Gençliğimde, seminer verir veya dinlerken, önemli konulara dikat çekiyordum. Bu önemli temel seminer konularından birisi de Diyalektik idi. Diyalektiğin ilkelerinden birisi de “her şey birbirine ağlıdır” yöntemiydi. Bunu sonradan Marksis yöntem konusuyla da zenginledi. İkinci önemli öğrendiğim kuram da şu: Göbelsin probaganda kurallarıydı. Bunlardan önemli olup çoğu zaman unuturulan ilke, resmen ilerledikçe Kıbrısa da gayet güzel uyanıydı. “Gerçeklerden koparılarak, kendi gerçeğini oluşturup, yalanla probagandalaştırma” kuralıydı. Siz gerçekleri deyil, kendi görüşünüze göre kurgulayacağınız gerçeklerle, kitlesel algı oluşturma öğretisiydi. Bununla da yalan söylemenin önemi de pratikle öğretilmekteydi. Sonuçta, nasıl ki gerçekler yerine kendi kurgulanan başka yalan gerçeklerle oluşan düşünce oluşturulurken, bunun da elbet en normal söylem şekli de yalanın ta kendisi oluyordu. Devaamında da “bir yalanı ne kadar fazla söylersen kabulenir veya yalan ne derecede büyük olursa, o derece kabul görür” kuralı da siyasal probaganda eksenine oturtuldu…
Dünya Kapitalist sistemi krizlerle dolu dolu günlerden geçiyor. Ekonomiden sağlığa, ekolojiden uygarlığa her alanda hem kriz hem de yönetememe ikilemli günleri yaşıyoruz. Gericilik ve otoriterlik karşısında, kitlesel patlamalar ile arayışlar da etrafı darmadağın hale sokmaktadır. Elbet, Diyalektik ilkeleri ile Göbels tipi uygulamalar bol bol örneklerle de karşımıza öğretinin somut kanıtları olarak gelmektedir. Analizlerdeki katgıalrı da taşınmaktadır. Fakat, önemli travma şu: bilgi bilmeden fikir yürütmenin tutsaklığı da pratikte tavır olarak oluştu. Tek tek davranmak veya yalana inanıp kitlesel destekle faşist eylimler oldukça fazlalaştı. Siyasal darmadağınıklıklar ile öncelik verme kararlıkları arasında sıkıştık. Nitekim, korona salgını ile birlikte insan veya ekonomi iilemleri seçenek olarak dayatılmaya başlandı. Giderek, sermaye karlı egemen sistem esrumanına yönelik kulanım koşulları da oluşturuluyor. Göbelscilik medya dersi de gayet mükemel kulanılmasıyla da katgısı tartışılmazdır. Yazımda, konuyla alakalı bazı gelişmelerle, birbirine bağlılık ilkesine bağlı önemli saydığım içeriği oluşturmaya çalışacam.******
Kuzey Kıbrıs da bu gelişmelerden nasibini aldı. Direk uygulatılıp kültürleştirilen Göbels tipi anlayışla kendi gerçeklerimizi de kurguladık. Tabi, var olan gerçek koşullarla da alaka sıfır. Son paket anlaşmasıyla gördük ki teslimiyetin Kayum versyonunu ARMA adıyla burada isimlendirdik. Sanki Türkiye K. Kıbrıs gerçeği yokmuşcasına olayı normal K. Kıbrıs devleti, anlaşmada buranın da önerileriyle kurgulanan paketden hep dem vuruldu. Oysa, önce kordinatörlükle başlanan atama şekli, şimdi ARMA simgesiyle daha kurumsalaşan boyuta taşındı. Elbet, oluşturulan kendi gerçeklik ise buna şu yanıtla olay savunuluyor: “Para gelecek”! Gelinen bu çizgi, ayni zamanda daralan cenderedeki egemen ve muhalif düşünceyi de epey ileriye getirdiğine de tanık olduk. Koltukta oturanlar “para gelecek” maskeyle olayı gizlemekte ve dağıtılacak para işdahı ile kitlesel karşılık da beklemektedirler. Muhalefet parlementer kesim ise konuyu dağıtılacak paranın savrulmamasını söylemenin ötesine gidemiyorlardı. Bir de klasik yeni buluşla “özel sektör” damıtmasını epey geliştirdiler. Tabi, tüm tartışmalar sanki normal bağımsız ülke koşullarında yapılıyormuş gibi de gerçekleştiriliyordu. Muhalefet hükümet eksenli çok konuşma ve içerik boşluğu ile taraftara mesaj çekiliyordu.
