yaklaşımlarÖzkan YıkıcıYaşadıklarımızın kısacası – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Yaşadıklarımızın kısacası – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Bilgisiz olsaydım ve medya veya yöneticilerin dedikleriyle kendimi bilgili sansaydım, resmen onların diliyle resmen saçmalardım. Öyle ki yaptıkları işin dahi ne olduğunu anlatamayacak derecede dahi koltuk gücüyle aktarımı hala aşamama tutsakalığındadırlar. Kulandıkları kurumsal etiketi dolduramayan, bilim adına konuşup dda cihalet veya yandaşlama tekrarlar sırayan kesimler, bunun karşısında da karmakarışık ancak yetersiz donanımlı kitlelerin savrulmalarına acı şekilde tanık oluyoruz. Politikacıdan bilimciye pek inanmayan, daha çok son dönemli sanal medya aktarımlarla kamuoyu oluşturlma tamamlayıclığı da olunca, işler tamamlanıyor. Pratikte, inanmama, güvensizlik, ordan oraya savrulmak, kulanılan kelimelerin fetişisleşmesine ve en tehlikelisi, atılan yalanlara inanıp onlarla davranma sonuçlarıyla bolca karşı karşıya kalmaktayız.

Öz şu: yaşadığımız yapılanmanın adeta yeniden tekrarını, Korona virüsü gibi çok önemli sağlık krizinde de tekrarlamamızdır. Öyle ki çok önemli “bakanlar kurulu” kararları dahi söylenme şekliyle resmen kafaları karıştırma ile algılanması da tavırlardaki savrulmayı yaratmaktadır. Ben bunu şu anda bulunduğum Yeni Erenköy veya asıl adıyla Yalusada resmen mubarek günün öğlesinde yaşadım. Herhalde, böylesi anlık sokağa çıkmama, garantiye alınma veya sıkıyönetim anlamlarıyla karmakarışık la başlayan kavram çelişkili açıklamaya pek raslanmaz. Alınma şekli ise banbaşka bir hikaye! Üstelik, belediye başkanlarının dahi haberi olmadan, onlara bildirilmeden alındı. Tabi ahalinin travması ile acele koşuşma şeklerini de ekleyince, böylesi acemi ve açıklarırken dahi olan çelişkili kulanım kelimeleri pek raslanmaz. Halbuki böylesi bir geçişte hele de insanlar evlere kapatılırsa, önceden açıklamalarla konu aktarılıp, içeriği ve çıkacak insani konulardaki hafifletici bilgiler verilirdi. Cuntalar dahi sıkıyönetim ilan ederken, bunlardan daha net açıklama yaparlar.*******

Konu net: Kuzey Kıbrısın 74 yılından sonra göstere göstere şekilendirilip, iç dinamiklerin yok edilerek, işbirlikcilikle de yetinmeyerek silikleştirilen politikanın meyvelerini toplmaktayız. Daha acısı, öylesine karışık nifuslu kurumsalaşma yaratıldı ki en ufak konuda dahi resmi ırkçı şeytan dilden sözlenip uçmamtadır. Burada garip gelmeyecek ayrışma daha ilk tetbirlerle yansıdı. TC ve KKTC yurtaş ile yabancı denilen ayrım hemen sırıttı. Ama, bakmayın bazı karşı çıkışlara; yaşamda bu çoktan kabul gördü. Üstelik, üçüncü dünya insanlarından sigorta ve ihdiyat sandığı parası kesilmesine karşın, bu haklar ilgili çalışana verilmeme tutumu da gayet normal kabulendi. Sistemin normal işleyişi döneminde bu gayet normal kabulenip, hat ta işbirlikci sermayedarımıza destek teşviği olarak da verildi. Şimdi, Korona krizinin burayı vurmasıyla gördük ki bizim K. Kıbrısta insan ayrışmasının ırksal faşistleşmesi yine ilk adımdan ortaya serildi.

Hep unutup, buranın normal ülke olduğuna inandırılmaya çalışıldı. Her yeni kanıta rağmen, bu baskı ve beyin yıkamayla sürdürüldü. Israrla bu yapının adını ve gelecek siyasal olasılıklarını hep vurguladık. Sömürülerek ve hiçseleşerek branın bağımlı dış gerçekikle süreceğine “egemenlik” adı da yüksek sesle konuldu. Oysa, teslimiyet ve daha da silikleşme hem kitlesel dinseleşme tarikartlaşma dönüşüyle, nifusal defaktolarla, sektör adıyla sağlıktan eğitime politik tercih yapılmaktaydı. Bilim yerine de yeni simgeleşen şekliyle Posttrufculuk yerleşti. Bilimselikle alay edilerek yandaşlama ile metalaşma öğretinin kısgacına sokulduk. Kendimize sanal sis duvarlı dünya oluşturduk. Yönetim ekseni, işbirlikli onayla, verilen talimatlara uyarak, elde edilen kaynakla yandaşlama kesimlere yönelindi. Politik kararlarda daha bir silikleşme yanında, görünürdeki otoritenin de mitoz gibi dağılması ve karar alamama geneline geldi. Korona krizinde daha ilk adımda en basitiyle tek bilim heyeti olma kuralını dahi gerçekleşemeyen merkez ile karşılaştık. Saray başka, koltukcular başka ve mesleki Tabipler birliği başka bilim kuruları oluşturdu. Bu Korona krizinde dünyada nadirdi.   Fakat yine de hikaye kurgulanıp “ta baştan gereken tetbirleri alarak” la başlayan anlatılar oluştu. Önceden tetbir alma masalı laflarla sürdürüldü. Yine , ilk sorundan çatlaklıkalr da devam ederek bunlar sürdürüldü. Örnek, ingiltereden getirilen öğrencilerin ilgili yurt önüdeki yaşananlar veya gece yarısı TC öğrencilerin yurtan apartopar boşaltılma uygulamaları, gösterdi ki adına hükümet dense de makamı “eğitim” olsa da neyin görev alanını bilmeyen, ama kükreyip bağıran tuhaf makamcılarla da karşılaştık.

