Konulara dalmadan bir anımsatmaya dokunacam: Erdoğan Baküde. Ne alakası mı var: Hani K. Kıbrısta kükreyen sevinç mesajlardan birisi de Tatarın da Erdoğan la birlikte Azarbaycana gideceği söyleniyordu. Coşkulu mahşetler atıldıydı! Şimdi ne oldu: Ha. Şu Kırgıziorpilci, kayırmacı, ganimetci dönüp “hakındır” savunmassına da pişkince girer. Her koltuk yönetimin bir başkadır renki. Ama Kırmızı Beyaz ile anavatan ibaresi eksik olmuyor. Şuda kanıtsandı, müdahale ile koltuklar belirlenir, Vetoya uğrayanlar da gayet sesizce olanı kabulenir. Sonrası mı: gayet çağdaş demokratik şeklimizle de övünmede harmanlar dolusu yer aranır.****
Gayet renkli ama boyananı başka olan hükümetimiz de kuruldu! Vetolar, kurultay geçiştirmesi, transferlerin gözün içine sokulması vve tüm olanlara karşın ötekilerin, yapnanın adını koymama kaçışıyla da konu tamamlanmaktadır. Ama,görüşmelerde postacıya varan ortak yetki istenir. Koltukların üstündekilere yetki isetme cesareti olmayanlar,kendi kurumlarının yönetimini talep etmeyenler,yetkilerin birer birer koordinasyon veya direk Ankaraya gitmesine ses çıkarmayanlar,Kıbrıs görüşmlerinde postacısına dek kararda yetki istiyor. Dönüp “rum her şeyi istiyor” diyecek savunuyla da haklılık yüceltiliyor.
Unutmadan:Kıbrıstaki gelinen sonuçta direk Garantörlerin rol aldığı, imzaladıkları belgeyi çiğneyen bu ülkelere hala fiyli garanti verilmesini de savunuluyor. Hem de uygulanmayan garantörlüğüm garangörüne. Zaten, adı çok ama içeriği hiç söylenmeyen Garantörlük de böylesine siyasal pandemi halinde oynanıyor.****
Bol bol savunma yaplıp haklar denilir. Haklar,konulan kurallarla,yapılan yasalarla şekillenir. Bunlara ulaşma hedefi konulur. Beyenmiyorsan,deyiştirelim denilir. Bir de bunun tersi vardır. Siz yeri geldiğinde bu belgeleri de kabullenmezsiniz. Ama dönüğ ardından yasal haklarımız deyip de talepler yaparsınız, krizler çıkarıp güç denemesi yaparsınız. Sanırım bunun en net kanıtı son yaşanan deniz sorunudur. Hem uluslar arası belgeyi kabullenmeyip, hem adaları dışta brakmak istenir, üstüne de bu hukuktan doğan haklarımız denilir. Bunu da devletçi görüş, bilgisizlik ve çıkar uğruna kabulenmeye haazır kitlelerle de savunursunuz. Deniz anlaşma belgesinin okunmasına dahi karşı çıkarsınız. Bunlar hep yaşanıyor ve yaşanacaktır.
Şu tatlı savunu de mükemmel: haklıyız, ama anlatamıyoruz. Daha çok geriden başladığınızın da farkında dyeilsiniz. Kendi kurgunuzla münhasır ile kıta sahanlığını dahi karıştırırken, üstüne Mavi vatan gibi bir de kuram koyup strateji ile ötekilerini yok sayıp milli savunuya girersiniz. Ozaman da ne yasallık ne belgeler nede hak hukuk kalır. Güç denklemi üzerinden planlar veya güç yoluyla krizle hamleler başlar.****
Birkaç söz de Amerikadan: son gelen haberlere göre Trump giderayak Senatonun kabullendiği 12 madelik Türkiye kararının beş ilkesini uygulayacağına imza atacaak. Hemen olay hızla gündeme sokuldu. Trump üzerinden epey laf edildi. Erdoğana oyun oynadığına dek yorumlar yapıldı. Oysa,konu basit: Trump zaten senatonun kabullenen ilkelerini en azından beşini uygulamak zorundadır. Baydına braktığı zaman belki hepsini de yürürlüğe koyacak. Üstelik en önemlilerini de seçme olasılığı var. Trump hem Senato kararını imzalayarak bir anlamda yasaya uyacak,hem de Baydına seçme şansı brakmayaraak, Erdoğanı en iyi rahatlayacak kesimleri yürülüğe koyacak. Budenli basit ilişkiyi dahi pek okuyan olmadı. Çünkü karşıt ve algı kısgacında tarafsal yorum ağırlığı mevcut.
Ab konusunu başka yazıya brakıyorum. Sadece, belli ki Baydınla devletlerden kurumsal ilişki yönüne ağırlık kayışı olabilme şansı nedeniyle Avrupalılar hem kendi çelişkilerini öteleme hem de Amerikayla birlikte davranarak Nato gibi örgütleri daha güçlü hale getirme öngörüleri oluşduyundadır.
Kısaca,her savunulan gerçek deyildir. Günümüzde öyle yanlışlar savunuluyor ki yasaları yok belgeleri sildirtme noktasına geliniyor. Maraş bunun son örneğidir. Hele de seçilen birokratik siyasal figürlerle, silikleşen yönetme biçimiyle ipler iyice Ankaranın elinde Yeni Osmanlı oynuna konuluyor. Aklımız başında düşünmek daha ilk adımla önemlidir. Haklıyız ve anlatamıoyoruzu demokratik ilkelerle düşündüğümüzde haksızlıklar karşımıza gelir. Sistem şimdilik lehine olanları kabulenir. Cenevreden mülkiyete birçok hukuk ilkesi direk çiğnetildi. Bunların ismi dahi söylenmez. Kriz dönemli yetki mutlaklığı da faşizme dek bizi taşır. Sömürgelerde olup sömürgeciliğin devamıyla savunmak kimseyi ne bağımsızlığa nede demokraasiuye getirir. Bunu hala anlama yerine daha fazla uzaklaşarak kanıtlanıyor.