yaklaşımlarÖzkan YıkıcıYangınlardan kaçırılanlarla, Kaypakkaya anısına – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Yangınlardan kaçırılanlarla, Kaypakkaya anısına – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Konular acil şekilde koştukça, onları yakalama adına, daha sık yazma ihdiyacına da kapıldım. Diyeceksiniz ki “hem umursamaz dedikleriniz le aciliyet kavramı” bağdaşmıyor. Deyişmeyen gerçek, gelişen önemli konu oluyorsa, dokunulması gereken durumlar da göz ardı ediliyorsa, ozaman sık olsa da duyarlı kesime birkaç söz yazmak şart. Algı operasyonuna kapılıp da duyarlı olan varsa, onlara başka gerçeklikleri de sunma konumuna da gelirsiniz.

Havalar ansızın ısındı. Bunaltacak dereceye, hem de birden bazı yerlerde 15 derece gibi anormal yükselme yaşanmaktadır. Sıcak biryana, nnem oranı da beraberinde yükseliyor. Yetmedi, üstelik havayı tozla kuşatıp nefes alamaya yeni boyunduruk getirildi. Anormalikler birden tırmanırken, hep tehlike diye olası konulan yangınlar da şartlara uygun peşpeşe geldi. Daha birine alışmadan ayni gün birkaç yangına dahi tanık olduk. Özellikle Omorfo çevresindeki Kalkanlı bölgesinde hızlanıp gelişen yangın. K. Kıbrısta, alışılmaya başlanan klasik yangın güncesini, birden ısıttı. Tahribatı ve engeleme adına Güneyden Kuzeye yardımlarla müdahalelere rağmen, epey doğa canlısı yok oldu. Elbet, klasik K. Kıbrıs resmi konuşma ile duygusal sözler,, gerçekleri anlatmaya yetmiyordu. Müsadeli demokrasimizden tutun talimatla yapma ile yandaşlama birokrasi şekilenmesinin tekrardan iflas gerçeğini de yangının yıkımıyla tekrardan yaşamak zorunda kalıyorduk. Fakat, müsadeli demokrasimiz sonucu da duygusal “ciyer yanma, felaket büyük, canlılar ve doğa yok oldu” ezberi çenberini aşmak mümkün olmadı. Yöneticiler sadece bildik dalkavuk bahanesiyle birlikteki çabaları överek kendilerine pay çıkarma ve ahaliye umut verme noktasında esirleştiler. Net görülen şu: konuşturulmaktan kaçınılan veya gerçekten bilgisizlik ile yaşanmışlıktan ders alma, neden açılımı gibi kurallar yine ateşin karşısında işletilemedi.

Tarih 18 Mayıs pazartesi. Dün yaşanmaya başlayan, önce küçük, sonra Omorfo etrafında ateş alanına dönen orman yangınları, K. Kıbrısta gündemi sarstı. Korona salgını dahi unutuldu. Ancak, yine de K. Kıbrıs gerçeği ortaya serilirken, bunu hala tartışma alanına çekememe bağımlılık esirliği de oluştu. Oysa, geneldeki iklim bozulması ile özdeki yerel koşulların yangınla birlikte parlayan ateş topunda aydınlatma acısı yaşanıyordu. Bu gelişmeler senelerdir uyarıldı. Dünyada bozulan iklimlerin yaratacağı tehlikelerden birisi de ormanların yanması ve bu bölgelerdeki çölleşme tehlikesi hep anlatıldı. Daha dar anlamda, K. Kıbrısta bir yandan bozulan iklimlerle doğa olaylarında olumsuz koşullar gerçeği yanında, buradaki oluşan yönetim şekli ile rant bakış biçimi ile daha bir olumsuzluk koşulu oluşturdu. Nitekim, nereden bakarsan bak, her alanda kolayca yanlış veya yetersizlik bulmak kolaydır. İnsanların davranışı, siyasal yetersizlik, doğaya bakıştaki yandaşlama ile rant gözlüğü, önemsememe tutumu, olanakların oluşturulmaması gibi birçok yanlışın altında doğa yangına adeta teslim oldu. Müsadeli demokrasi anlayışının da kuşatılmışlığ ile de konuşa bilmelerle eleştiri veya başarı hikayeleri de sınırlı şekilde ele alındı.

Daha doksanlar sonunda Doğu Dilirgada, Limlidi ormanlarındaki yangında, orman Mühendisi Zorlu bana “toprağın ağaçları ret etme olayını” anlattı. Bu bozulan iklimle ağaç toprak ilişkisindeki önemli aşamaydı. Ayni ağaçlar ekilirken, orman mühendisine göre toprağın ret etme olayına tanık oldu. Ayni dönem, siyaset işbirlikci olmanın, dış sermayenin K. Kıbrısta alana direk müdahalesinin de önemli adımı olan orman talanı geçişini Anayasa mahkemesi resmen hukuklaştırdı. Doğanın bağrına, rant fiyakalı, dış sermaye makyajlı saplanan bıçaktı. Böylesi net gelişmelerle, bozulan iklim koşulları üzerine ormancılık yeni kurallarla da merhaba diyordu. Yine, herkes isganı konuşurken, oradaki yağmayı artık kanıtsarken, orman dayresi yoluyla orman arazi yağması da çaktırmadan gelişiyordu. Deyişik isimlerle “alçak orman arazileri gibi” kurallarla bu bölgere yatırım biçimiyle rantlaştırmaya sokuldular. Buna önemli bir Orman Mühendisi 18 dosyadaki mükavelelri yapmayınca, bu defa isgan dersiyle de birokrasi ders aldı. Dosyaları sorumludan alıp daha üst makamsal çenberde orman talanları kiralama veya proje adına yağmaya hız verildi. Konular üsten yapıldığı için buna fazla duyarlılık da yaratılmadı. Tek gerçek, K. Kıbrısta zaten ormanların yağmalanmasıydı. Doksanlarda Beşparmak yangını ile anayasanın ormanlar konusundaki karar ikili kısgacın da doğamıza merhaba deyişinin önemli miladi takvimidir.

Giderek her yıl yangınlara alıştık. Bazı basit uyarılara dahi dalga geçme yanıtları da oluştu. Örneğin; birine “sigarayı atmayın” dediğiniz zaman, hazır cevaplıkla “sigara guçulisi asvalt yakmaz” gibi pişkinlik duyarsınız. Cihalet, umursamazlık ve resmen belirtilmese de vatana sahip çıkmamanın itiraflarını yaşarsınız. Tabi ki yukarda belirtiğimiz birokratik seçimden siyasal kurumsalaşmaya varan gerçeklikler de var. Örneğin, son dönemlerdeki Orman dayresine verilen önem, son atanan müdürün daha önceki yine müdürlüğü ile çalışanına yaptıkları gibi dikat edilecek durumlar hiç sorgulanmadı. Daha yalanla beslenen olguya gelelim: şu ezberi Koronadan son yangına duyduk. Gereken tetbirleri aldık. Oysa, Korona olayında da olduğu gibi en basitiyle son istihtamlarda sağlıkla alakalı uygulama olmadı. Ayni şekilde mevsimlik koşullar nedeniyle Orman dayresinin de dikate alınması gereken hamleler vardı. Bunların da olmadığına şayit olduk. Ama, orman dayresi vardır. Bakanı ve müdürü de mevcut, Peki onca yangın hem de peşpeşe olurken laf bile söylemekten şimdiye dek kaçındılar. Başka kişiler makamlar konuştu da yine de konuya dokunmadılar.

Burada önemli eksikliğe dokunmadan edemiyecem: Ersin Tatar ve Akıncı, destek verene ve ahalinin uğraşına övgüler yağdırdılar! Yalnız, şu helikopter işine gelecem. Burada iki nokta önemli: birçok konuda Türkiye bağımlılık özü çaktırılmadan anlatılarla yeniden yaşatıldı. Ancak, daha önemlisi var: Neden Türkiyeden söndürmek için uçak gelmedi? İşte burada bizde neden yok ile geleni birlikte sorgulayınca şunu görürüz: Türkiye gerçeği. Oysa, çoğu kanalda konuşmak istediğim zaman veya teklif aldığımda “Türkiyeye dokunmayacan” uyarısı hep yapıldı. Madem Türkiye gerçeğimiz var: üstelik Türkiyede THK 12 yangın söndürücü uçağı da mevcutken, neden hep helikopterler dilde dolaşıyor. Çünkü, geçen yıl Türkiyedeki izmirdeki orman yangınlarını takip edenler, oradaki tartışma acısından da tatacaklardı. Oradaki yangını helikopterlerle söndürmeğe uğraşan Türkiye Orman bakanlığı, nedense tartışma başlayınca “uçaklar işlemiyor” dedi. Kurum, uçakları uçurup makinelerinde sorun olmadığını pratikle kanıtladı. Tüm engelemelere karşın sesler sormaya devam ediyordu: “neden yangın söndürmesinde kulanılmadı”? Bu defa anlaşıldı ki THK yönetimi muhalif olduğu için onlardan yardım istenmedi, ihale dış özel şirketlere verilmek amacı vardı. Yetmedi; devamında THK kurumuna kayum atandı. İflası ilan edildi. Yangın söndürme 12 uçağı da satışa çıkarıldı!

Şimdi anladınız mı Türkiyeden neden yangın söndürme uçağı gelmedi: anladınız mı Mersinde ve başka yakın alanlarda helikopter beklerken, uçak yok. Üstelik, Kıbrıs için Baf hava alanında iki yangın söndürücü uçak konumlanmasına da Türkiyenin baskısı ile engel olundu. Kıbrısa konumlanacak yangın uçaklarının Ağrotura konumlanması seçeneğine doğru kayılıyor. Görüldüğü gibi yangın olayları bozulan iklim gerçeği ile daha yoğun koşullar bulurken, politika ise orman yağması ile siyasal tercihler sonucu öteki eksenin de tetbirler bölümünde arızalar geliştirmektedir. En önemlisi, hala buranın yurt olmasını veya rant kazanma önceliği ikileminde orman ve insan yurt ortaklığına gelinmediğinin kanıtıdır. Ama, bunların çoğu konuşulamadığı veya konuşulunca kaybedilecek fırsatlar olması sonucu, müsadeli alanda koltuğa dek sınırlanan bakışla konu ele alınmaktadır.

****

Bugün 18 Mayıs tarihi. Kıbrısta da taraftarı oluşan iprahim Kaypakkayanın işkencede katledilişinin yıldönümü. Yetmişler Türkiyesinin önemli simgelerinden birisidir. Denizler idamlarıyla, Mahir görüşleri ve direnişleri ile Kaypakkaya da işkencede Ser verip sır vermiyen devrimci olarak katledildi.Kaypakkaya mücadeleleri ile belirli görüş sağlarken, Kıbrısta şöylesi karşılık buldu. Örneğin Kıbrıs içinde deyil de ingilterede ve Lipyada çalışan işçiler içinde taraftarı vardı. İngiltereden Uğraş dergisi belirli dönem kahvelere dek gönderilmekteydi. İprahimin çizgisinde Komonist partisine M.L. eklenerek siyasal kimlik haline geldi. Tarihteki yeri “ser verip sır vermeme” ile özetlendi. Başından geçen korkunç işkende, Buz deresindeki yürütülmeden, ayaklarının kesilmesine varan en vahşi işkencelerde konuşmaması, ona yönelik oluşan tarihseleşme direniş konumu oldu.

Beklerdim ki tıpkı öteki olgularda da olduğu gibi, buraya devrimciliği sevdirten, sol düşüncede katgısı olan bu tür devrimcileri onların yoluyla yandaşı olup solu öğrenenlerin arada hatırlamasını umardım. Çoğu, bu etki altında olsa da şimdilerde solu fonlarda aramaları da başka gerçeğimizdir. Elbet, çok akan tarihte ayni yerde kalıp ezber söylemek deyildir eleştirim. Sadece unuturulmaya çalışılan geçmiş sol aydınlatma hareketlerinin de unutmamak gerekir. Yoksa, şimdiki tatlı yalanla geçmiş istenilen yalan perdesiyle örülüp hiçbişey olmamışcasınana geliriz.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
359AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin