yaklaşımlarÖzkan YıkıcıYorumlama yapılırken, eksik bilgilenme olunca ne mi olur? – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Yorumlama yapılırken, eksik bilgilenme olunca ne mi olur? – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

İlgili makaleyi yazmamı Cumartesi gecesi TELE 1  prokramındaki önemli anlatılar neden oldu. Rusya ile yazılarını sevrek okudğum Hakan Aksayın yönetiği ve yine dış politika yazılarını dikkatli takip etmekte olduğum Hakan Güneşin yorumlarıyla yaşadım. Gerçekten dünya gelişmelrini ve Özellikle Rusya eksenli tutumları H. Güneş benim yorumuma yakın değerlendirmelerle vurguladı. Dahası, ben bazı kendimce eksik olduğum bilgileri de beleğime kattım. Ancak, K. Kıbrıs konusunda da Hakan Güneş önemli yorumlar yaptı. Belli ki dünyaya bakışının etkisi Kıbrıs konusunda da resmi algılar dışında daha bilimsel yaklaşımı öncelikle tutumunda yansıttı. Fakat belli ki hep Kıbrısla alakalı buradaki bilgi aktaran kesimlerin kendielrini oto sansürleme tutumu Hakana da bilgi aktarırken yaşandı. Bu durum bazı noktaları eksik brakma veya başka kendince yorum katarak tamamlama düşüncesini de geliştirdiğine tanık oldum. Olay, Hakanı eleştirmek deyil, klasik Kıbrıslı bilimcilik kaçış resmiyetinin yeniden karşıma gelmesidir. Unutmayın; Kıbrıs emperyalist oynunda önemli yer alan Kliridisi yine buradaki bazıları aklayıp başka bir Kliridis ile sundular.****

Son K. Kıbrıs saray seçiminde gerçekten Türkiye olanaklar ve yasal koşullar çerçevesinde bilinenin aksi konuşulmaya ve anlaşıllmaya uğraşanlar da oldu. Önemli yazıalr da yazıldı. Üstelik direk Erdoğanın müdahalesi ve seçtiği simgesel işbirlikçi kişinin durumu, bu konuda epey kuşku ve soru yarattığı da kesin. Yine, klasik sosyalist ve ulusalcı devletçi farklılığını da ortaya serdi. Örneğin, Ulusal devletçiler resmen başta İngiltere ve sonradan Amerikan işbirlikçi Dentaşın olduğunu ve Kemalistleri dahi vurdurduğu bilinmesine karşın, Türkiyedeki Ulusal Kemalist devletcielrin Denktaaşcı ekseniyle bakmalarına tanık olduk. Öyle ki görünürde Türkiyede direk AKp karşıtı olurken, Kıbrıstaki seçim müdahalesine bizat onlar da Ersin Tatarın desteklediklerine ibretle tanık olduk. Bu konuda geçmiş yazılarımda zaten deyindim.

Sosyalist kesim ve bazı demokratk aydınlar ise konuyu anlayarak ve siyasal bakış olarak AKP gerçeği ile elde etikleri bilgilerle olaya yaklaşmaya başladılar. Fakat, tam bu konuda, K. Kıbrısta, özellikle işbirlikçilikle yandaşlarının da koltuğa oturma beklentileri nedeniyle olayı salt normal K. Kıbrısmış gibi anlatıp içselik ve müdahalenin bazı yönlerini vurgulayarak bilgi isteyen Türkiyeli gazeteci ve bilimciye yanıtlar verdiler. Bazılarını da uyarınca: “zamanı deyil, zaten siz beyenmnezsiniz” gibi klasik kaçış tutumları geliştirdiler. Böylelikle, oluşan canlı iletişim koşulları tam da verimli artışa döüşecek duruma sokulamadı. Bu konuda bazı gerçekten iyi sorgulayan aydınlara da eksik bilgiyle veya özü anlatma yerine ilerde belki koltuk beyin arkasıyla olay içselleştirilip anlatıldı. Nitekim; Hakan Güneş de açıkça bazı kaybetmenin veya Tatarın kazanmasında saydığı bazı eksiklikler temel deyildir. Sadece yan etken. Çünkü, Erdoğanı bilen, Türkiyenin K. Kıbrıstaki ahtapot sarmalındaki örgütlenmesine bakanlar, bu seçimi Akıncıya brakmayacakları belliydi. Zaten, ben her yazımda “eğer kazanırsa” derken, Akıncının da aslında Türkiyeleşmeye aday olup da Türkiyedeki Erdoğan rejiminin onu düşmanlaştırdığını yazdım.

