2018 ve 2019 KKTC turizm istatistiklerine göre bir yılda adaya 1 milyon 760 bin kişi giriş yapmış. Türkiye’den % 68, diğer ülkelerden % 28, KKTC uyruklulardan % 4’ü olmak üzere yaklaşık 1 milyon 160 bin kişi otellerde konaklamış. Ancak otelde kalış süreleri (gecelemeleri) Türkiye uyruklularda % 55, diğer ülkeden gelen turistlerde % 45 olarak gerçekleşmiş. KKTC’lilerin gecelemesi ise yalnızca % 3.
Türkiye’den kumar için gelenler genellikle birkaç gece konaklayıp dönerler. Kumarcıların pek çoğu girdikleri otelden dışarıya adımlarını bile atmaz. Kıbrıs’ta ikamet eden bir akrabasını, bir arkadaşını veyahut da üniversitede eğitimindeki çocuğunu görmeye gelen bir kısım Türkiyeli “turist” de ziyarete geldikleri akraba, arkadaş ya da çocuklarının evlerinde kalırlar.
Bu nedenle Türkiye’den adamıza gelenlerin sayıca çokluğuna rağmen, diğer ülke vatandaşı turistlere göre kişi başı gecelemeleri daha düşüktür.
Adamızda toplam 153 turistik tesis bulunur. Girne 90 tesisle birinci sıradadır. İskele bölgesi 31, Mağusa ile Lefkoşa 14’er otele sahiptir. Toplam 25 bin 570 yatak kapasitesinin 16 bini Girne’de yer alır. Buna karşın Girne, adamızın en hızlı ama en çarpık gelişen ve en çok kirlenen kentidir.
KKTC’de 22 adet 5 yıldızlı otel, 16 bin yatak kapasitesiyle turizm sektöründeki toplam yatak kapasitesinin % 61’ini elinde tutar. Birkaçı hariç Türkiye sermayesine aittir.
Peki turizm sektöründe istihdam edilenlerin kaçta kaça KKTC vatandaşıdır?
KKTC istatistiklerine göre özel sektörde çalışan 94 bin 526 kişinin 18 bin 585 kişisi turizm sektöründe istihdam edilmiş olup, 14 bin 424’ünü Türkiye ve diğer ülkelerden gelen işçiler oluşturur. Ülke genelinde özel sektörde yabancı uyrukluların istihdamı % 56 iken, Turizm sektöründe bu oran neredeyse % 80’dir.
Kumar sektöründe çalışanlar arasında ise bu oran daha da yüksek.
Özetlersek; turizm sektörümüz Türkiye sermayesinin mülkiyetinde, kumara ve denize dayalı yabancı istihdamın ağırlıkta olduğu Mass Turizme (Kitle Turizmi) dayalıdır.
Öte yandan tüm ülkelerin Covid 19 salgını nedeniyle yalnızca sağlık bakımından değil ama başta turizm olmak üzere ekonomilerinin de olumsuz etkilendiği günlerden geçiyoruz.
Bugüne kadar bu salgını, ada olma, zamanında içe kapanma ve insanlarının duyarlılığı vb. nedenlerle daha az olumsuzluklarla atlattığımız bir vakıadır.
Türkiye’ye bağımlı ekonomimiz, Corona salgını öncesinde olduğundan çok daha yoğun bir SOS veriyor. Başta büyük sermaye kesimi olmak üzere çıkarına dokununca sesini mikrofona yakın tutma becerisi edinmiş bir toplumuz.
Toplumda içe kapalı iken normalleşmeye dönüşe doğru dümen kırıldığı Haziran başından itibaren başta beş yıldızlı otel patronları ve onlarla ticaret yapan sermaye kesiminin, Türkiye’den uçuşların başlayarak hemen ve hızla normalleşmeye dönülmesiyle ilgili talep ve baskıları, tam da hasta vakası sayısının arttığı bir döneme denk geldi.
Türkiye’den yenile borçlanmış UBP-HP hükümeti, sermayeden gelen bu talep karşısında sanırım başta Erdoğan olmak üzere AKP yetkililerini gücendirmemek adına, “tedirgin” olduklarını dillendirseler de günde birer ikişer uçakla “kapıları açma kararı” aldı. Aslında gerek Tatar, gerekse Özersay, “halk oylamasına” sunulacak olunsa, büyük olasılıkla sandıktan “açılmaması” yönünde bir karar çıkacağını da bal gibi biliyorlar.
Buna rağmen hükümet, ne mecliste muhalefetin, ne sokağa çıkan sivil toplum örgütlerinin ve ne de sosyal medyadan yükselen vatandaşının sesine kulak verdi.
Ya ne yaptı?
Yok turist gelecek, yok oteller dolacak ve sanki ülkeye para yağacakmış gibi, “sağlıksız para” kartını tercih etti.
Ama burada da yanılıyor. Çünkü sosyal mesafenin ve korunmanın dikkate alınması gerektiği bu günlerde kim, hangi aklı başında turist 700 ya da 800 kişilik otellerde konaklar ve havuzlarında yüzer ki?
Kim her şey dahil otellerin yiyecek kuyruklarında sıraya girer ki?
Peki insanların sağlığı pahasına bu uçuşlardan ilk elde kar sağlayacak kim?
Casino(cu)lar mı? Değer mi sermayedarın kumar masaları için insanların hayatını kumara atmaya? Zaten ticaret ile turizmin KKTC milli gelirindeki payının % 20 olduğu bir ülkede salt kumar turizminden elde edilen gelirin % 5’in üzerinde olduğunu söylemek mümkün değildir. Ya da kumar sektöründeki kaçak büyüktür.
Siyasal muhalefet, sol, çevre örgütleri, sendikalar ve nihayet Kıbrıslı Türk yurtseverlerin, başta mass turizmi şimdiki yerinde durmaya zorlamaları ve bundan sonra da küçük ölçekli turizme dönük tarımsal ticareti teşvik etmeyi savunmaları, salgının yeniden şekil verdiği dünyamızda tam da yerinde bir açılım olacaktır.
Ancak bu şekilde devasa beton blokların, parksız, ağaçsız ve kaldırımsız bırakıp kirlettiği düzensiz şehirlerimizi bir nebze rahatlatabiliriz.
Tarımsal alanlarımızı, denizlerimizi, su kaynaklarımızı, bitki örtümüzü ve bizimle birlikte adamızın tüm diğer canlılarını ancak bu şekilde koruyabiliriz.