Ayni anda başka sorunlar da yaşanıyordu: sokakta güneyde çalışan işçilerin protestoları, Piledeki konum nedeniyle oluşan darmadağınık durumların da etkileri net şekilde duyuluyordu. Önemli kesim biraz da gelecek para aşkına yardım istemektedir. hükümetcilik oynayanlar da bunu geçiştirme yöntemlerle “düşüneceklerini, gündemlerinde olduğunu” tekrarlıyorlardı. Onca gelişmelere karşın, olaydaki Türkiyeleşme şekli ve oluşturulan yapısal kurumsalaşmaya kimse dokunmak istemiyor. Oysa, paket net: tüm denetim resmen Fuat beyin elinde. Harcamalrın olmasından tutun “eğerlerle” dolu şartlar bolca maetin içinde bulunmaktadır. Sınırlar olayında ise zamanı olmadığı dönemde bolca konuşulan iki kural unutuluyor. K. Kıbrıs Türkiye gerçeği yine yok sayılarak kapı açma, uçakların gelmesi ve nice olgu sanki buradaki koltukcuların eytkisindeymiş gibi talepler yapılıyor. Oysa resim çok net: bbrakın Türkiyenin katılımı, buradaki koltukcular dahi bir dediklerinin ötekini tutmadığı, saray yönetim veya yönetim içi partisel çelişkiler ayuka dek çıktı. Başbakan adıyla konuşan Ersinin ise dangadüngaları artık kendi içinde dahi tutarsızken, hala bunlara normal hükümet diye bakılıp tavır bekleniyor. Bekleniyor, çünkü, Türkiye de dokunmama gerçeğini çoktan kabulendi. Yerleştirilen nifus, askeri varlık, kurumların nerede ise tümü elde tutulurken, buradakilere sadece dağıtma kısıntılı kararlar brakıldı. Ama biz bu hikayede konu olmakla yetiniyoruz. Bazen, bu şartlarla Nobel ödülü beklerken, Koronayı iyi yönetiğimize inanırken, egemen ve bağımsız olmaya iyice inanırken, gerçeklerden hep kaçmayı da öğrendik. Başka bir çelişki de Kıbrıslı Türk ifadesini kulanırken, hangisine uygun bu kavramı da kulandığımız da artık başka bir soru. Örneğin K. Kıbrıstaki hem de yurtaş yapılanlarla mı yoksa başka kurallara dayalı Örjinleşme mi olduğu da belli deyil. Tabi bunlar da sorun olarak kaçı taleplerde yer alır,oda önemli eksiklik.
****
Arma ile K. Kıbrıs kayum yapılanması oluşturuldu. Buranın yetkilileri bunları verilen olanaklarla yerine getirme konumuna dek çekildiler. Tabi teslim olurken beraberindeki kültürleşmenin de kitlesel karşılığı dda oluştu. Öylesine K. Kıbrıs oluştu ki ortak paydaşlı sosyal muhalefet oluşumu da resmen şimdilik engelendi. Ayrışmalar, yerine göre deyişik kimliklerle yürürlüğe sokuldu. Üstelik, net olarak taleplerin dahi Kordinasyonlara ve son versyonu ARMA dek indirgendi. Kimse onca bağımlılığa rağmen de Türkiyede olanları da görmezden geliyor. Klasik bazı sığınma duvarı da örülüyor: “içişlerine karışmayalım”!Oysa, bağımlı ilişkilerle buranın da dönüşme gerçeğini anlama bakımından Türkiye önemlidir. Oradaki dönüşümler buraya da direk yansıyor.
Kimse, gelişmelerin yansımasını konuşmaya niyeti yok. Türkiyede geçen Bekçiler yasasıyla oluşan yapı burası için anlamı yok. 3 vekilin tutuklanma şekli de çağdaş insanımız ve hoş görülü makamcılar için uyarı iletecek tutum deyildir.Bakın, Diyalok TV başına geleni çoktan unutuk. Oysa RTÜ yeni cezaları da mühim: Menderese diktatör demenin en üst derecede cezalandırılması da bize hiçbir şey anlatmıyor.Tabi ki Türkiyede de Kıbrısta yapılanların da anlamı yok. Böyle olunca da ne Libya, nede Suriye politikasındaki defakto oynunu pek konuşan da kalmadı.******
Herkesin kolayca haber yapacağı Amerikan protestoları da yaşanıyor. Nede olsa Amerikadır. Diyalektik ilkesini yukarda anlatırken, devamında Göbelsi de ters şekilde ikinci olgu olarak belirtim. Nerede ise ağız birliği ile Amerikadaki ırkçılık konumu konuşulur gibidir. Oysa, orada kulanılan “zenci veya Afrikalı” kavramı aynen burada da Afrikalı öğrenciler için hem de kolayca kulanıldığı akla gelmiyor. Başbakanın “onlar Afrikalı” deyip de dışlarken ki normalik de çoktan havızadan silindi. Halbuki Kapitalist sistem ırkçılığı da egemenlik düşüncesi olarak, sömürme noktasında kulanıyor. Her ülkede potansiyel kulanımda ırkçılık vardır. Göbelscilikle de kendimizin yaptıklarını deyil de karşıtı suçlayarak haklı çıkarma ırkçılığı gayet iyi şekilde uyguluyoruz.”Ama onlar da” deyip kendimizi aklıyoruz.
Amerikada sokaklar ısınıp polis şidetine karşı öfke seli akarken; örneğin Türkiyede Ermeni kilisesine karşı yapılan saldırılar da ırkçılık örneği olarak haber dahi yapılmadı. Limasoldaki cami provakasyonu hemen bildik ezberi tekrarlarken, örneğin Türkiyede Cem evlerine biber gazı sıkılmasına haber deyeri görülmemesi de yaşandı. En küçük karşıta “Rumculuk” damgası vurma veya kendi içimizde ötekine kimlik ırksal bakışlar da yoğundur. Elbet, kültürel farklılıkları, buranın yeniden şekilenmesi için nifus oyunlarıyla da ortak muhalif ve giderek sınıfsal emek ekseninin de oluşmasına takoz konulmaktadır.
Amerikan olayları şunu da gösterdi: ırkçılık veya yoğun eşitsizlikler olsa da, eğer toplumsal tepkiler olmadıkça, bunları kimse umursamaz. Amerikadaki polisi herkes nerede ise kınarken, daha beteri hem de göstere göstere yapılmasına da destek veren ikiliklere hep raslıyoruz. Fransada Sarı Yelekliler, tepkilerle benzin zammını geri aldırtırken, öldürülen siyah genç sonrası oluşan protestolarla Amerikan rüyasından uyanırken, ayni olaylar hem de yakınımızda hergün yaşanırken, ayni duruşu göstermeme gibi ikilemli algı dünyasında yaşıyoruz. Başka bir açıdan, son Korona Virüs salgınıyla batı sağlık sektör sistemlerinin iflası ilan edildi. Oysa, bunların eşitsizlikler ve insanı müşteri boyutuna getirdiğini, söylediğimiz de herkes karşı çıkıyordu. Yine de sanki bu yaşanmamış gibi pişkin şekilde ayni kurumsalaşmayı başta K. Kıbrısta işdahla önerilmesi de tesadüfmü!
Demek ki olayın varlığı kadar, bunu ortaya serecek tepkilerle ancak gerçeğine ulaşırız. Bunu hem de sistemin merkez gücünde yaşayarak öğreniyoruz. Dün birielri net olarak ABD sağlık sistemini eleşrtirse, sigorta yapısının metalaştırılmasını söylese, çoğu size inanılmaz yaftayı kor. Bilgi olmadan fikir yürütmenin cihaletine takılırız.Gelişmeleri birbirine bağlamayı, yerelden genele gitmeği de uygulamaktan kaçarsak da başka yerde olanı beyenmezken, sendekini savunarak ters düşmeler de olacaktır. Irkçılık bunun net kanıtıdır. Amerika bu dersi bizat Emperyalist gerçeği ile tüm dünyaya mesajla aydınlatı.