Genellikle K. Kıbrıs hep sanki bağımsızmış gibi ele alınma önemli başlangıç yanılgısını oluşturur. Üstelik, kulanınca kavramsal olarak yanlış denilen sömürge, işkal, ilhak ve buna benzer kavramlar, birden silikleştirilip, normal hal gibi aktarma oluşur. Çünkü, Fikret Hocanın da birkaç defa dediği gibi “sömürgecilik öylesine kültürüyle yerleşir ki sömürgeciliği sömürenler savunur hale getirilir. Normal olmuş gibi davranılır” özetlemektedir. Oysa, dış politik genel millileştirme veya devletleştirme sonucu, örneğin artık Kuzey Kıbrıs için tabulaştırılan anormalikler, şimdi aynisi Kuzey Suriyede yaşanmaktadır. Hat ta idlipte Cihatistan örneği de desteklenmektedir. Gayet doğal şekilde idlip pazarlığı ile Cihatcıların orda kalıcılaşmasına ve Suriye resmi güçlerin girmesine direk Türkiye engel olmaktadır. Öylesi normalleşti ki sanki Suriye toprağı deyil de Türkiyenin orada kalıcılaşması veya Kürt coğrafyasından toprak alma pazarlığına yönelindi. Halbuki idlip veya Afrin gibi Türkiye ordusunun elinde olan yerde yeni işbirlikçilerle orada başka bir cihatçı rejim yapılandırılmaktadır. Türkiyede bu konuda tartışma yok. Oysa, ayni politikayı milli eksen dışında olan ülkeler yapsa, “uluslararası hukuk, Cenevre anlaşmaları, sömürgeciliğe karşı olma” tutumları hemen duyulur. Karabağ ile K. Kıbrıs kıyası veya Kuzey Suriyede ÖSO denetimli kurumsallaştırma hamleleri hepsi benzer olsa da, milli çıkar adına oldukça farklı tutumlar oluşmaktadır.******

Hakanın sözleri dedik de birden genel politik paradoksa daldık. Halbuki Hakan Güneş resmen Kıbrıstaki veya oradaki arkadaşların dediği biçimdeki kaybedilen seçim gerekçeleri, kurumsallaştırılan K. Kıbrıs sonucudur. İsgele ve Mağusanın Varosi veya Maraş bölgeleri hep seçimlerin rüzgarını deyiştirme amaçlı planlandı. Her seçimde bu ders yaşanır. Yapılan müdahaleler ve son gece operasyonları Karpaz, Maraş ve surlar içi bölgelerinde her seçim yaşanır. Herkes bilir de zaten Cumartesi olup Pazar geesi seçimin bitmesiyle de bellekler onutur. Bunlar her dönem oldu. Bu defa daha net Türkiye medyası ve sarayı direk hem de tehtitlerle konuya girdi. İlk deyildir. Bir zamanlar örneğin Müntaz Soysal da Denktaş lehine TC medyasından mesajlar çakmadı mı? Kopuk kopuk ve sınırlı zamanla, kısıtlı bilgiler ve bilgi verenlerin de oto sansürleme yapma sonucu, saman aleviyle çıkıp söndürülür haldedir. Üstelik Ersin Tatarla alakalı Sol Haberdeki Orhan Gökdemirin makalesi de Erdoğanın nasıl işbirlikçi istediğinin de mesajıydı. Ama, cihalet, algı ve çıkar birleşince, bunlar hep önemsizleşir.

Şunu ekleyelim: aslında 74 öncesi şu anda Türkiyenin kontrolunda olan Kuzey Kıbrısın nifusunun 3.1  dan daha azı Türktü. Üstelik de dağınık. 74 sonrası ele geçirilen bu coğrafyaya güneyden getirilen nifus dahi yine güneye göç eden Rumların yarısı sayısına gelmedi. Türkiyeden taşınan nifus ile bu bölge dolduruldu. Son yapılan Türkiye ve Kıbrıs Cumhuriyeti  AB seçimleri oy kulanma rakamlarıyla Türkiye seçimlerinde oy kulanma hakkı, Kıbrıs cumhuriyetindekinden Y.15 daha fazlaydı. Yukarda saydığım coğrafyaları da incelerseniz, deyişik yanıtlar alırsınız. Yalnız, salt Türkiyeli demeyin: Karpaz yöresindeki Yeni Erenköyde Tatar Y.72 cıvarında oy aldı. Bu koşullar bize oluşturulan Kuzey Kıbrıs gerçeğinin basit tablolarıdır. Ama, başta Türkiyeli aydınlara veya öteki ülkedeki ilericilere bilgi veren buradaki vekilinden akademisyenine resmi politikayı savunmanın dışına çıkamıyor. Daha doğrusu çıkmıyor. Hat ta buradaki gerçekleri söyleyince, bazen işbirlikçi sağdan önce onlar saldırır. Tıpkı Türkiyede Erdoğanı başka ülkeler doğru eleştirse dahi Kılıçtaroğlunun şahlanması gibi. Devleti savunma ve milli çıkarlar türküsü çok güzel okunur.***

Özetlediğim bu gerçekler ışığında, öteki konularda gayet iyi yorum yapan Hakan Güneşin, buradaki kaynakların bazı noktaları kaçırıp açıklamamaları nedeniyle bazen normal ülke gibi eleştiri yapmasını da doğal karşılıyorum. Onun için galiba biraz da aynada kendimize bakalım. Böylesi nadir olan koşullarda Türkiye aydınalrıyla bilgilendirme yapılamıyorsa, sonra dönüp Türkiye sosyalistleri de suçlamak, bir anlamda utanmazlıktır.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin