Filmden bir sahne anlatayım. Fakat ondan önce bir iki söz söylersem iyi olur. Hem filme yorum olur, hem de kendimizden söz ederiz.
Herkesin dilinde dolanıyor. Bizler, birlikte, tüm ülke, ülke çıkarı, herkes falan deniyor.
Salgın yaşıyoruz, sağlığımız tehlikede, ekonomimiz kötüye gidiyor, nasıl toparlanalım deniyor. ‘Biz’ deniyor. Hep birlikte!
Mesela iş yerlerini açalım, asgari ücretliler ve daha güçsüzler, daha az maaşla çalışsın, kurtulalım. Gemiyi yürütelim.
Kimin gemisini?
Kimin ekonomisini?
Kimin kar teknesini?
Aç olan yine aç.
Biz ise yine ‘Biz’ kalalım…
Her şeyi, sömürülen sınıf yaratacak, başka sınıf sahip çıkacak.
Sömürülen sınıf, kendi için yürümeyecek…
Uzatmayalım,
Film Kibar Feyzo. Son sahneye yakın. Ağa havuzda. Bilo koşarak gelir…
- Ağam ağam.
- Gene ne var lan?
- Feyzo Gülo’yu kaçırdı Ağam.
- Ula niye bıraktın Dürzi?
- Silah çekti Ağam. Vallah canımı zor kurtarmışam.
- Ulan Bilo senin dilin ne söylüyor?
- Köyü istediğine satsın dedi. Gidiylermiş.
- Ula delendin mi sen? Kim gidi? Nere gidiyi?
- Köy gidiyi Ağam.
- Sen ne diyorsun oğlum? Köyün nerde görülmüştür yürüdüğü? (Uzaktan gelen sesi duyar.)
- Bu davul da ne oluyor lo? Köyde düğün mü kurdular benden habersiz?
- Düğün havası değil. Cenk havası bu ağam…
Ağa doğru söylüyor. Köy denen şey, İktidar ve diğerleridir. İki şeydir. Köylü ve diğer sınıfın yaşam alanıdır.
Köy deyince, sömüreni ve sömürüleni ayni saymış oluruz.
Köy yürüse ağanın haberi olmalıydı. Olmaması olası değil.
Ağa iktidarı temsil edendir. Yöneten sınıftır. Köylü halktır ve çalışır (sömürülür). Asgari yaşam koşullarında veya onun altında yaşam koşullarını kabul eder. Kabul etmek zorundadır. Çalışma ile elde edilen şeylerin tümü iktidar sınıfınındır. Böyle olmak zorundadır.
Bunun dışında bir yaşam kurulmasına izin verilemez.
‘Nerde görülmüştür köyün yürüdüğü’ derken, ‘Köylünün’ demek istenmiştir. Çünkü böyle bir şeyden haberi yoktur. İktidarın yolunda olmayan yaşam planı kabul edilemez.
Bir şey yapılacaksa ‘köy’ diye yapılacak. ‘Köy’ diye yapılan ise iktidarın çıkarına olacaktır kuşkusuz.
Nitekim son sahnede, kendi yolunu yürümeye çalışan köylünün yolu kesilir ve engel olunmaya çalışılır…
xxx
Ada’da yaşıyoruz. En ufak bir karantina çabası ile virüs girişi engellendi. Böylelikle, bulaşma ertelenmiş oldu. İlaç veya aşı bulununcaya kadar, böyle sürdürülebilir.
Bu süreçte yalnızca zorunlu ihtiyaçlar için çaba sarf edilebilir. Bunun için gereken kaynaklar, çalışan emeğinden el konulanlarla zaten Devlet kasalarında var olmalıydı! İktidar sınıfı bunun tedbirini almış olmalıydı. Sermayenin gasp ettiklerini de buna eklersek, oldukça uzun bir zaman kazanılabileceği ortaya çıkıyor.
Salgının gündeme gelmesi ile büyük bir yalan ortaya çıkıyor. Aksini iddia ediyorlardı fakat sosyal yaşamın düşmanı olan bu düzen, nihayetine gelmiş görünüyor. Temel şeylerden olan sağlık ile ilgili hiçbir projesi bile olamıyormuş. Sermaye büyütme konusu dışında hiçbir konuda düşünce kabiliyeti yok.
Ne yapılıyor?
Yönetici sınıf, çok uzun toplantılar yapıp, zorda olan sınıfın gözünün içine bakıyorlar ve ‘Karar aldık, bizi kurtar. Daha az ücretle çalış, hayatını riske at. Aksi halde bütün sermayemiz eriyor…’ diyorlar.
Emeğini satarak yaşamak zorunda olanlar parmağını kımıldatmazsa kimse yaşamını sürdüremez… Aslında iktidar acizdir…
Ezilen sınıf, ayni şeyi yaptıkça, küçük sınıf, daha da zengin oluyor, kendisi ise daha çok yoksunluğa giriyor…
Ezilen sınıf ne yapmış oluyor?
Sermaye sınıfı ile birlikte kendi sınıfına karşı mücadeleye girmiş oluyor. Diğer sınıf, sömürülen sınıfın çalıştırılması, yani sömürülmesine, ‘Fakirlikle mücadele’ diyor. Tuhaf olan, fakirlikle mücadele adına çalıştırılan (Sömürülenler), sermaye sınıfına fayda sağlamış oluyor. Kendisi daha fakir oluyor.
Zorda olanın asıl sorunu ‘Sermaye düzeni’ çıkarlarına karşı olmalıdır.
‘Bütün köyün ayni yolu yürümesi’, kötüyü daha kötü yapar.
Hesapları:
Hızlı para toplayabilen ve kalabalıkla işi olmayan, sözde bulaş riski taşımayan esnaf açılacak. Düşük maaşla çalışanlar işe başlayacak. Virüs riski ile karşılaşacaklar. Esnaf vergi ödemelerini yapacak. Bu paralarla, devlet maaş ödeyecek, belki daha önce almış olduğu borç faizlerine ödeme yapmayı düşünecek. Alışveriş tekrar edecek. Böylelikle tekerlek dönmeye devam edecek.
Bunlar boş çabalar. Olmayacak işler, sömürülenin sağlığı üzerinden tekrar tekrar oynanmaya çalışılıyor.
Salgını dikkate alsak da almasak da pazarda para çevirmeye dayalı düzenin sürdürülmeye çalışılması ahmakça.
Niye böyle diyorum?
Salgın koşulu suratlara çarpmışken bile; çıkmazdayız, yolun sonu kapalı, tüm gücümüzü yalnızca herkesin temel ihtiyaçlarını karşılamak için harcayalım, tefeci sistem için para dolandırmaya çalışmak boş işler denmiyor. Denmeyince de her şey daha da karmaşıklaşıyor.
Bunu demek onların işi değil…
Bizim için yürüyüş, insan uygarlığını yaratanların yürüyüşü olmalı. Köyün değil…