İnsan hakları bilgirgesinin kabullenmesinin üzerinden 72 yıl geçti. Düşünecek olursanız, uzun bir zaman dilimidir. Daha başlangıçtan beridir ilan edilen ilgili belge,yetersiz ve sulandırılmış gibi önemli eleştiriler alıyordu. Uzlaşma adına yapılan ve zamanında kabullenmeyen bildirge için şu savunma da karşılık buluyor: yetersizdir, ama yine de ulaşılması gereken bir yasal ilkeler kuralı konulup kabullenilmesi de önemli amacı oluşturması açısından dikate alınmalıdır. Artık, ulaşılacak bir hedef oluştu.
Bu belgenin üzerinden geçen onca zamanı da anlatacak, ufak bilgilerle bir makaleyi de ben yazacam. 72 yıllık tarih ile günümüz günce ikileminde nerede olduğumuzun gerçeğine sizi yoracam.****
Şanpiyonlar ligi maçı Başak Şehir ile Paris Sencermen arasında yapılıyordu. Dördüncü hakem Veboya zenci dedi. Başak şehir ile Fransız takımı sahadan çekilip hakemin görevden alınması için ortak tavır koydular. Türkiye medyası ve bizim bazı çevreler hemen olaya sarıldılar. Irkçılıklar da bol bol suçlamalar yapıldı. Halbuki Diyarbakırın Amet Spor ve benzer takımlara karşı Türkiyede hem de seyiriciyle tezahüratlarla söylenenler de yaşanıyor. Bunları eleştirmek yerine de lehlerine karar vermeler de oluyor. Kimse sırf Kürt nedeniyle yapılan bu tutumları ne ırkçılık diye eleştiriyor nede düzeltilmesi adına fedrasyondan politikaya tavır alıyor….
Türkiyede hafta sonları da sokağa çıkma yasağı uygulanıyor. Bir tutum ilginç gelmeye başladı: Alkolli işki satan marketler uyarılıp kapatılıyor. Yine Türkiyede Kılıçtaroğlu kendinin ve çocuklarının telefonlarının dinlendiğini söyledi. Süleyman Soylu bunu ret ederken sarfetiği sözler le “Devlet sapıklıklığı” ifadesiyle bunu ret ediyordu. Devletin böyle sapıklık yapmayacağını söyledi. Ardından HDP sözcülerinden Saruhan Uluç, HDP binasından bulunnan dinlene bölcekelrini gösterip, “bunu hangi sapıkların” yaptıklarını sordu….. Daha bu unutulmadan 18 yaşın altındaki kesimin Gökkuşağı renke-klerini kulanamayacakları açıklaması geldi. Bir anlamda cinsiyet karşıtı nefretliydi. Buda fazla ses getirmeden geçildi.****
Tüm bunlar Türkiyede Yeni Türkiye sinyalini işaret ederken, elbet son dönemlerdeki Direk K. Kıbrıs müdahale örnekleri de meyveleşip dallarda oluşuyordu. En son örnek kurulan hükümet ti!Öylesine bir hükümet ki eleştirmek istersen ne ararsan bulursun. Makam dağıtımından, istifa eden vekil desteğine de her yana çekeceğin önemli renkerle donatılarak başlandı. İçteki makamcıları yerinden oynatmalardan tutun dün “girmem” diyenlerin koltukta oluş gerçekleriyle Türkiyenin uğraşıyla resmen silik ve acimilik denecek, ancak, direk Türkiye hamleleriyle oluşan yönetimle yeni bir kavşak hamlesi yapıldı.*****
Yukardaki birkaç olayı daha derine daldırtmadan, önemli ek bir bilgiyle konuyu sürdürecem: bize sık sık kavramlar karıştırılır. Irkçılık da bunlardan birisi. Hem kavram içeriği, hem de pratikte ırkçılığı savunma normalleşme karışıklığında bulunuyoruz. Sanki, ırkçılık denilince, renkler üzerinden veya karşıtımızın bizce bakışıyla ırkçılığı anlamamız sağlandı. Yukarda da belirtim: renk nedeniyle Veboya zenci denmesi ırkçılık diye tutum alındı. Doğru hareket. Fakat, ırkçılık sadece batıda yoğunlaşan siyah beyaz veya Avrupalı Afrikalı eksenli deyildir. Ayni şekilde milliyetçilikle etnik eksende de ırkçılık gelişir. Kıbrısta biz bunu yaşıyoruz. Birçok ülkede önemli sayıda etnik kesim ezen ulus baskısıyla ırkçılıkla suçlanıyorlar. Dilerini dahi kulanmalarına yasak getiriliyor. Yine din kulanılarak ayni ırkçılık yapılıyor: Gavurculuk veya siyonizim ve nice dinsel veya mezhepsel farklılık ırksalaştırıp faşizmin kulanım düşüncesine katılıyor. Yetmedi, cinsel farklılık da yayılarak renklere dek indirgeniyor. Son Türkiye Gökkuşağı yasağı bunun bir ifadesidir. Buna benzer nice farklılığın ırksalaşıp tek din ve etnik kimlikle ırksalaşmasıyla faşizim de kitlesel destek bulma alanı haline geliyor.******
Gelelim bizim hükümet son hikayesine. Öylesine gelişmelerle kuruldu ki, müdahalelerle öylesine silikleştirildi ki net ifadeyle herkese şu anlatıldı: Türkiyenin buradaki varlığının koşulları denmesi gerekiyor. Örneğin ikidebir bazıları hukuk veya yasa diyor. Siz hangi yasayı çıkarırsanız çıkarın, son gelişmelerle birlikte, seçimlerden tutun parti içi işleyişe dek yasanın yetki karşısındaki önemsizliğini yaşayarak yaşatıldı. Buna uygun basit ama herkesin bildiği kazandım diyip de kazandıran UBP dahi müdahalelerle kurultayını yapamayan, adayları çektirilip, istenen ve silikliği ile otoriterlik meraklı Sanerin başbakan yapılma öyküsünü seyrederek dinledik. Tabi anlamak isterseydik! Yasa çıkarılıp istifa transferleri engelenmesinin de nasıl delinip anlansızlaştığı da yaşandı. Kurdurtulup şişirilen, faket gerekeni yapamadığı için de patlatılan balon siyasal parti yeni örneğini de yaşadık. Kutret hazretleri konusunda ben yine yanılmamanın haklılığı, fakat kimse hala bunu anlamama duruşunda olma sonucuyla yüzleştim.
Tüm bu çirkinlikler olurken, kitlesel tanımlama ile davranış şekilerine dikat etmeyenler, şu noktayı da kaçırıorlar: önemli bir kesim hükümet kurulma konusuna dyeil de kurulduğu için Türkiyeden gelecek parayla alacaklarını veya acıdır “maaşlarının” ödeneceği tuhaf sevince de girenler epey fazladır…. Dahası mı: dün “girmem” diye direnip “kahramanlaştırdığımız” kişilerin, birinin koltuk aşkına ötekinin de “hükümetsiz kalınmasın” laflarıyla nasıl birden teslim oluşlarını da yaşadık. Yetmedi: acemilik gibi gelecek atamalar da yapıldı: ayni makamda brakılma yerine başka makama konularak darmadağınlık yaşandı. Hele şu cümle artık iğrençliğin de ötesine gelinmenin kanıtı: “herkese fırsat eşitlikle davranılacak”! Oysa daha seçimler döneminde Beşyüz kişi işe alınırken hanedanlık kuralının ne güzell işlediğine da tanık olduk. Üstelik, yasa çıkarılıp da engel konulmasına rağmen.
Maliye makamcısının görevden göreve kaçırılırken, ilgili makama kendinin de beklenmemesine rağmen gelişiyle Dursun bey de elbet konuşuldu. Hele boşalan Kutret hazretin makamları yerine atananlar da konuşulma derecesindeki seçkilerdi. Dün Şansal davasıyla kaybeden, yurttaşlık vermedeki sgandaları ve nice başka durumlar nedeniyle anılan Evren efendi, yeniden içişleri makamına döndü. Makamdayken en iannılmazlıkları yapan efendi de Dışişleri makamına epey zaman sonra koltuğa “merhaba” dedi. Oysa, Holandada anlaşmaya gidip imzada kaybolmasıyla Kıbrıstaki AB giriş dönemindeki braktığı enkaz hala sürüyor. Tabi havıza balıklığımıza inananlar da yanılmadılar. Çünkü unutulup iş sadece Rumlara veriştirmeyle probaganda ırkçılığına yönelindi. Yine Tahsin hazretlerinin katrolama döneminde sırf katrolanmasın diye müracatı kaybedilerek katrolanmayan memur hikayesi de yazıldı. Ama, Tahsin de gelen yardımlardan dahi sırf Rum olmasıyla vergi alma pişkinliği unutulmadı ki yeniden ayni koltuğa oturdu.
Kısaca, cümleler çok konu anlatır. Sorun. Bu yanlışları düzeltmek isteyenler ne yapıyor? Bir de Türkiye nedense onca gerçeğine karşın da görmezden geliniyor. Sahi: sakın Arıklı koltuğunu ve eskiden yaptıklarını da unutmayın. Mühürsüz etler, Kırgısiztan ve dağlara kılıçla çıkma masaları çok tatlıdır.