Cenevre deneme zirvesinden de zırvalıklar dizisi çıktı. Sonuç mu: malum! Deyişen bir şey yok. Klasik bildik sonuç tartışşmaları da hemen başladı. Kimi abartılı kahraman olurken, kimisi de çizilen çenberde “muhalefet” yapma peşinde. Deyişmeyen gerçek, Cenevrede de bir şey olmamasıdır. Sürpriz yok. Sadece fırsatla hamlelerin yeni koşullarda deyerlendirme dönemine girildi.
Cenevre yolculuğu, tüm koşulların aksi, yaratılmak istenen sahte binanın aniden çamurdan çöküşünü Özellikle yaşanan deyil de algı ikilemiyle aldatılmanın hoşluğu tehlikesine de deyindim. Siyasal duruş olarak “masadan kaçırma, kaçmama” ikilemliğin yanlış olup gerçekleri örtüğüne de yeri geldikçe deyindim. Tüm bunlar, Cenevrede olacaklar malumken, ayni yanlışla deyrlendirmememiz için çabalardı. Ama, olmadı. Deyişen tek şey, Daha teslimci Ersin ile sazı deyil öteki eliyle de darbuka çalmayan Çavuşoğlu figürüne şayit olduk.
Özetlediğim konuları son yazılarımda işlerken boşuna dyeildi. Hem yaşanılarak gelinen koşullar hem de öngörü tesbitlerimin uyarıcı öneminden kaynaklanmaktaydı. Nitekim, hala “muhalefet” neden bize de önerileri göstermedi sorusunu sorarken, aklımda hep Ersin bilse nasıl aktarırdı sorusuyla şenleniyordu. Belli ki Ersin Tatar da bilmiyordu. Zaten, Türkiyenin yönetimi Ersin için girdiği çabalarla onu seçtirmesi boşuna deyildi. Çavuşoğlu zaten aAkıncı döneminden de eline sazı aldı. Ozaman, bazı barışçıllar Akıncıyı tutuğu veya sırf moral için o dönemi “başarılı” ilan etikleri anımsatması da günümüzün tekrarını hatırlatıyordu. Hala, K. Kıbrıslı parlementer muhalefet siaysetcileri konuyu hükümetle sınırlıyor. Herkes, Türkiye gerçeğini bilirken, son hanmlelerin de direk Ankaara kaynaklı olduğu tartışılmazken, Ersinle sınırlı eleştiriler adeta yanlış algılaşmanın esirliğidir. Nitekim, görüşmelere de giderken, masadan kaçma ve suçlu çıkma gibi soyut kavramlarla, Ersin bey sınırıyla kuşkular anlatılıyordu. Nedense Son dönemde Kıbrıs göbilgisizce yapmadı. Üstelik Ersin Tatarın ne kadar etkisiz ve nasıl seçildiğini de bilmiyor deyildi. Fakat, imaj olarak Tatar hem kendini toplunm lideri olarak kabullendirdi, hem de iyice ipleri ankaraya devreti. Sonrası mı: Tufan gibi krevatı takıp sadece hükümetin bilgi vermemesi eleştirisiyle Cenevre konuşması kaldı. Bir de şu görüldü: gerçekten interpolu epey makamcımız var. Jet sgaandalı, yurtaş verme karmaşacı, sit alanlarını kiralayan hükümet üyelerimizle epey şanımız olacaktır. Bir zamanlar İnanl Batu zamanında çalışan TC birokratı dedi ki “hepsinin elimizde dosyası var. Kolay kolay hamle yapamazlar”. Bu tip konuşmalar her dönemde uyarı olarak diyaloklarda geçirildi.
Tekrar edelim: K. Kıbrısı konuşurken, mutlaka türkiyeyi iyi bilmemiz şart. Türkiye K. Kıbrıs ilişki gelişimini iyi okumak şart. Son Cenevre görüşmelerinde direk rol alan Türkiyeye rağmen, orada konunun nedenli gündem olduğu da ortada. Türkiye önemli dış politikalarına oldukça sansür koydu. Hat ta Kemalist itihatcıların Ersin Tatarın seçimesini alkışladığı da daha dün yaşandı. Şimdi, tüm bu toplamla, Cenevrede sürpriz olduğunu söylemek mümkün mü?rüşmelrinde olanlar, K. Kıbrıstaki artan defakto deyişim ile teslimiyet devirleri deyil de hep masadan kaçmak veya hükümetin yaptığı çenberine konuları sıkıştırılmakla yetiniliyor.
Tekrar edecem: 74 sonraı geliştirilen yapı, Seksenler dönemi yapılan görüşmelerde Federasyon görüşülmüyordu. Hep kandırmaca olarak öne çıkarılıyordu. Giderek yerleşen nifusun geleceği, mülkiyet durumları gibi konular la toprak ayarları öne çıkıyordu. Sonradan bunlar da ikincilleşti. Son dönemde onca şaşalara karşın hem Türkiye etkinlikleri artırıldı, devretmeler her yönüyle aAnkaralaştırıldı. Ama, hala normalmışlık ile federaasyon ikilemiyle klişecilik yapıldı. Akıncı döneminde görüldü ki Ankara direk yetkileri eline geçirip, somut olarak görüşmelere katılarak da yanlışlıkla bir şey olmamasının da garantisini sağladı. Ersin de seçtirilirken, tam işbirlikçilik ilkesiyle gerçekleştirildi. Hele de diliyle neyin nenrede kulanılacağı zafiyetleri dahi olması sorun görülmedi. Ersin de seçilmek için dergahlarda zikir çekerken, camilerdeki namaz kılma hamlelerinin de nasıl konuşulduğu herhalde akıldadır. Sonra tutup, Cenevrede Tatarın hem de Çavuşoğlunun olduğu yerde sözünün geçeceği veya bilgi vereceğini beklemek gibi tuhaf yanılgıya da düşüldü.
Bir Kıbrıs görüşmelri dönemi daha geçti. Guteres biraz dirençli konuştu. Fakat şu eksikliği pek kabullenmem: Guteres hem de aaçık açık görüşler havada uçuşurken, bu görüşmeyi yapma girişimini yeniden yaşadık. Yeşedık da ayni yanlışla, olanları deyil de herkes zevahiri kurtarmaya çalışıyor. İkinci defa tekrarlanan gerçek ise resmen Dışişleri bakanı mevlut Çavuşoğlunun sazı eline alıp basın toplantısına dek elinden düşürmemesidir. Neden mi sürpriz yok: kısaca özetleyelim.
Benim gibi düşünen birkaç kişi daha Ceneevre yolu taşlandırılırken, belirli uyarılarla birilerini uyarmaya çalıştık. Ben boşuna, Ersin Tatarın nasıl sçeildiğini, Türkiyenin son müdahaleleriyle UBP dahi nasıl hiçeleştiğini boşuna anımsatmadıydım. Yine, son yazılarımda Annan planı temelinde sön ddönemin gelişmelerini hatırlatıp, nasıl bazı önemli konuların gözden kaçırılıp, banbaşka sonuçla avutulduğumuzu akla getirmedim! Yine ısrarla Türkiye gelişmelerini yazdım. Birileri hep zamanı veya yeri olmadığı eleştirielrine rağmen, bu konuyu hep önde tutum. Ayrıca, son Türkiye K. Kıbrısa müdahalelerini, yeniden şekillendirme ve yetkileri Fuat beye eline verilişini de deyinerek akla taşıdım. Arada, görüşmelerle gelinen Kıbrıs noktalarını da ekledim. Hepsini eklerken, günümüz için de dikatler çekildi.