yaklaşımlarYılmaz ParlanGong çalarken - Yılmaz Parlan
yazarın tüm yazıları:

Gong çalarken – Yılmaz Parlan

Yeniçağ podcastını dinleyin

Gong çaldı ve kuzeyde bir seçim daha yapılıyor. Gongun çalması ile birlikte Pandemi süreci ile yaşanan sıkıntılar da bir anda unutuldu ve her zaman olduğu gibi seçimlere bir loto bir toto gibi bakan insanımız “O kazanacak, bu kazanacak, kim kazanacak” bakış açısıyla her şeyi özellikle de COVİD’den dolayı yaşanan sıkıntı ve mağduriyetleri bir anda unutuverdi!

O kadar ki sokaklar aç insanlarla dolu.

Fakirleştirme politikaları devrede olduğu için tavan yapan açlık ve sefalet unutuldu ve herkes bu küflü sahne de bir kez daha yerini aldı.

Egemenler insanımızı çözmüş görünüyor seçim gongu çalınca her şeyi unutuveriyoruz.

Çatı çöktü, ekonomik ve siyasi çatının çökmesiyle birlikte anketler sandığın ciddi oranda BOYKOT edileceğini gösterirken bu tehlikeyi gören Ankara yarattığı polemiklerle insanları küllüma sandığa yöneltti.

İsterseniz öncesinde söylenenlere bakalım “Bir daha sandığı gitmem, bu ülkede seçim yok, ellerim kırılaydı da vermeyeydim, hepsini gördük” ve liste uzar gider.

Dahası ana muhalefet partisinden düne kadar Akıncı’ya oy vereceğini söyleyen arka arkaya paylaşım yapan bir çok insan nedense son 48 saata girildiğinde yine ayni numaraya başvurdular “Düşündüm de ahlak değerlerimi sorguladığımda doğrusu Tufan” demeye başladılar.

Gerçek ise ne ahlak kaldı ne de tutarlılık. Yaşananlardan ders almayınca toplumsal çöküntüde kaçınılmaz oluyor maalesfef.

Bir defa bu ülkede demokratik seçimin koşulları yoktur. Olmadığı da ayan beyan ortadadır.

İşte Yeni Kıbrıs Partisi bu yüzden geçmişte seçimleri boykot etmiş bu ülkede seçimin koşullarının olmadığını ısrarla söylemiştir yoksa YKP seçimlere karşı değildir sadece bu koşullarda demokratik bir seçim yapmanın olanağı olmadığını söylemekte yaşananlarda bunu doğrulamaktadır.

Nitekim Adayların kendileri bile seçimlere müdahaleden yakınmakta olup ağlaşmaktadırlar.

Serdar Denktaş açık müdahaleler yapıldığını sık sık dile getirmesine rağmen hem ağlarım hem giderim modunda.

Müdahaleler olduğunu söylemesine rağmen Ankara’ya göz kırpanlardan “Kazanırsam ilk ziyaretimi Ankara ve Bakü’ye yapacağım”

Bir başka aday Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı seçimlere direk müdahaleler yapıldığını, Elçiliğin tamamen bir seçim karargahına alenen dönüştürüldüğünü söylemesine rağmen yola devam edenlerden.

Başbakan Tatar’ın aniden Ankara’ya çağrılıp eline tutuşturulan kağıtla Maraşın bir bölümünün açılacağını müjdelerken diğer adaylardan şikayetler de tavan yaptı ve Başbakan Tatarın Lord Place otelde çekilen resimleri “İşte müdahalenin fotoğrafları” denerek gazetelerde ve bir çok sosyal paylaşım sitesinde yer buldu.

Halbuki bu müdahaleler yeni değil ve 1974 yılından beri yapılmaktadır hem de en bariz şekilde hatta fotoğrafa bile ihtiyaç duyulmayacak şekilde.

Örneğin bu ülkeye Cenevre antlaşmasına rağmen yüzbinlerce TC’li nüfusu taşıyıp vatandaş yapmak müdahalenin allahı, anası, tanası değil midir? Fakat nedense kimse bunu dillendirmek istemiyor yapılan şikayetlerde utangaçça yapılıyor örneğin adaylar “Müdahale var” diyorlar ama yetkili makamlarda olmalarına rağmen Elçinin derhal ülkeyi terk etmesini söyleyemiyorlar.

Halbuki söz konusu elçi bunu bir başka ülkede yapmaya kalksa istenmeyen kişi ilan edilip ülkeyi terk etmesi istenecek. O ise basını mahkemeye vermekle tehdit ediyor. Anlayın ne kadar absürd bir durum!

Hatırlanacağı üzere İspanyol diplomat Cuco Kıbrıs’ın kuzeyine gayrı yasal bir şekilde nüfus taşındığını belgelemiş ve İspanya da bir konferans da Avrupalıların gündemine getirmişti o toplantıda Kıbrıs’ı temsilen Sn Akıncı da vardı. Karşısında ise o günkü Türkiye’yi temsilen Başbakan Tayyip Erdoğan ve orda kapışmışlardı.

Daha sonra ise Mustafa Akıncı Cumhurbaşkanı olunca taşıma nüfusun varlığını her nedense unutmuştu!

Bu satırları yazarken ise gündeme Cumhurbaşkanı Akıncı’nın bir televizyon kanalına adaylıktan çekilmesi için “Tehdit edildiği” açıklaması geliyordu. Bunun da daha önce yaşananlardan pek bir farkı yoktu.

Ne kadar çabuk unutuyoruz Dr Derviş Eroğlu da rahmetli Denktaş karşısında adaylıktan geri çekilirken “Peşimde 42 Mit ajanı dolaşıyor” dememiş miydi…

Bu ülkedeki hükümetlerin tümünü de onlar kurup onlar bozmuyor mu? O kadar müdahiller ki onlar istemedikçe koalisyonu bile bozamıyor yüzük atamıyorsunuz. Durum o kadar acıklı yani!

Yani doğru tavır ağlaşıp, şikayet etmek yerine, sokağa inmek, BM’ye Avrupalılar Birliğine çağrı yapmak ve garantörlerimize sorumluluklarını hatırlatmak olmalıydı. Ama ne yapıyoruz hem ağlıyoruz hem gidiyoruz. Pekala yarın sandıktan çıkamazsan ne yapacaksın kime ne şikayet edeceksin ağlaşmanın dışında.

Keza sandıktan çıktın diyelim istediklerini yine yapamayacaksın çünkü oyunu onların koyduğu kurallar çerçevesinde oynamayı kabul ettin bir şekilde istediklerini sana yine kabul ettirecekler ve sonrasında yapacağın şikayetleri de kimse dikkate almayacak.

Kıbrıs sorunu dedikleri şeyin çözülememesi budur işte tutarsızlık ve toplum olarak samimi olmayışımız hatta samimiyetsizlik paçalarımızdan akıyor desem yeridir hatta az biledir.

46 yıldır ayni şeyleri yapıp sonuç almak istiyor garibim.

Ünlü fizikçi Albert Einstein “ayni şeyleri yapıp farklı sonuç alamazsınız diyeli nerdeyse 100 yıl oldu ama biz onu çürütme edasıyla ayni eksende dönüyoruz.

Bir de Boykotçulara yapılan sataşmalar var ki inanın buraya yazmaya elim varmıyor ama siz biliyorsunuz zaten.

Her seçim ayni teraneyi okumaktan da geri kalmıyorlar “Bu sefer kritik, Çok önemli bir süreçten geçiyoruz, Çok kritik, kritik eşikten geçiyoruz ölüm kalım meselesi, onlar da boykotu bu sefer bıraksınlar” gerekçeler uzar gider okuyucuyu sıkmayım.

Ya öyle mi? Hiç bir seçimden ders almayacaksın ve başkasının da ayni suçu işlemesini isteyeceksin yani aslında doğrunun peşinde değilsin sadece kendine suç ortağı arıyorsun…

Yok almayalım kalsın.

Biraz da isterseniz rejimin yetki ekseninde topaç gibi dönen adayları tanıyalım. Tufan Erhürman hoca genelde hukukçu kişiliği ön plana çıkarılıyor ama hukuğu takip ettiği pek söylenemez. Örneğin Türkiye’de ki insan hakları ihlallerine tek bir söz söylediği görülmemiş duyulmamıştır.

Keza burda yapılan müdahalelere de pek bir şey söylediği yok sessiz kalıp sunulan koltuğa oturmak için sırasını bekleyenlerden.

Hatta siz ona rejimin sadık aktörlerinden biride diyebilirsiniz şöyle ki ara bölgede geçmiş yıllarda KTOEÖS başkanı Selma Eylem’in yaptığı konuşmayı rejime yaranmak uğruna söz alıp toptan reddedebilen bir şahsiyet ama güya hukukçu.

Güneye uzunca bir zamandır geçmediğini övünerek söyleyen bir şahsiyet işte Federal çözüm dedikleri şey böylelerine kalmış. Erdoğan’ın emir erlerinden olup son Bilişim yasasını hükümet adına ana muhalefet olarak şürekasıyla kanal kanal gezip savunup anlatanlardan çünkü ana muhalefetin savunduğu bir şeyde toplumsal muhalefeti kırmak daha kolaydır.

Milli konularda Meclisteki partilerle hep kol kola. İsviçrede görüşmeler sürerken hem de en önemli bir konuda ilk kez Türkiye’nin garantörlüğü tartışılırken Meclisteki siyasi partilerle garantörlükten vazgeçemeyeceklerine dair deklarasyona gözü kapalı imza atanlardan rejimin en güvenilir güvenlik halkası olup saraya çıkmak için her yolu mübah bulanlardan. O kadar düştü ki TC medyasına rakibi için “Süs bitkisi” yakıştırması bile yaptı.

Daha çok şey yazabilirim ama inanın internetin sayfaları yetmez.

Serdar Denktaş rahmetli babasının izinde ilkten aday olmayı reddetmiş siyaseti bıraktığını açıklamıştı ama sonrasında bir işaret almış olacak ki Pandemi sonrası aday olanlardan. Rahmetli babasının izinde görünüyor “Kazanırsam ilk ziyaretimi Ankara ve Bakü’ye yapacığım” yani selamı çakıyor istenilen yere!

O da hem ağlayıp hem gidenlerden “Bu ülkede parayla oy satın alınıyor, sürekli müdahale ediliyor.” deyip ağlaşanlardan ama yine de koltuk aşkına aday.

Erhan Arıklı, rejimin Kıbrıs’a ithal ettiği adaylardan her fırsatta “Ölürüm Türkiyem” şarkısını dile getirenlerden.

Sürekli rkçı söylemleri ile ön plana çıkıyor. Son Maraş olayını alkışlayıp şürekasıyla sahilde gövde gösteri yapanlardan Kıbrıslıları her fırsatta uslubuyla tehdit edebiliyor.

Kudret Özersay Maraş’ın BM kararına rağmen açılmasını savunup Federasyona açık tavır koyanlardan. Türkiye’nin güvenilir emir subaylarından. Diplomatların bile kuzeye geçişine posta koyup engelleyip orada çalışacak işçiler için binbir zorluk çıkarıp “Gidin de dönmeyin” diyenlerden. Toplumdan Federasyonu görüşmemek için yetki istiyor varın ötesini de siz düşünün.

Ersin Tatar kendini saklamıyor partisi 46 yıldır Türkiye’nin emrinde uçak gönderildi mi atlayıp gidiyor garibim.

İşte sizin oy vermek için yanıp tutuştuğunuz adaylar!

Ankara’ya dönersek Başkomutan Başkan Erdoğan için aslında kimin kazanacağı göründüğü kadar pek o kadar önemli değil yani itiraz ediyor gibi yapıyorsa da biraz da herkesi hareketlendirip, kızıştırıp sandığa götürmeyi amaçlıyor çünkü kim kazanırsa kazanısın rejimim 46 yıldır burda yaptıklarını onaylamış oluyorsunuz.

Sonuçta uçağı gönderdikleri zaman kimse gitmemezlik etmiyor. Bunu ben değil arşivler söylüyor.

Baba Denktaş “Bu topraklarda Türkiye’nin istemediği hiçbir aday seçim kazanamaz” dememiş miydi? Ve kendisinin üzerine çarpı konulduğunu gördüğünde o “Çok kritik” anlarda aday olmayıp siyaseti bırakmamış mıydı?

Üstelik o dönemlerde nüfus yapısı daha pek bozulmamıştı. Sonrasında ise CTP’nin muhaceret yasalarında yaptığı değişikliklerle yüz binlercesi adaya akın etti. Şuan da 200 bine yakın seçmenin yarıdan fazlasını onlar oluşturuyor desek abartı olmaz.

Bu kadar şeyden sonra hala kazanma iddiasında mısınız?

Sesinizi duyar gibiyim “Evet bu sefer olacak” ha demek ki hep bir şeyler eksik ve yanlıştı ki her seferinde olmuyor!

Sevgili okurlar burada görmemiz gereken şey rejimin her şeyi ama her şeyi nüfusu ile birlikte teslim aldığıdır. Onları ayni şeyleri yaparak yenemezsiniz. Keza kazansanız da onların çizdiği çerçevenin dışına pek çıkamazsınız. Biliyorum ünlü fizikçi Albert Einstein’nin teorisini çürütmeye çalışıyorsunuz ama olmuyor işte.

Öncelikle gerçekle yüzleşmek zorundasınız.

İlla ki rejimi alt etmek istiyorsanız gücü güçle dengelemenin politikalarını hayata geçirmek onun yollarını bulmak dünyadaki güç merkezlerini harekete geçirmek zorundasınız bunu yapamadığımız sürece inanın onları yerinden milim oynatamazsınız sadece verilen talimatları uygulamak zorunda kalıp günün sonunda karşı tarafı 46 yılda olduğu gibi suçlamaya devam edersiniz.

Gücü güçle dengeleme politikalarını YKP’den sonra sivil toplumdan hayata geçiren Sendikalarımızdır özellikle de iki Öğretmen sendikası (KTÖS – KTOEÖS) kendilerini buradan selamlıyorum.

Bu vesile ile sendikalar Şubat ayında Brüksel’i ziyaret etmişler ve Meclisteki siyasi partilerin yapmadığını yapamadığını yapmışlardır. Kendilerine toplum adına çok teşekkür ediyorum.

Çatı çökmüştür COVID 19’un yarattığı tahribatın altından bugüne dek uygulanan politikalarla kalkmak mümkün değildir.

Ekonomik çatı da siyasi yapıda çökmüştür.

Federal çözüme ulaşmak Avrupalılar Birliği ailesine katılmak zorundayız yoktur bunun başka bir çaresi…

Bana gelince tabi ki BOYKOT…

Boykot güzeldir en azından vicdanızın sesidir rahatsız olanlar ayrı yatsın…

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin