öncelikle, yaşananlar üzerinden analiz yapmak için, 3 temel ilkeği doğru yorumlamak gerekir. Yaşanan gerçekleri imkar etmeden kavramak, resmi siyasetin ve özde devletin konular karşısındaki tutumunu yerine koymalı, bu yetmez noktasından, ayni şekilde yaşanan gerçekler karşısında kamuoyunun algı ve tepkisini de ilgili yaşananlara koymak şart. Bunların toplamı net olarak bize, hem günümüzü hem de gelecek yarının olasılıklarını öngörme şansını da verecektir. Daha baştan, gerçekleri kavramayan, doğru yorumlamayan eksenler, ilerde bunların acısını da yaşayacaktır. Gerçeklerin nedenseliği, egemen politikanın yaklaşımı ve kamuoyunuyn yönelişi en başta krizler sonrasını da ne derecede olacağının da ip uçlarını verecektir. Gerçeklerden kaçarak, kamuoyunun da bunu yutması sonuçta onca başarısız resmi siyasetin de kendini kulandırtıp yarının da belirleyici aktörü haline getirecektir. Son Korona krizinde başta sağlık ve temelde genel Neoliberal kapitalist yapının sorunları çözemeyerek sonuçta krize girdiğinin net kanıtı. Ancak, ister yerel ister genelde, yaşanan gerçeklikler le kamuoyu tutumları bize hem nedenleri anlamada hem de yarına planlama yapma ikileminin de arayışlarını da vermektedir.
Kısaca; yaşanan gerçeklerle onun nedenleri, resmi yönetme konumundaki devletden başlayan egemen sınıf bloklarının yaklaşım ile idare etme şekli ve kamuoyunun başta ezilen emek ekseninin algılama ile beklentileri göz önünde bulundurularak hem yaşanan gerçekler hem de devamında politik gerçeklikle yaklaşımları yan yana koyarak, sorunu, kavrayış şeklini, nedenlerini ve gelecekteki olasılıkları birlikte harmanlama şansımız olacaktır. Ötesi, laf ve hikaye. Bir de gerçeklerden kopuklukla, yaşananlar dışında yarın için ayni politik merkeze yeniden ayakta kalma olasılığını da sağlanacaktır.****
Konuyla alakalı, Kovit kriziyle birlikte iki örneklem üzerinden şöylesine dolaşacam. Bizim direk yaşadığımız ve sistemin özellikle ikinci paylaşım savaşı sonrası, sistemi yöneten “Nato, İMF, Yeni Sömürgecilik, Dünya bankası” gibi kuruşlarla daevrenseleştiren Amerikayla, son günlerin basit görüntüleriyle aktarmaya uğraşacam. Olayın, salt makale kapzamında olduğunu, tüm olguların incelenemeyeceği, güncel yaşananlarla okuyucuya yardımcı olma bilgilendirmesi de olacağını baştan belirteyim. Bir de yaşanan olgularla dikaten kaçan bazı yakan gerçeklikleri de bulacaksınız…..
Basit K. Kıbrıs şekilenmesini hiç unutmayalım. Unutursak, sanki normal şartlarda yaşarmış, verilen rakamların alt içerikleri doğruymuş gibi hep yanılsama oluşturmaktadır. Çok iyi niyetli araştırmalarda dahi resmen inanılmayan, hat ta bilinmeyen nifus ile verilen nifusal oranlara doğru diye kabulenir. Oysa, son Koronavirüs olayı da gösterdi ki iki temel eksiklik hep sırıtmaktadır. Birincisi, K. Kıbrıs algısındaki var olup yok sayma düşüncesinin kültürleşmesidir: Çok basit, herkese sorsan nifus belli deyil der. Yine, acıdır, her araştırma veya deyerlendirmede K. Kıbrısta vatandaş olan sayı veya hat ta daha dar Kıbrıslılık romantizimle tüm yerel alan özdeşleştirilmektedir. Nitekim, son kararlarda da gördük ki yabancı işçiler, vatandaş olmayan üçüncü dünya öğrencileri resmen dıştalanmanın taplosu haline geldi. Bunalrın koşullarının ağırlığı artıkça da kesit kesit kaçınılmaz akla gelmeye çalışılınıyor.Hele de kaçak işçiler veya yolunacak sonra unutulan öğrenbci gerçeği, şimdilerde bazı yerlerde sorun olarak konuşulmaya başlandı.
İkinci nokta, siyasetin konumudur: herkes şunu kabulenir ve yeri geldiğinde vurgular: buradaki yönetim talimatla Türkiyeden gelen taleplerle yönetiyor. İkinci ayağı ise yönetim şekli de yandaşa göre ve giderek hanedan tipi paylaşımla olmaktadır. Bu iki kural, sonuçta talimat alma ve yandaş kayırma kültürüyle şekilenir. Oluşan yönetimde Türkiye talimatları ile onayı, yönetim birokrasi seçiminde yandaş kuralı işleyince, buda sonuçta hem açılım hem de yönetim bakımından sakatlıklar yerleştirir. Ancak, üçüncü ayak da bunu tamamlar: kamuoyu da buna göre şekilenir, yandaşla koltukccu olup pay alma kriteri buraya da yansıyınca, resim tamamlanır. Uslu muhalefet ve talimatla acentacılıkla yandaşa pay dağıtan yapıyla, nifusu bilinmeyen, her ülke doğumla nifusu saydırırken, bizde vatandaş yapma kuralı öne çıkan K. Kıbrıs oluşturuldu.
Galiba, fazla bilgi bonbardımanına girdim. Fakat, bunlar bilinip de dikate alınmayınca, kolayca kandırılma kuralları da işler. Salt yöneten veya Türkiye egemen ekseni deyil, kamuoyu da böylesi gerçekleri ret ederek oluşturma çabasında başarılı olundu.Kamuoyu da beklentisi gerçeker dışında istenen noktada olunca, kolayca uydurulan başarılı hikayeler de tutar. Oysa, son krizde de görüldüğü gibi ne olayın özündeki sağlık sistemi sorgulandı, ne göstere gelen olayın ne olduğu kavratıldı nede bunun genele yansıyışı düşündürtüldü. Sadece, çoğu tartışmalı ve alan kesimin dahi çelişkilerle çalkalanıp yeniden konuştukları kararlarla,koşulların lehimize işler gibi olmanın siyasi fırsatı kulanılıyor. Şimdiden, kendimize has başarı masaları yazmaya çoktan başlanıldı.
Pratikle garip bazı olaylarla, K. Kıbrıs bölümünü şimdilik bitiriyorum. Mubarek gün Cumadan basit iki gelişmeyle tüm resmi yorumlayacağınız durumları özetleyelim: ilk örnek, Omorfodan geldi: dağıtılan yardımlar konusunda idiyalar oldu. Bunu uzun uzun anlatma yerine, genel resme yansıyışa bakalım. Olayda Kızılay ve bölge eski vekil ikilemi oturdu. Devamında konuşan ilgili kuruluşun başkanının dedikleri ile Omorfodan karşılık veren ayni örgüt bölge temsilcisinin sözleri de daha bir çelişkiler sorularını oluşturdu. Konu, dağıtılan gıdalar paketiyle başlayıp giderek eğer medya sorgulasa büyüyecek konu haline geldi. Burada kim doğru kim yanlış yanıtını sorgulayacak durum yerine başka acıtan gerçekle karşılaştım. Omorfodan başlayarak, bazı kesimlere konuyu sordum. İşin belki en yalın gerçeği, kim doğru kim yanlış dan öte, böylesi konunun olması gayet doğal karşılandı. Gerek eski vekil, gerek Kızılay konusunda öyle şaşırtan görüş duymadım. Ama belirtiğim gibi, kim haklı sorusundan çok sistem böyle işliyor gerçeği farkında olmadan herkes tarafından vurgulandı. Klasik sonuçla da tamamlayanlar “ne olacak, her zaman olan bu deyimli” deyip de olayın özünü dahi sormadan yanıtlayan çok. Tabi, geçmişten gelen uygulamalar da eklendi.
Dikat etiniz mi, kim suçlu veya bu önemli dönemde neden böyle oluyor denmedi; “normaldir” denip bana en azından çoğu “kim daha haklı” çıkarsaması yapmadılar. Geçmiş le başlayan gerçekler ile kamuoyu endeksi böylesi tutumları da getirdi. Oysa, ben klasik araştırma istatisdik sorularla sorsaydım “sizce kim haklı deseydim” banbaşka sonuçlar da alacaktım. Buda, kamuoyu araştırma konusuna ufak bir ek yapma zorunluluğundan geldi.
Yine mubarek Cumadan başka bir gelişme: Sağlık makamcıları klasik açıklamalarını yaptılar. Beni şaşırtır gibi olan son günlerin sözleri şunlar: “testler özellikle hızlı KİT tesleri güvenilir deyildir” açıklamaları yönetim ekseninden yapılıyor. Hemen ardından başta eski Tabipler odasından Doktor Cemalın grafikle karşı açıklamaları geldi. Kanal SİM doğrusu tıpkı Omorfodaki gelişme gibi bunu da iki taraflı işledi. Ben de biraz da yazma adına dinledim. Gerçekten, tutarsızlıkla çelişki yanında başka durumları da yakaladım: özellikle de her testin amaçlarının ayni olmadığını, içerikteki hedefleri de anladım. Ama, yine söylüyorum: unutursak bir yerlere gelenlerin bilgi birikim ve deneyim yerine siyasal işbirlikci yandaş olma ilkesiyle oturduğunu anımsarsak, böylesi merkezi yönetim yanlışlarının da erk gücüyle de kabulendrilen çok örnek de hayatımızda acıtacak yakıcılıktadır.
Zaten çelişki buradan başlar; tüm dünya sağlık merkezleri testlerle tanının çok önemli olduğunu tekrar tekrar vurgularken, bizim burada hem de olayı yönetiğini söyleyen siyasetci ve birokratı “fazla test önemli deyil veya hızlı KİTler güvenilmezdir” tutunmları aynanın kendimize vuran kendi ışığımızdır.******
Salt K. Kıbrısla konu sınırlı deyildir. Konunun özüne girince, siz Kapitalizmi, onun üst aşaması Emperyalizmi yok sayarsanız; Emperyalizmin veya Kapitalizmin son dönem siyasal kuramının Neoliebralizim olduğunu bilip de bunu başka yönle iyi anbalajla, Posttruf anlayışla da bilimcilik yaparsanız, son sistem içi yaşananlar insanlığa yeniden anımsatılan konu olmaya adaydır. 2008 Kapitalist Finans krizi ile sistemin bunu resmen hem öngörmemesi, hem de yönetememesi sonucu Marksın yeniden hayalet olarak dolaşması gibi; şimdi de Korona olayı ile Neoliberalizimde durmadan övülüp dayatılarak uygulanan ekolojik anlayıştan sağlık sektörleşme politikasının iflasına da tanık olduk. Ama, onca medya kulanımla hala kapitalist yapılarda dahi sağlığın kamusal alanlardaki önemi ile özel sektör konusundaki infilakı konuşturulmamaya çalışınıldı ve acıdır başarılı da olundu.
Belirtiğim gibi: olay salt K. Kıbrıs veya Türkiyede deyil, son Kovit virüs ile birlikte kapitalizmin Neoliebral sağlık sisteminin de yanlışını sergiledi. Sistemi yönetme konumundaki ABD virüs olayı bunun net kanıtı. Kocaman hastaneler, ayuka çıkan şirketler, ikinci güç haline gelen ilaç tekeleri, gidrek büyüyen sağlık sektörlü sermaye kesimleri, hepsi adeta bir vürüsle senelerdir bunu kanıtlamaya çalışan insanlara duymayan dünyaya, bir tokat gibi suratlarına vurdu. Ama, sistem kapitalizim ve her konuda olduğu gibi olaya sermaye gözüyle ve kar olarak bakamaya devam ediyor.
Önce, başlayan finansman kapitalist ekonomik kriz, şimdi de virüs salgını, en başta sistemin süper gücü Amerikan hayaletini de gerçeklerle karşımıza getirdi. Hani bizim buradan da önemli kesim “Amerika Kıbrısa barış getirecek” diyenler var ya: önemli karşılıklar da geldi. Amerika, şimdiden hem ekonomik, hem de sağlık krizlerini yönetemediği için hegemonya gerilemesi yaratıyor. Bunu hala dolduracak güç netleşmediği veya alternatif seçenek oluşmaması sonucu, bölgesel güç ülkeleri de aynen ABD gib, hem otoriteleşme hem de bölgesel güç olma siyasetine girdiler. Türkiye bunun en somut örneği.
Yine yaşıyoruz ki hem krizleri yönetemezken, kendi iç politikasına ilk defa son dönemlerde sağlık konusu da çözülmeyen hızla girmesi, ABD için iyi sinyaler vermemektedir. Yine de ülke ABD ve yapısal emperyalist gerçeklik vardır. Üstelik, askeri güç olarak da oldukça yukarda. Dahası, dünyayı yöneten ülke sermayesi Trump gibi liderleri de tercih etme noktasındadır. Bunlar bakın pratiğe nasıl yansıyor:
Koronanın ABD ulaşımı ile kocaman hastaneli sektör yapısı çaresiz kaldı. Onca dev tesislere karşın da sağlık mavzemesi ital edilmektedir. Daha paradoksu olan gelişme: Rusyaya anbargo uygulayıp dünyaya dayatırken, Rus anbargolu kurum, ABD yönetimine tıpbi yardım yapıyordu! Yine, ABD G.7 toplantısında, Çine yeni anbargo baskısı dayatırken, Çinden Amerikaya maskeler geliyordu. Yine, ABD krizi yönetip insan ölümlerine engel olma yerine, tarihe daha karanlık sayfa olarak geçecek tavırlar yapıyordu: irana tıpbi yardım yapılmasına engeler koydu. Bulgaristanda dahi kamyonlar durdurulup, irana gitmesine engel olundu. Kübaya giden Çin gemisinin kıyıya yaklaşmamasını sağladı! Oysa, o Küba, İtalya gibi kapitalist ülkelerin virüs krizine yardımla doktor gönderdi.Ama, Amerika, hala Kübaya baskılarla rejimin yıkılmasına öncelik veren politikasından vazgeçmedi! Yine, Venezuelaya yaptıkları da ibret belgesidir. Hele de ülkeye silah sokulurken yakalanan gemi ile ilaç gitmesine engel koyması, Emperyalist karekterliğinin kendisidir.
Örnekleri çoğaltmak mümkün. Ama, gelişmiş kapitalist ülkeler de yaşayarak, sektörlü sağlık deyil de kamusal sağlığın gerçekliği ikilemini yaşadılar. Tabi, bu pek konuşturulmayarak, şimdilik krizin geçmesiyle ilgili yanlışların kendilerini koltuktan götürmeme düşüncesi hakimdir. Yalnız, ABD gelen Virüs kriziyle ortaya saçılanlar ve Trumpun para dağıtarak piyasayı rahatlama çabasının halktaki algısını yaklaşan seçimlerde deyişip deyişmediğine de şayit olacağız. Örneğin, Demokrat parti aday seçiminde ibre Sandırstan taraf deyişecek mi yoksa Baydına destek verilip sistemin makyajla devamına mı kalınacak. Yine, Kasım ayı başkanlık seçimindeki adaylarla, yapılacak tercihin, yaşanan kriz ile halktaki karşılığın da birlikte anlaşılmasına kolaylık sağlayacaktır. Bundandır ki Trump, özellikle irana ve Venezuelaya karşı olmak üzere hala sağlık gerçeğine rağmen, ordaki yönetimleri devirme çabalarına devam etmektedir.
Amerikalılar dünyayı yönetirken, son dönemde özellikle, Ortadoğu veya Latin Amerika politikalarını içte fazla sezmediler. Bedel de ödemedikleri için de tepkiler sandıklara veya sokağa yansımadı. Şimdi, Korona sağlık kriziyle resmen kendilerinin de resmini gördüler. Gerçi, sağlıktan yararlanamayan milyonlarca insana rağmen, bu sistem iyidir yuturması yine de tutuyordu. Ancak, son yaşanan, ABD halkının güncel yaşamasına dek yansıdı. Devlet otoriteleşme yönelişi veya daha insancıl olma seçeneği kıpırtılarının ufak zereciklerini kısa zamanda görmek mümkün olacaktır. Unutmadan, gidrek artan dünyadaki dinsel gericileşme amerikada da olumlu veya olumsuz etkilenme ikilemi de önemli tavrın ortaya çıkmasında etken olacaktır. Son Korona krizlerindeki ateşlenmede dinsel yapılanların oldukça katgısı olduğu kesin. Bu aynen Amerikada da yaşandı. Bakalım, bilim inanç noktasında nasıl sonuç gelecektir.
Bir de dünya sorgulamasına girilirse, Trumpun bugün sık sık ekranda gördüğümüz B.M. sağlık kuruluşuna yapılan yardımalrı kesip ve çevre örgütünden çıkarak bir anlamda bu örgütlerin yetersiz kalmasındaki katgısı da ele alınacak sorusu da ortada dolaşıyor. Görüldüğü gibi, Korona krizi sadece K. Kıbrıs ile gerçeklerden kaçılan koşullar yaşanmıyor: sistemi yöneten ve bu olaylarla da hegemonya kaybeden ABD de benzeri yaşanıyor. Öyle yaşanıyor ki tırmanışla bu defa süper gücü deyil de Korona kayıplarıyla Amerika liderliğe oturdu. Oysa, Çinde yaşanırken, Amerikan basını dalga geçiyordu. Tabi şu soru da hala var: Korona19 virüsü Çin kökenli mi yoksa Amerikadan mı yayıldı? Hele son yayınlanan 2013 Alman belgelerinin öngördükleri, ilerde kuşkuların iyice araştırılacağı da anlaşılıyor.
Kısaca; önünüze iki ddeyişik coğrafya koydum. Biri yaşadığımız yer, ötekisi şimdiye kadar dünyayı yönetip rüya ülke gördüğümüz amerikadır. Gelişmelerin girişine biraz teorik bilgi koysam da devamında salt güncel olanlardan seçkiler yaptım. Bundansorası başta okuyucumun anlayışına kaldı. Yarın ise fırsatı kulanıp örgütlü olup ne istediğini bilenin kazanma şansı olan dünya ile karşılaşacağız.