28 yaşındaki Afkan insan gibi yaşamak için yollarda sürünüp Avrupaya girtmek istiyor. Demek ki Afkanistanda TC askerinin de olduğunu unutanlara anlatmaktadır.***

Sonuçta, acı bir çıkarsama yapacam: Şu dönemde Göçmenler  alanda kötü kulanımla gericilikte otoriteleşme esrumanı halindedir. Göçmen düşmanlıkla Batıda faşizim yükselmekte ve göçmenler istenmemektedir. Başka açıdan Türkiye gibi ülkeler de göçmenleri pazarlık konusu yapıp adeta kazanca çevirmeği umuyor. Şimdi de yayılan Koronavirüs ile birlikte özellikle ordan oraya savrulan mültecileri, göçmenlerin vürüs yayıcılıkla suçlayıp yine karşıtlıkla faşizmi besleyecek yere koymaya çoktan başladılar.

Oysa, göçmenler, mülteciler hepsi kötü koşulların, yoksuluğun, savaşların acılarından kaçan insanlardır. Sömürge politikalarının acı vatansızlaşanlarıdır. Bunları kulanan açık siyasi devletler gibi mafyalar da elerindekileri alıp umut tacirlikle pazarlamaktadır. Çok acıların oluşturduğu göçmen ve mülteciler,aslında Emperyalizmin sömürgeleşme,Pazar sorunu çözme ve tüm eşitsizliklerin yaratığı alt katman çaresiz acıların insan şeklidir.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin