Gecenin sessizliğine büründüm. Etrafta gezen sivri sinekler beni epey rahatsız ediyor. Yazacağım makaleyi planlarken, birden peşpeşe gelen Türkiye gelişmeleri ile dünyadan gelen eleştirilerin Kıbrıs penceresinden yorumlanma ihdiyacı kafamda oluştu. Elerimin arasına aldığım kafam, yine de yazının başına şöylesine önceden tasarladığım makaleden birkaç cümleyle başlamanın da iyi olacağı düşüncesi oluştu….
Gerçekten, ister Kıbrıs ister Türkiye öyle uzağa gitmeden, bakacak olursak, hiç de normal koşullarda yaşamadık. Demokrasi, çok kültürlü, hoş görülü gibi kavramları sadece söylendi. Pratikte olsun kültürel yerleşkede halinde bunlar hiç yaşanmadı. Hep krizlerle savrulup savaşlrla gelip gidildi. Baskıalr ve korkularla yönetim şekilerine alıştırıldık. Öyle alıştırıldık ki “demokrasi, çağdaşlık ve barış” gibi kulanılan yerleşmeli kelimelrin yalan olmasına dahi alıştırıldık. Oysa, bunları yaşamadık ve önemini de bilmiyoruz. Son dönemde iyice işler çığrından çıkıldı. Fikret Başkayanın okuduğum bir makalesinde özetlediği gibi “ Emperyalizim sömürdüğü ülkeleri, kendini savunmak için, kültürünü de yerleştiriyor. Böylelikle sömürge kültürünü savunarak normal hale geliniyor. Ona karşı çıkılması da engeleniyor.”******
Cuma sabahı daha gözlerimi açarken, internet girişimle birlikte Türkiyede HDP yeni kitlesel operasyon yapıldığı haberine rasladım. Tandık isimler vardı. Daha duyar duymaz birisi bana hiç yabancı gelmedi: Ayhan Bilgin; Ben Türkiye gelişmelerini ve özellikle muhalefete karşı oluşan davranışları iyi takip eden birisiyim. Üstelik, önemli konular da aklımda kalır ve kolay kolay silinmez. Duyulunca da hemen havızam canlanır. Ayhan Bilgin de bunlardan birisidir. Kars belediye başkanı olması deyil, Kobani olaylarındaki sorgulanması ve nadir olan Anayasa kararıyla hak ihlaliyle tazminat kazanması, aklımın bir yerine oturup kaldı. İMC tv yayınında bunun yorumunu da dinledim.
Bilgin, yine garip gelecek şekilde Kobani konusunda yaşanan 6 8 Ekim olaylarında tekrardan göz altına alınmak isteniyor. Zaten, Kars belediye başkanı olduktan sonra, ısrarla kayum atanma fırsatı arranıyordu. Kars belediyesindeki eski mafya rantçılarının iki kez belediyeyi bastığı bilgisi de yanılmıyorsam var. Öteki HDP kişilerin de çoğunun adını duydum. Kobani konusunda oluşan tepkilerin ve özellikle provakasyonlarla yükselen tepkilerin sonunda yaşanan sorgu gerçekleşti. Sonuçlar ortadayken, tam 6 sene sonra dosya yeniden açıldı. Hukuki olarak incelendiğindoldukları yeri koruma adına baskıları artırıyorlar. Girişte de belirtim: gerçekten, biz normal koşullarda yaşamadık. Sadece kelimesel kulanım ifadeleriyle kalıyoruz. Hoş görü, birlikte paylaşım, barış ve demokratik yaşamın tadını bilmiyoruz. Aynen türkiye de böyle. Ben hiç demokratik koşullu Türkiye yaşamına tanık olmadım.Hep darbeler, baskılar, ekonomik krizler ve şimdi de din eksenli piyasa modelli devlet rejim deyişim hareketleriyle karşılaştık. Bunların da korunmasıyla da öğretilerle de yetiştirildik. En iyi olduğumuz ylanı da çok tatlı geliyor.
Son oerasyonla yarının ne olacağı kuşkule anormalikler dolu. Ama, Türkiye gerçeği de malum….
Aslında 14 yılına Ekim ayının başına gidecek olursak; IŞİD Suriye ırak yerleşimlerini ele geçiriyordu. Sur
Türkiyede gerçekten önemli gelişmeler oluyor. Üstüste gelen operasyonlar muhalefeti zorlarken, devlet içi çelişkier de gelecek için güç devşirmeye dönüştü. Buna bir de ekonomik kriz eklenince: işler iyice karıştı. HDP operasyonu ile Anti Kürt ile demokratik çizgiyi daraltma hedefi güdülüyor. Artık bu durumun sonrası için de belirsizlikler devam etmektedir. AKP ve MHP iyedeki Kürt bölgesi KObaniye de saldırdı. Doğal olarak Kürtler destek etmek istemeleri de başka bir doğalıktı. Fakat, AKP yönetimi ikili oynuyordu. Aslında KObani olayı pek konuşulmayan önemli kırılmanın da yeri. Çünkü, batının ve diyer güçlerin destekleyip Suriyeye ıraka soktukları örgütlerden biri de IŞİD idi. İşte Kobani direnişiyle birden belirli kesimler Kürtlerin de Suriyede hem de yerel güç olacağını anladı. Tavır deyiştirenler oldu. HDP 1 ekimle konuya dikat çekmeye çalıştı. Türkiyenin Kobani sınırını açmasını istedi. Türkiye yanaşmıyordu. Derken, 6 Ekimde hDp aldığı kararla kitleleri sokakta destekleme eylemine çağırdı. Bu konuda aana akım medya başta olmak üzere yayınlar 1 ve 6 Ekim açıklamarını karıştırıp ortak bir Selahadin Demirtaş provakatif sesleniş oluşturdular. Aslında Ekim olaylarının tırmanmasına Erdoğanın 7 Ekim 14 söylediği “Kobbbani düştü ha düşecek” cümlesi ve başta Diyarbakırda paramilitarislerin harekete geçmesidir.
Başka bir algı operasyonu da şu: sanki öelen 43 kişinin hepsini HDP kesimi öldürtmüş gibi algı yaratıldı. Halbuki ölenlerin 33 kişisi HDP üyesiydi. Bunda dahi oldukça sgandal olyun oynandı. Bu kurguyla sadece HDP üzerinden operasyonlar yapıldı yargılamalar gerçekleşti. Nedense Öldürülen HDP insanların katileri hiç araştırılmadı. Kamuoyu bunun peşine düşmedi. Meclisgte araştırma yapılması istendi. Ret edildi. Tam unutulmuşken, Cuma sabahı 82 kişi yeniden baskınla sorgu için alındı. Elbet bunun kuşkuları mutlaka olacak. Daha şimdiden Avrupadan sesler yükseldi. Nedense Türkiyede birçok muhalefet partisi tepkisini korken, birisinden hala ses gelmedi. Anti Kürt duruşlar hala böylesi koşullarda dahi giderilemiyor gibidir.
K. Kıbrısta mı diye soracaksanız: “umurumdamı dünya”! Saat 6 haberlerini hem TELE 1 hem de SİM ratyorunda birlikte dinliyordum. Sim ratyosu brakın geniş bilgi vermeyi: haberi dahi yapmadı. Buda bizim gerçeğimiz. Sakın birçok ülke demokratlarından gelen tepkinin buradan geleceğini beklemeyin. Burası şöyle diyecek kimi kendine demokrat diyen: “Türkiyenin iç işidir. Bizi ilgilendirmez”!