Aslında bu gelişmelere hiç yabancı olmamamız gerekirdi. Normal eğitimden geçsek, kuramların ismini doğru öğrenip içeriğini bilsek, buradaki yönetimin adını doğru koysak, bunların olmaz sa olmaz olduğunu da bilip böylesi pişkinliklerin kolay kolay olamayacağını da yaşardık. Ama, kendi gerçeğimizi yaşadık. Tabi parlementer muhalefet de başka telden deyildi! Hele daha unutulmayan sel felaketindeki olanlar biraz belek canlanması olan akıldadır. Nitekim, Akıncı “olağan üstü ilan” derken, Tufan bey krevatını yıldızlardan takıp “sıkıyönetim” diyordu. Halbuki,K. Kıbrısta yaşayıp, gerçek koşulları bilen kişi,, böylesi bir yapıya eğer otoriter güç silahı verildikçe, yapmayacağı baskı kalmaz, birçok gerçeği de gizleme şansına sahip olacağı da kesindi. Üstelik, beceriksizliklerle ve kendi içlerindeki dağınık da malumun ilanı gibi her konuşmada açığa çıkmaktaydı.*****

Halbuki Korona krizi sağlık olayı oluyordu. Tabi ek olarak çoğu dünyada olduğu gibi, ayrıca ekonomik kriz de yaşanıyordu. Üstelik, bizim yönetimler bunu brakın idare etmeği, olayı hep ret etmek ve Türkiyeden talimat beklemekle hep meşkul durdular.Böylesi şartlarda da zaten yönetemiyeecekleri kesindi. Ama, suskunluk ve telaşa sarılıp, ahaliye de her zaman yaptıkları gibi güç kararlılıkla laf üzerinden başarılı hikayeler uydurdular. “Tetbirleri zamanında aldığımız için” denip de geçiyorlar. Oysa basit örnek; Korona krizi sağlık alanındadır. Eğer dendiği gibi zamanında uyansalardı, en başta istihtam alanı olarak partili rahatlı yerlere deyil sağlık kuruluşlarına yapılırdı. İnanmayan, seçim yasakları öncesi hangi dayrelere insan alındığına baksın! Yine, onca alimleri onlara şu ufak net uyarıyı yapardı: sağlık krizlerinde idari olarak kamusal sağlık temeldir. Siz özele teşvik verme yerine kamusal alanda yapılandırma hamleleri yapın denilirdi. Gerçekten, dünyada hem de ta ABD ülkesinde, şu gerçek haykırdı; onca sektörel özel sağlık iflas ve yetersiz kalırkan, kamusal sağlık yapıları krizleri daha doğru yönetiler. Britanya ve Amerika dahi şimdi küçümsedikleri kamusal sağlığı koşuşmak zorunda kaldı. Neoliebralizmin nasıl ki son finans kapital krizle çıkmazlara girerken, Korona sağlık dalgası da ayni sistemin başka alanındaki iflasını kanıtlıyordu. Hem de acı insan kayıplarıyla.****

