yaklaşımlarÖzkan YıkıcıCan sıkıcı izlenimler – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Can sıkıcı izlenimler – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

İnsan elbet tek yönlü olmayı istemez. Tıpkı hep kötü ve eleştiri makalesi yazma gibi. Ayni şekilde, sırf gerçekelri gizleyip yalanlarla taplo da oluşturmak tutkusuna da esir olmamak gibi. Bazenn güzel, bazen kötü bilgilerle ama gerçeklere bağlı kalarak okuyucuya okutma amaçlı makaleler oluşturmak istencindedir. Hep doğru olma adına gerçeklerden de kopmamak önemli. Fakat, yaşarken dahi eğer gerçekerden kopuk kurgulanan kendi yalan gerçeklerle de dünya oluşunca oldukça çelişkilere düşülür. Günümüzde türkülerden güzel demet oluşturmak kolaydır. Sıkılan kent kalabalığından doğaya ulaşıp kuş sesleriyle refahlamak da iyi gelir. Beyenip de oda seni beyenecek sevgiliyle ortak paylaşımı da sevgiyle yorumlamak da güzel. Sıcak dostlar bulmak ve hele de ortak anlayışla yarına doğru yelken açmanın da tadı başka. Umutları üstüne yükleyerek yarını düşünmenin hayali de oldukça önemlidir. Ama, günümüz karanlık ilerleyiş nedenini, sorunların temel gerçeğini unutarak yarına da umut taşınamaz. Galiba, biraz da umudu gerçeklerden kaçışa yönlendirmenin de tehlikeli anlamsızlığın ta kendisidir.

Tekrar edeyim; yazarken bazen güzel olgular da arıyorum. Buldukça da “son Korona salgınında olduğu gibi” kıyaslı makaleler de klavyeme takılıyor. Fakat, siz K. Kıbrısta yaşıyorsanız, daha ilk baştan, gerçek koşullarla kaçış düşüncesinin teslimiyet odağına oturursanız, iyi dediğiniz yalanın ta kendisi haline de gelinir. Öncelikle çocukluktan beri gerçeklerden kaçışı resmi görüş olarak, kültürleşme biçimi şeklinde hep öğretildi. Böylelikle de aylarca atılan nutkun veya yazılan tarihin, ansızın ufak doğru ile nasıl yıkılışına da tanıklaşırsınız. Tabi, faydacılık ve korku nedeniyle görmek isterseniz. Daha ilk baştan her konuda acıdır gerçeklerden koparak istenilen şeklin içinde kendinizi bulursunuz. Önceleri gerçeklerden kaçışa “zamanı deyil, söyleme tehlikelidir” korkusuyla düşünce prangası yersiniz. Yaşamla oluşna fırsatlar, sana yandaş, işbirlikci olarak bir yere gelmenin öğretisi kabulendirilir. Kurumsalaşıp kültürleşir. Bu kurumsalaştıkca,artık gerçeklerden kaçma sözcükleri dahi söylememeye gelinir. Zamanı deyil de fırsatı kulan da sen de ol. Hat ta, iki yüzlüllkle de seni “yücelten” adımalrı da kötüle. Böylelikle, sorunalrın da nedenini unutup yanlışların, yalanların normal şekline bağlanıp gidersin. Güne ve adama göre konuşursun. Dün paketler eleştirel bakılırken,şimdi resmen parayı kim dağıtacak ayrıcalığa daraltıldı.

Sonuçta, ilkeli olmak saçmalık, idoloji veya siyasal dünya görüşüne sahip olmak anlamsız, kavramların içeriği boşaltılarak anlamsızlaştı. Öylesine teslimiyetle haşırneşir ile yükselişler oldu ki gerçekleri deyil de anormalikleri normal sayıp siayset yapılmaya, ekonomi krugulamaya ve gelecek söyleme kısgacına girdik. K. Kıbrısın hala Türkiyeleşme gerçeğini, 74 sonrası oluşan kurumsalaşmayla oluşan bağımlılıkları yok sayarak olaylar saatlerce lafla boğdurtulmaktadır. Korona salgınında tüm haykıran yanlış ve eksiklere karşın, kendi kendimize başarı masalı yazıp tabi masal mı diye de düşünmeden ödül dahi beklenmektedir. Yöneten kesimin birbirini tutmayan dedikleri de hafif kalan tutumları savunuyoruz. Daha da ileri gidilerek, resmen ayni makamcının hem de ayni konuşmada bir deydi ile ötekinin çelişkisine rağman, başarılı olmanın tılsımını yaşamaktayız. Nitekim, her olayda birbirini tutmayan sözler ve alınan kararların makamcılar arasında dahi yazboz oluşunu yaşamaktayız. Sonra, çoğu kesim sıkılmadan “iyi idare edildi” deniliyor. Konuşma biçimine veya kendine göre daha doğru olan birini bulup “iyi idare yaptı” denilip tatmin olunuyor. Tıpkı Annan planındaki öz yerine, kendimizi överek Nobel adayılığı beklenme tutumları gibi.******

Çalkantılı ve bolca başarı hikayeli, birbirni tutmayan sözlerle çalkananan günlerden geçiyoruz. Hiç düşünmüyoruz bazen söylediklerimizi; örneğin, Güneyle olan kapıların açılmasının veya düzenlenmesinin sanki Kutret veya Akıncının elinde olduğu inancıyla eleştiri ve beklenti yapılıyor. Türkiye gerçeğini, sınır kontrol koşullunu ve karar alma gerçeğini hep yok sayıyoruz. Başangıçtaki kapı açılması veya tek tek kapı açılmalardaki yaşananlara rağmen, yine de insanlar Kutret, Ersin veya Mustafanın kararıyla olacak sonucu gündemleştiriyor. Tabi bu yanlış öteki ikincil yanlışla da devam edilirken, bu makamcıların dahi ortak olmadığı da alevlerle yangınlaşmaktadır. Herhalde, tutup da uzun uzun neden Kutret veya Ersinin kapıları açamayacağının özünü uzun uzun açıklamamı da beklemeyin. Ateşkes gerçeği Türkiyenin Kuzeydeki hakimiyeti ve son paket anlaşmasıyla ki anlaşma deyil dayatmadır; Arma kuramıyla buraya kayum geçişinin olmasına da aldırmadan yok saymaya devam ederseniz; benim artık diyecek sözüm de kalmaz. Hala, onca teslimiyet anlaşmasına rağmen, buranın yeniden dönüşümle Kayumlu sürece girerken, Ersinden veya Kutret hazretlerinden tavır beklemek de aykırıdır. Zaten, bir dedikelri ötekini tutmuyor. Alınan gibi görülen kararlar da sonradan yok sayılıyor. Ama, öylesi bir girdaba girip gerçeklerden kaçtık ki demeyin gitsin: Paket içeriği ve buranın yönetim şekli net şekilde yazılıdır.Üstelik de para geldi diye de sevinilme çelişkisi de oldu. Halbuki beklenti, sanki kasa para dolup da herkes payını istemeye başladı. Kendileriyle alakalı cümle varmı diye dahi bakılmıyor. Özü demiyorum: çünkü özünü kimse kolay kolay anlamak istemiyor.*****

Konu madem buraya geldi, size birkaç gün önce tanık olduğum sohbetle daha somuta taşıyacam: Bulunduğum yerde bir emekli müdür, başka alandan öteki emekli ve bir iki desteklerle çifcilik yapan insan konuşuyordu. Müdür gayet güler yüzle konuyu hemen pakete getirdi: “herkes Türkiyenin parasını istemiyor, ama maaşlarını da tam istiyor” dedi. Ayni konuşmaya ötekiler de devam etmeye başladıalr. Üstelik, güzel cümleler de buluyorlardı: “hem ekmeği tam istiyor, hem de sövüyorlar” diyeninden, “yarım ekmeği istemiyor da gelen parayla da tam ekmek istiyor” örneklemler bolca uçuşuyordu. Müdür bey oldukça kahkahalarla gülüyor ve sanki arada iş yerini bulsun diye Kıbrıs Türk türkülerine de takılıyor. Emekli olmasına rağmen, bulunduğu ilişkilerle aldığı payları da anlatıyordu…..

Özellikle müdür beyin Türkiyuecilik yalakası ile gelecek su hikayesinde arızanın önemli olmayıp tamir edilecek bilgisiyle,oluşan kuşkuları da dağıtıyorken; gözümün yarım kalanının önünden geçmişiyle olanlar da geçiyordu. Her partinin neferi olup “ÖRP dahil” müdürlüğü almaya uğraştı. Sonunda da başardı. Hep bana şu şikayeti ediyordu: ençok yardım yaptığı birisi onu emekliliğinde tanımamazlığa getirdi. Mesayi hikayeleri, yöneticiyken çıkan mesayi sgandaları veya ortak başka yolsuzluk olaylarının kapanışı da gözümün önünden akıyordu. Müdür ise emekli ötekilerle hala maaşlarını isteyenlere ve Türkiyeyi kendilerince eleştirenlere veriştirmeğe devam ediyordu. Halbuki müdürken ona iyidir diyen insanalrla sonradan konuştum. Birisi de mesayi oyunlarıyla konuyu bana hatırlatı. Zamanında bunlar ortaya serildi. Fakat, mesayi paylaşım yöntemleri nedeniyle kimse gerçeği açıkca söylemekten kaçıyordu. Ama, müdür diyordu ki “Türkiye parayı gönderdi; birielri karşıydı da şimdi ondan pay istiyor” demeye devam ediyordu. Müdür oldu da paketle paranın gelip gelmediğini dahi bilmemezliğe vuran, içerik özünü söylemeden kahkahasını patlatıyordu.

