Pazarın öğlesini hemen geçtim. Resmen karışık hava ile evde olmanın sıkışmışlığında bulunuyorum. Üstelik, internet de resmen açılmıyor. 3.g gerçeğinin pratik durumuyla karşıkarşıyayım. Hem güneşli, hem de rüzgar esintili tam da hastalık havası da pazarın gününe dokunarak geçiyor. Elbet, korona gerçeğinin adamızı vurduğu günlerden de geçiyoruz. Nekdar sürer bilmem! Ama net olan, belirsizlik ile sıkışan yaşamın ikileminde olmamızdır. Pazarın esintisinde bu defa ben de genel dünya veya bazı evrensel seçki yerine, yazımı burasıyla sınırlı brakarak, bir anlamda bizlik gerçekliğinde dolaşmaya başlayacam. Tabi ki bu dolaşım yazıda ve beynimde olacak. Dışarda deyil elbet.******
Kovit ile yatıp kalkıyoruz. Ekranlardan normal sohbetlere konu bu. Yetersiz bilgi ile konuşmaları doldurma gerçeği, ister istemes birçok yanıltmayı da sohbetlerde yaptırıyor. Olayın önemini anlatma ile konuşma ihdiyacını giderme duyguları, umulmaz Korona hikayeli sohbetler de oluşturmaktadır. Tabi ki yüzyüze deyil de telefon veya öteki lletişim araçlarıyla daha fazla yapılmaktadır. Olmadı, kendi beyninizdeki hayaleri kuşatarak da düşündürtüyor. Bu yetmezmiş gibi konuyu yönetmesi gereken makamlarımız aynen bildik siliklikle karşıt oluşturma paranoyasında demeçleri salayıp duruyorlar. Zaten, söylemiştim: Ersin beyin daha koltuğa oturur oturmaz “dangadünga” imgesini yerleştirdim. Gerçekten de kamuoyunda fazla tutulmasa da gerçekte beni yine yanıltmayan yalın gerçek oldu.
Hiç uzağa gitmeden, yoğun araştırmaya girişmeden cumartesi yaşanan ingiltereden gelen öğrenci sorunu sonrasında patladığı demeç, beni net olarak haklı çıkardı. İdiyalara göre kendi makamcısının dahi “bu yurt işlevi yapamaz” uyarısına, dolaşan onca resme ve kendi yardımcısı olaylardan dolayı özür dilerken; Ersin bey dangadüngacılığı brakmayarak tam da ona yakışan sözleri savurtu: “ben özür dilemem* burası lüks otel hiltona benziyor” gibi açıklamaları tarihi bir acı demeç olarak yeni bir atarlık belge gibi girdi.
Ta baştan bazı konuları karıştırmamak ve özellikle geçilen süreç nedeniyle yönetememe ile fırsat kulanma kurallarının da işlemesinin muhtemel olduğunu uyardım. Çünkü, bu Korona krizinde yönetim bildik işbirlikci kesimdi. Normal zamanda dahi yönetememe veya yandaşlama ayrışmasının kanıtlarıyla hem de kriz döneminde elbet nasıl idare edecekleri de malumdu. Üstelik, acıdır, kamusal sistem çöktü, idari yetersizlik yaygın ve beklenen Türkiye de resmen baskıları yoğunlaştırıp yetkileri de buradaki elçilik gibi kurumlara verdi. Bunları neden hatırlatım: Cumartesi görünürde bağdaş olmayan iki gelişme duyuldu: birincisi bizaat Fuat beyin buraya 72 milyon kaynak aktardığı haberleşti. Başka pencereden ise sendikalarla yapılan görüşmelerde, sözlü olarak resmen paketde dayatılan işlerin şimdiki durum nedeniyle yeniden adını da anormal koşullar denilip dayatılmasını yaşadık. Tabi, şu bilgi de tam deyil: Türkiyenin gönderdiği söylenen kaynağın sorusunu bizim koltukcular hala doğrulamadı. Daha doğrusu elerine geçip geçmediğini sylemediler. Ufak bir tamamlayıcı bilgi; sözü edilen para miktarı daha önce normal şekilde verileceği vurgulanıp şartları konulan paranın ayni miktarıdır.
Şimdi kaçınılmaz soru şu: normal akışta gelmesi gereken para defalarca anlaşıp söylenmesine rağmen gelmezken, şimdi anormal koşullarda geldi denilip kanıttı burada onaylanamayan, üstelik ayni andaki Olgun beyin olgunsuz davranışıyla şenlenen Malli makamda ayapılan sendikalarla toplantısında, sözlü önerilen tetbirlerin paket şartlarıyla örtüşmesi durumu neyin işareti?*****
Tekrardan özetleyecem: krizler de siyasal duruş ve toplumsal örgütlenme önemlidir. Kamuoyunun bilgilendirilmesi ve onların da konuya hakim olması önemlidir. Elbet, kapitalizmin özünde olan gerçeklik, akıldan silinmemesi şart. Nasıl ki sırf kendileri maske üretip de insanlara dağıtığı için uluslararsı şirketler ilgili kuruluşları yargıya verdiği gibi, Trumpun Almanyadan geliştirilen aşıyı alıp da milyarlarca kar yapma duruşları gibi, bizde de yönetimde olan elit, onu iktidar yapan ve yandaşlarına fırsatla davranması da normaldır. Üstelik, önemli yapısal kurumsal eksiklik de konunun olduğu sağlık alanıd-ndada iflasın yaşanır oluşu gibi net örneklem de vardır. Teşvikler, destekler yağdırılan veya elit üst tabakanın üzerinden tetbir hala olmaması da buradaki yapının Kapitalist işbirlikci gerçekliğinin kendisidir. Öyle ki en basit kurulan bilim heyetine bizat kendi çalışan hekimleri veya mesleki örgütden “tabipler birliği” yönetime alınmazken, artık ayuka çıkan malum ünüversiteden sağlığı sektör görüp hasta ticaretli kişiyi de bilim heyetinin başına koydu. Bunlar birer kanıtdır. Tabi anlamak isteyene.
Bu karmaşa sonucu da yapılan açıklamalarda dahi tutarsızlıklar net şekilde uçuşuyor. Öyle ki en önemli idari insancıl özne olacak tepkilere karşı özürde dahi birinci ve ikinci yönetici arasında tam bir çelişki yaklaşımı oldu. Tabi, sarayın silikleştirilmesi ise muhalefetin durumu da başka bir vahimlik. Öyle ki kendine başbakan diyen şahıs, direk Dom ötel ile görüşüp kararını söyleme yerine sanki otel sahibi muhalefet blideriymiş gibi ona telefon açar: ondan, Dom otel ile alakalı talebi söyleyip, aracı yapar. Tufanım da krevatını giyip bu arabuluculuğu yapar. Hep unutulur da soradan suratına vurunca anlaşılır kuralı yeniden gerçekleşir! Ersin bey Tufanı suçlar, Tufan da ona olanı yeniden anlatır da Tatar yine yanlışını kabulenmeyerek özrü de dilemez! Oysa, muhalefet hem de kriz döneminde üstelik sağlık alanındaki koşulları direk duyurarak ve yerinde eleştiri yaparak görevini yapması gerekir. Koltukcular siyaset yapıp herkesi siyasetle suçlarken, aslında her gelişmenin siyasal sonuç olduğu, alınan kararların da yarını da yok edeceğini bilmek önemlidir. Nitekim, Olgun bey olgunlaşacak yarının önerilerini yaparken, şimdiden yarına çalışanın gasp edilecek haklarıyla hesaplandığını da uyarıyordu.
İnsanlar bu gelişmeleri medya veya internet olanaklarıyla izliyor. Elbet kendine göre kanallarla. Ben, hem yorum hem de yazma adına dolaşıma katılıyorum. İlk yüzleşmem, benim de prokram yaptığım ratyo internetinin en gerekli olan dönemde bizi tatile koymasıdır. Anlayacağınız, önce iğneyi kendime batırdım. Bilginin önemi derken de bu kanaların da görevini birlikte düşünmemiz şart. Yaşadığımız günlerde medya önemi yeniden göstere göstere yaşanıyor. Birkaç gazete ile SİM TV bir yana pek de olanları doğru gerçeklikle aktaran medya olmuyor. Sık sık yönetici demeci vermekle veya yandaş veya suya sabuna dokunmayan kişileri çıkarıp ayni ezberleri söylemek, yeterli deyildir. Bunu Cumartesi günü yaşanan ingiltereden gelen öğrenciler olayında gördük. En basitini belirteyim: Ersin bey, gençler orada yurdun pisliğine işaret ederken yoktu. Soradan gitti! Ama başta BRT sanki Ersin bey tepkilerin olduğun zamanda orda olduğunu ve yurtun “Hilton” olduğunu söylemesini verdi. Ufak tahribat veya eksiklik algılayana hele de işbirlikci yandaş veya cahil ise tutar.
Yine BRT gerçeğinden söz edelim: nedense Ersin beye veya Ali efendiye kendi sesiyle oldukça öne çıkarılırken, muhalefet veya hat ta yerine göre Akıncı da sesiyle söyldikelri vurgulanmaz. Sanki Korona krizi de Ersin beyin dedikleriyle gelip gidiyormuşcasına yerini alıyor. Tabi Afrikalılara faşist bakışlı sözleri de tarihidir. Oysa, Afrikalı öğrenciler dahi onların buraya getirilip müşteri veya ucuz emekle ezilmelerine ünüversitelere teşvik veren bizat kendileridir. Bunu dahi unutu. Medya ve muhalefet bunları hatırlatmalıdır. Bundandır ki konu hakında doğru yayın yapmaya çalışan az miktardaki yayını da kolanmak gerekir. Hele de KOVİT krizini resmen yönetemeyerek vve daha bir hak budamayla kulanmaya hazır yönetim şekli de varken.
Pazar peşrevine başladık. Farkında olmadan artık tıpkı sanatcılar sahneden çıkarken, ben de yazımı bitirmem gerektiği koşuluna geldim. Odenli eksiklikler var yanlışlar yapılıyor ki acemicilik ile yetki sarhoşluk savrulmuşluk varmışasına nerden başlasam akışkanlık gelip dereyi patlayan sel ile denize ulaştırıp artık “beni de unutma” dürtüsüyle fırtınada boğulmaya doğru tehlikesi oluyor. Daha bir konuları çeşitlendirmeden makaleyi noktalamak iyi. Nerden başlarsan başla, önce genel olanın kendisi karşına gelir. Gözden kaçırmayalım: şu andaki koltukcuların durumu malumdur. Daha normal yasalar işlerken dahi yaptıkları ortada. Eğer, Akıncı ve Tufanın dediği gibi “olağan üstü veya sıkı yönetim” ilan edilseydi, bu kafa sahipleri neleri elimizden alıp bize neler yapacakları da beliydi. Siyasal gerçeklik ile kriz dönemli fırsat aşkları tarihi örneklemlerle doludur. Otoriteleşerek ve konuşmayarak böylesi idareyle ancak olanı bilmezsin. Ancak, yaşanan da yaşanıyor. Hiç uzağa gitmeyin, Türkiyenin yaşanırlığı çok acı örneklemdir. Bunu da eklemeyi ihdiyaç duydum.