Şimdi pek söylenmese de Türkiyeden reçete ve para bekleniyor. Erdoğan ise kendi halkına dahi kaynak ayırmayıp hala rant peşinde koşma gerçeği de varken, bundan gereken mesaj alınmıyor.Gerçekler bilinip konuşulmaması veya bilinse de sopayla korkuyla susturma taktikleri yeniden gündemde. Bizde pek konuşan yok. Önemli kazanç da bu. Öyle bir kazanç ki “milli birlik olma zamanıyla” oyalanıyoruz! Dalkavuk gazeteciler çıkıp “gereken yapıldı, olanaklar bukadar” denilip, sonra “aslında tetbirler de alındı” söyleniyor. Elbet, umdukları katgıyı alamayan başta işbirlikci sermayedarlar ise bunun beklentisi ile seslerini yükseltmeleri de normal. Kimi ekonomisler de çok garip şekilde iflas eden İMF reçeteli önerilerle ve Türkiyeden geleeek para önerilerini ekonomislik adına sunuyor. “Erdal Güryay” bunların başı çekenlerindendir. Bir anlamda şu klasik döngü oluştu: insanlar hala çözümlerini devletlerden bekliyor. Yaşadıklarından şikayetci, talepleri de kendi lonca sınırlarıyla gerçekleştirilmektedir. Genel sistem sorgulanması pek yok. Krizin çaresizliğinden yakınıp, anlamadıkları veya korktukları gerçeği ile hareket ediyorlar. Bilmemenin telaşı ve alınan kararları anlayamamanın piskolojik sıkıntısını da yaşıyor. Bunu bizat Yeni Erenköyde yaşadık. Bilinen vürüs tesbitileri dahi net söylenmiyor. Sıkıyönetim tipi görünen olayı net açıklanmıyor. Kamuoyu hazırlanması “ki hazırlansa tamamdı” yapılmadı. Ezberle tetbir denildi ama en başta sağlık merkezinin basit ihtiyaçları karşılanmadı.Ansızın açıklandı. Kuşkular ve sorular yaygınken, bilgilendirme sıfır derecedeydi. Partili tipi derebeylikcilerin karşıta saldırı olayı da oldu. Üstelik, acıdır medyada yapıldı.

Bunlar beklenen ama şaşırılan ve giderek bu durumu gerçekleştiren devletlerden yardım bekleme sınıryla gelişen sosyal gerçektir. Sadece, K. Kıbrısta deyyil, Amerikadan Türkiyeye ayni noktada duruluyor. Böylelikle, kiminin beklentisi olan sistem deyişiminin de şimdilik gerçekleşemeyeceğinin de aynasıdır. İnsanlar sistemden yardım bekliyor. Öyle ki otoriter devletin rızasına dek geldiler. Belki Trump veya Belsenaro gibi olmasa da onların bazı taleplerine karşılık verecek otoriter liderlere de kolayca evet denecek günlerden geçiyoruz. Sanırım, Merkel en iyi örnektir. Bunlar yaşanırken, şimdilik, Zezek gibi Marksislerin beklediği Komonizim açılımı biraz zor görülüyor. Üstelik, ABD ve İngiltere yüzmilyarlarca dolar ayırıp algı da yaratıldı. Kimse, günümüz sağlık ve daha geneli Neoliberal yapının temel güçlerinin olduğunu pek konuşmamaya başladı.

Ayni durum bizde de geçerli. Dahası, Güryay dahi Türkiyeden gelecek para ile olayı sınırlıyor. Bu durum sonuçta ilk adımla kamudan kesrek, egemen elitleri dıştalayarak ilk adım atıldı. Zaten, idiyalara göre, Türkiyeden gelen 72 milyonun, ilgili paket uygulamalarıyla bağımlı olduğu söylenip, karşılık buluyor. Tetbirler de bunun yansıyıcısı gibi. Ama, hala ayni yanlışlarla, eklenerek sürerken, iyilik bekleniyor. Kanıtlanan kamusal sağlık gerçeği dahi özel sağlığın dönüştürülmesi bile talepte yok. Korona krizine yönelik deyil de kamuoyu güvenlik tetbirleri ile ekonomik yeniden şekilendirme içinde sıkıştırılıyor.

Son önemli net konuyla alakalı cümleler: birincisi, rakamlara boğulmayalım: çıkan sayılar, yapılan testlerle birlikte düşünelim. Az test yapılırsa, sayılar da az. Üstelik, hastalığa kuşku duyanlarla da yapılırsa yine geneli deyil, uygulanan sayı ile deyerlendirilmelidir. Şimdilik, Türkiye ve doğal olarak K. Kıbrıs bunu gayet güzel şekilde kulandı. Testi yapılmayan hasta, eğer ölürse, elbet başka hastalık simgesiyle anılacaktır.

İkincisi, sağlıkta iki önemli fark vardır: birincisi, hastalığa tutulan kesimle başlar. İkincisi ise daha hastalık başlamadan oluşan tedavi tanısıdır. Nitekim, G. Kore ikincisini uygulayıp, hasta olup olmadığına bakarak testler yaptı. Oysa, genellikle batılı kapitalistler göründükten sonra testlerle başladılar. Bundandır ki G. Kore garantina falan da uygulamadı. Tabi yine ekleyelim: sağlıkta piyasa ve sektör iflası ile kamusal sağlığın insani önceliği yeniden acı şekilde yaşanılanla kanıtlandı. Hem de Amerikan rüyasının bozulmasıyla

Şimdi, son olayların kısa nedenini anladınız mı? Sistem böyle. Biz K. Kıbrısta kuruluşu dahi dış müdahaleli ve işbirlikcilerle, son krizde de görüldü ki talimat bekledikleri Türkiyede de ayni başarısızlık yaşanırken, burada güzel işler bekliyoruz. Anlamadıkları kesin. Seçim olursa yine UBP oyu olacakları da malum olan Yeni Erenköyde onca koşuşanlar, hala şu sığıntıda “ne yapsınlar” denip koltukcuları hala aklayan önemli insan vardır. Buda bizim tanıklığımız.

 

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin