Koronavirüs salgını başlar başlamaz evlere kapandık ve hala daha da tedbirlerimizi devam ettiriyoruz. Turizm tesisleri açıldı ama turist yok. Aynı şekilde dükkanların çoğu da…Güney Kıbrıs’tan turist ve Kıbrıslı Rum vatandaşların geleceği konuşulduğu bu saatlerde Güney’de pozitif vakalar hala daha devam etmekte. Okullar daha açılmadı, öğrenciler okullarına gitmedi, dışardan gelecek öğrenciler de pek gelmediler ve belli ki sorunlar da sürecek. Ekonomi konusunda dikkat edilen hükümetin daha fazla orta kesimden, memur ve emeklilerin maaşlarında kesintiye gittiği, ülkede devamlı vergi bağışıklığına uğrayan iş çevrelerinin kazançlarına dokunulmadığı, üstelik, okuduğumuz ve duyduğumuz kadarıyla işçilerini durdurdular, pek de yardımda bulunmadılar. Mesela başka ülkelerde hükümetlerin işçilerine fazladan da çek vererek sırf piyasayı canlı tutmak için çareler ürettiği ve bu gibi felaketlerde, şu anda bizdeki zararda olmayan sermaye ve yatırımcı kesimlerin pek de rahatsız edilmedikleri ortaya çıkıyor. Bu tip yaklaşımlar daha fazla sosyal devlet anlayışının etkin olduğu ülkelerde oluyor. Dikkat ettiğim kadarıyla Türkiye gibi mutlak kapitalizmin etkin olduğu ülkelerde emekçi kesimlerin bu tip bağırmaları bile kaale alınmıyor. Bizdeki durum da aynı. Bazı emekçiler beni de arayarak, sırf işverenleri müracaat formalarını doldurmadığı için verilen ve sadece bahşiş bile denilmeyen 1500 TL’lik yardımı da alamamışlar.
Açıkça söylememiz gerekir; salgından önce de emekçilerin durumu iyi değildi. Hadi memurların ve emeklilerin maaşlarını kestin. Kestin ama sen piyasayı kontrol etmedin. Bu insanların parasını da keserek onları daha da zor durumlara düşürdün. Hadi onu da bıraktım, o 1500 TL yardım için bile bu insanlar fazla zorluk çekmesin diye, sen piyasayı, yani enflasyonu düşürmek için bir önlem de getirmedin. Tamam salgını atlattım diyorsun da, salgın maaş keserek, işçi-emekçi haklarını ortadan kaldırarak mı olur? Bana göre uygulananlar aslında baştaki tipik sermaye yanlısı bir hükümetin politikasından başka birşey değildi. Emekten yana politikalar ne yapar eder gene de emekçiden yana bir yansıma yapabilirdi. Bir diğer durum, başarı diye bize sunulan bu bulaşma veya salgın döneminde, Tepebaşı’nda ormanların büyük bir kısmının yanması oldu. Kriz hükümeti sadece salgına karşı mı mücadele eder yoksa her türlü felaketi önlemek için önlemler mi alır? Kaldı ki gerek Türkiye’den gelen helikopterle, Güney’den gelen helikopter ve uçak yangın başladıktan ancak beş saat sonra olaya müdahale ettiler ki bu beş saat içinde maalesef orman da çok zarar görmüştür.
Felaket günlerinde vergi vermeyen, birçok vergi bağışıklığı kazananların da elini taşın altına sokacağı, zararın bedelinin emekçilere değil daha fazla sermayedar kesimlere ödetileceği, yangınlarda acil bir müdahale gücünün olacağı daha mutlu günlerin olması dileğiyle…