Bilimi immkar edersek, gerçeklerden koparsak, haberde bilgi yerine algıyla iletişim yapılırsa, sonuçta banbaşka bir dünya oluşturulur. İmkar, ret ve algı cihaletiyle kurgulanan siyasal idolojikleşme oluşturulur. Bu normal halde de akışkanlaşıp beyinlere ulaşır. Cuma gecesi Halk TV KIbrısla ilgili saat 23 yayınını izlerken, ayni zaman diliminde TELE 1 Onur Öyymeni de takip ederken, bana birçok gerçeği ilk cümledeki özeti ttetikletirdi. Devamı mı derseniz Mevlut Çavuşoğlunun Lozan anlaşmasından Kıbrısla alakalı demeçleri sıralanınca da istemeden Kıbrıs gerçekliği ile Türkiye algısının acı yüzleşmesini tekrardan yaşadım. Bu bana ilgili makaleyi yazmayı da görev haline getirdi.
*****
Lefkoşa susuzluğundan çıkıp Karpaz nemli serinliğe geldim. Kitlesel tutarsızlıklarla dolu gezi gibi geldi. Cuma akşamı, yorgunluğun da stresini atmak için televizyona sarıldım. Kumanda zaten TELE 1 odaklıydı. Karşıma Onur Öymen çıktı. Ardından öteki konuşmacılarla Merdan Yanardağın prokramı geçiyuordu. Bazı benzetmeler sırıtıyordu: Hele Onur Beyuyin analizleri, beni sıkıyordu. Eskiden gelme Kıbrıs bakışıyla hele daha ilk Garantörlük tanımı veya genel Kıbrıs hakları derken ki yazılı olmayan yazılıymış gibi söylenen kelimelerin tiksintisi oluştu. Kıbrısı hamasetli derin semalarda anlatıyuordu. Gerçekten sıkıldım. Hele şu Türkiye tesbiti epey gülünç: Strateji ve politika doğru da AKP bunu zamanında yapmayıp yanlış yaptı anlatısı çok saçma geliyordu. Özellikle Ege ve Akdeniz Mavi vatan safsatası da eklenince! Gerçi emekli bir General “içeriği belli deyil” diyerek konuyu yumuşatıyordu….
Kumandayı Halk TV kanalına yöneltim. Karşımda Kıbrıs kelimeli karşılaşmayla buluştum. Meyerlim konuk bizim Tatardı. Akdenizi, Kıbrıs sorununu anlatacaktı. Ersin Tatarı anlatmaya neden yok. Ama düşündüm: Türkiyenin muhalif denilen önemmli nadir iki kanal. Ben Kıbrısta yaşıyorum. Onlar Türkiyede. Türkiye kanalıyla insanlar bizi öğrenecekti. Böylesi içerikle de olunca, hele de bilgisi eksik kitlelere yönelince, buna AKP “muhalif” damıtma da olunca… Sonuçta oluşacak algının da içeriği gerçekleşir. Kemalistlerin hep gelinen dış politika tutsaklığın yeniden düşündürtülmesiydi.
Aklıma çok eski dönemler geldi. Seksenlerde Müntaz Hoca Kıbrısa geldi. DAÜ de konferans veriyordu. Konu Kıbrıstı. Bazı arkadaşların isteği ile ben de katıldım. Hoca bize “haklarımız” derken, öyle bir garantörlük anlatıp, hak talepleri sunuyordu ki birden kendimi yalan dünyasında buldum. Hocaya soru sorulurken tek bir cümleyle sordum: “Hocam, derin bilginize dayanarak, garantörlük ne demektir” diye sordum. Hoca atıp tutu. Ona ben garantörlük içeriğini ilkeleriyle anlatıp “sizin dediğiniz burada yok” deyiverdim.Hoca biraz da küçümseyerek “sen garantörlüğün ruhunu bilmiyorsun” dedi. Öteden fırlayan Arif hoca “yani biz periler ve ruhlarlamı açıklayacağız” diye çıkış yaptı.
Ta ozamandan beri ayni hikaye gidiyor. Ezber ve politik çıkara göre Kıbrıs Türkiye ve burada anlatılıyor. Var olan yazılı kararlar deyil günlük siyasal ihdiyaca göre konu aktarılır. Ersin bey Maraş açma hak ile buranın öteki kendine göre çıkarlarını aktarırken, Akdenizde hiçbir yetkisi yokken Türkiye yalakalı hamaseti acemice savururken, tamamlayıcı garantörlük tatlısını da eklemekten geri durmuyor. Böylesi koşullar öyle sağlanıyuor. Ama acı olan Türkiyede görünürde iç politikada AKP karşıtlığı olmasına karşın, dış politikada daha sertleşme ve hak kelimesinden itibar bulmaya çalışmaktır.
Tekrar edecem: sadece konu Türkiye ekseninden kaynaklanmıyor. Buradan da Türkiye halkına konuşulurken ayni karşılıklı tutum gelişletiliyor. Hak ve öteki bakışla yalan mekanizması işlemektedir. Örneğin, yine kısa zaman önce TELE 1 konuşan gazerttecilerimizden birisi konuyu aydınlatma yerine kendi çıkarını ve Türkiyeye dokunmadan açıklama yaptıydı. Yanlış mekanizmesi yeniden üretilerek işler güdülmektedir. İşte Çavuşoğlunun açıklamasında da iki doğru vardır. Söyledikleri deyil de itirafları gerçekti. Lozan yalanıyla aslında Osmanlı eksenli gerçeğini ortaya koyarken, buna inanacak kitlelerin de oluşunu hesaplıyordu. Kıbrısla ilişkili söyledikleri ise buradaki görmezden gelen solculara tokat gibi gelmesi gerekiyordu! İsviçredeki görüşmelerdeki Çavuşoğlu ile Akıncı tutumlarını anımsatıyordu. Israrla çizdirtilmek istenen Akıncı abartısının nedenli yalan olduğunu yaşanmışlıkla Mevlut bey yeniden anlatıyuordu. Ama, mesajların anlaşılmadığı da kessindir. Görüşmelerdeki son sözleri yeniden söylerken, Akıncının dedikleri ortadayken, hala federasyon isteyen Akıncı imajının da devamına mesajdı…
Tüm bunlar tek doğruda kesişiyor. Cuma gecesi yaşadıklarım yakın tarihteki yanlış öğretinin idolojikleşmesiydi. Kıbrısla alakalı olanlar ile başka telden çalmaların sonuçlarıdır. Bu yerleşim ile günümüzde benzeri Suriyeden gelen haberlerle benzerlikleri de tesadüf deyildir. Nitekim muhalif kesimler AKP için Suriyenin Kuzeyinden çekilsin, idlipte Suriyenin denetiminin sağlanması talepleri duyulmuyor. K. Suriyedeki deyiştirilen defaktoya ses çıkarılmıyor. Hem Suriye hem de Libyada desteklenen cihatçı gerçeğine rağmen de hala temelinden bu politikalara karşı çıkılmıyor. Ama, Kuzey Suriyede Türkiye varken, idlipte cihatçıların kalıcılaşmasına uğraşılırken, Suriye ile anlaşıp Akdeniz çıkarı önerisi yapılmaktadır. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün
Kısaca, vardığımız yeri Cuma gecesi direk televizyonda muhalefet yayınlarıyla yeniden yaşadık. Bu kafayla da ne Kıbrıs rahatlar nede Türkiye gerçeği yakalar.konu o denli net.