Bir ara konuşmak istedim! Sonradan düşündüm ki söyleyeceğim gerçek, en yakınım bazılarıyla aram bozulacaktır. Doğrusu bu çok önemli gelinen noktadır. Eskiden gerçekleri söylerken, enaıından kamuoyunda biraz karşılığı vardı. Fakat, gidrek artık herkes sistemle ödenli haşırneşir olup kabulendi ki gerçeklerin bazen en yakınına dahi dokunacağı için seni daha bir yalnızlığa getirecektir. Ne yazık ki benim bu konuda örneklerim çok kabarıktı. İnsanlar öyle bir hale geldi ki net gerçekleri söylediği zaman bazen en yakın ilişkide olduğu arkadaşını dahi kaybetme tehlikesini yaşamak zorunda kalıyor. Bu nedenle hem karşılığı olmaması hem de söylendiği zaman ayni koşularda bulunan yakınlarının da tavır koymaları sonucu, birtakım insanlar tanık oldukları yalanlara “yalandır” diyemeyecek duruma düştüler. Gördükleri kirli işleri söylememe ve anlamama durumuna düştüler. Çünkü, sistem acıdır bunları kurumsalaştırıp kütltürleştirdi.

Bir de camiler hikayesi ortaya çıktı. Sabotaj ve Ortodoks bayrağı çekme konuları hemen gündemde karşılık buldu. Erdoğan dahi hidetlendi. Oysa, ayni Erdoğan siyasal mavzeme olarak yapılan Ayasofya yapısına ters şekilde yeniden Camiye dönüştürme konusunu hep ısıtmaktadır. Şener Leventin makalesi oldukça yerinde ve gerekliydi. Hele de Bayraktarlık camisi anımsatması ile Kuzeyde Kiliselere yapılanlar ortadayken, provakasyonun özü bilinmeden konuşmama tutumunu da dayatmaktadır. Hele, Türkieydeki cami hikayesi ile Maraş Katliyam provakasyonu veya Öğretmenlerin örgütlenme tutumlarındaki kulanımı tarihi acı anımsanıp akılda tutulması gereken derslerdir.*****

Kendi gündemimiz le sonuca doğru gidelim: Korona salgınıyla evlere kapanırken, şimdi yavaş yavaş fırsatlar da normaleşmeyle ortada dolaşmaya başladı. Konuştuğum bazı tanıdıklar, birkaç saat ile dayreye gidip mesayi yazanlar, Bazı yeni devretmeler, dağıtılan yardım hikayeleri,Bayramın üçüncü günü bazı memurların işi normal zamanda yapacak ken; mesayi aşkıyla üçüncü gün tesis görmeye gitmeleri, basit Kuzey Kıbrıs yapısal faydacılığın nasıl fırsata çevrildiğinin de basit normalikleridir. Sahi, anbulanslar ve cipler ne oldu?***

Kısaca, biz daha iyi yarınlar için umut verip mücadele etmeği hala düşünürken, son Korona salgınıyla kamusal sağlık sisteminin öneminin anlaşıldığını yazmakla meşkulken, Amerikada yükselen ırkçılık öfkesinin aslında düşünsel buradaki versyonuhyla birlikte düşündürmeğe çalışırken, onlar paylarını alıp yollarına devam ediyorlar. Bu arada, Lefkoşaya dönerken de tanıdık birkaç kişinin de “yurtaş” olduğunu da öğrendim. Tüm bunlar yaşandı. Gerçekler net. Ama, gerçekleri söyleyince, öylesine uzaklaştık ki en yakınımıza dahi dokunacak daraltıya geldi. Gerçeğin gücü gerçekler olmasına gerçekler dir de bunların karşılık bulması da örgütlü siyasal güçle tamamlanınca yol alınır. K. Kıbrısta, teslimiyet onursuzlaştıkça, gerçekleri söylemede dahi gerilemeler olurken, karşılık bulma deyil en yakınına dahi dokunma noktasına da gelindi. Bundandır ki son salgın ile ekonomik kriz döngüsünde sistemsel sorgu hem de tüm yanlış ve beceriksizliklere rağmen olmaması da bundandır. Türkiye gerçeğini dahi tüm gelen dalgalara rağmen unuturumla başarısı da oluştu.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin