Aslında 20. yüzyılda 1968 yılıyla başlayan gençlik gösterileriyle, ekonomik önlemlerde hep serbest piyasa ekonomisi ve onu önerenlerin izleri vardı. Amaçları da bir şekilde sendikaları, sol partileri kapatarak işçileri savunmasız bırakmak sonra da istedikleri gibi o ülkeleri idare etmekti. Batıda kopan gençlik yürüyüşleri ve Fransa olayları yavaş yavaş tüm ülkelere yayıldı. Türkiye’de de öyle oldu. Aynen Fransız öğrencileri ve gençliği gibi Türk öğrenciler de ülkelerine sahip çıkmaya karar Verdi. Önce yurtsever ve uluscu sloganlarla yola çıkarken işin içine girdiklerinde daha da sola kaydılar. Eksik olan taraf işçi sınıfının onlarla birlikte hareket etmemesiydi. Gençlik Hareketi bir küçük burjuva hareketi olarak başladı. Elbette devrimci sloganlar vardı ama devrimi yapacak olan Gençler değildi. Devrimi yapacak olan işçi sınıfıydı ve daha işçi sınıfı o aşamada değildi. Gençler devrime yönelince pek tabi ki paramiliter özel Harp gruplarının etkisinde kalarak şiddete yöneldiler ve çok kolay bir şekilde istenilen tuzağa çekilip şiddetle yok edildiler. Bu hareketin bütün dünyadaki seyri aynı oldu. Uzak Doğu’da birçok ülkede onbinlerce genç heba oldu. Aynı hareket ABD’ye de yayıldı. Vietnam Savaşına karşı büyük mücadeleler verildi.
Türkiye’de 12 Mart 1971 günü yapılan darbe ile gençlik hareketi şiddetle frenlendi. Birçok genç hapisleri doldurdu, birçoğu da silahlı çatışmalarda yokedildi. Bu harekette de diğer dünya gençliği gibi
demokratijkleşme ve ilerici talepler olmuştu ama Türkiye’deki egemen çevreler buna izin vermediler ve parlamento kontrol altına alınırken gerici hükümetlerle çok gerici yasalar yürürlüğe kondu. Türkiye’nin demokratikleşmesi önlendi.Sendikalar ve ilerici partiler kapatıldı.
12 Eylül 1980 öncesinde de büyük ilerlemeler oldu. Gençliğin politika ile ilgilenmesi, sol dinamizm ve sendikal hareketler gene Türkiye egemenlerini korkuttu ve bu defa daha da gerici, daha da toplumu geriye götürücü bir darbe yapıldı. Dini gericiliğin gelişmeye ve etkinleşmeye başlaması bu defa oldu. Tüm sol ezildi. O darbe sonrasında Kürt hareketi başlarken onbinlerce insan öldürüldü. 2000’li yılların başlarında da dini gericilik, bu defa kendini daha liberal veya özgürlükçü olarak sundu ama gelen AKP iktidarı ile, liberal veya demokratik talebi olanlar, parti içinde izole edilerek daha da tiran ve Tek Adam Rejimine geçiş oldu. Batı’daki demokratik devrimlerin “Söz yetki karar iktidar halka” burjuva demokratik sloganı ayaklar altına alındı.Türkiye’de ne idüğü belirsiz bir darbe yapıldı ve bu darbe sonrasında toplum daha da baskı altına alındı. Bu arada toplumun özgürlükleri kısıtlandı, daha da sömürücü, elinden refahını alan bir yönetim geldi. Çoğulcu demokrasiden hiç eser kalmadı.
12 Mart ve 12 Eylül darbelerinden önce gençlik değişim istediğinde insanların ölümlerinin ve sömürülmelerinin önüne geçilmesini istiyordu. Bu darbelerle hem ülkede hem de dışta insan kanları aktı. Bölge ülkeleri de istikrarsızlaştı ve Türkiye resmen artık müdahaleci, başka ülkelere giren bir askeri kuvvet oldu. Türkiye açıkça yalnızlaştı.
Eğer darbeler olmasa, Türkiye’de demokrasi engellenmese, ne Türkiye halkı veya insanları ne de bölge insanları bu kadar can vereceklerdi.
1968 gençliği ve 12 Eylül 1980 öncesi gençliğinin taleplerini son 50 yıla bakarak daha da iyi anlıyor ve ne kadar haklı olduklarını şimdi anlıyoruz.Virüse karşı Batı ülkelerinin en ileri olanları bile sağlıklı bir savaş veremedi çünkü Liberal özelleştirmeci sistem herşeyi altüst etti ve kamu yararına hiçbirşey kalmadı.
Son 70 yılda yapılanları analiz ettiğimizde, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbelerinin ne kadar haksız ve de toplumsal dinamizmi ne kadar ortadan kaldırdığını koronavirüs pandemisi ile bir kez daha anladık…