Nisan ayı iyice ısınmaya başladı. Ama, şunu da beraberinde taşıyor: ısının havaya rağmen, puslu görünüm ile toz kuşatılmışlığı, anormalleşip normal gibi akan günlerden geçmekte olduğumuz da kesin. Bu iklimsel “çeşitleme” yanında krizlerle de yaşamaya devam ediyoruz. Bir anlamda alıştırıldık. Öyle alıştırıldık ki sistemin farklılıklarıyla algı yaklaşımları da yerleşti. Yasakların kesime göre oluşu, yasak kararlarını alan Ama, ekonomik krizlerin deyişik direk etkilerinin kangrenleşmesşi, pandemi sağlık Korona krizinin yaşamın güncel akışına önemli kelepçe vurması, ister istemez konulara yaklaşımı etkiledi. Dahası, oluşan belirsizlikler korkuyla da özdeşleşince, insanların bazı konulara duyarsızlaşmasını artırırken, egemen siyasetin de bazı hamleleri eşikten geçirip uygulamasına koşul yarattı. Nitekim, enson 23 Nisan bayramının resmen engelenmesi adına ilgili günün de Sokağa çıkma yasağına Türkiyede konulması, tesadüf deyildi! Üstelik, pandemi salgınının yükselişi de yaşanıhordu. Zaten şu noktaya geldik: verilen ister Türkiey Para alabilmeyle kurdurulan, devşirme vekilerle dahi azınlık hükümeti üstüne çıkılamıyan,aday olmadan atananın başbakanlaştığı yönetimin üretken olması elbet mümkün deyildi. Artan sayısal Korona hastasına karşın normal gibi davranma durumunda durulmaktadır. Türkiye dneip sıralayanlar ise orada olanlarla alakası da yok. Kıbrıs görüşmelerinde posta memurlukta dahi yetki eşitliği istenirken, adı bakan olanın başka ülke müşavirinin emrinde olmasını da “egemen bağımsızlık” diye söyleme paradokslarıyla normalleşmemizi yaşıyoruz.
Gerçekten erken seçim deniliyor de yönetememe kriterleri yeni eklentilerle yazılırken,hala egemen denip konuşmak da bir başkadır. Hele Türkiyede olanları hiç bilmeme, çok iyi olur. 23 Nisanın kutlatılmama hamlelelri, Ataatürk Nutku tartışmaları bilinmesin ki bazen ihtiyaç duyulursa bizimkilerin “Atatürkcüğüz” deme kandırmacasını da kulansınlar. Türkiye Emekli Subaylar derneği başkanının Savunma bakanı ziyareti sonrası kendinin söyledikleriyle alakalı “ben böyle bir şey söylemedim demesi sonrası başına gelen de duyulmaması gerekir.Dernek başkanının Amiralerin bilrdirisine karşı çıktığı bizat Savunma bakanı tarafından belirtildi. Sonra, dernek başkanı böyle bir şey demediğini söyledi. Başına gelmeyen kalmadı. Hemen dernek denetçileri gidiyor, görevden alınıyorlar ve derneğe kayum atanıyor. Bu haber de yapılmasın. Ama, mesaj net: senin dediğin deyil, beninm senin dediğin gibi söylemem normaldır ilkesi uyugulandı.
Sorunlar çok, Eşiklerle doludur. Ama, daha ilk adımla bilgilenmek güç. Gerçeği söylemek dahi tehlikeli. Bunlar krizlerin de yardımıyla adeta rızalaaştırılıp normalleştirildi. Bizim siyasal meclis muhalefeti Anlatacakmış: hakareti,öfkeyi ve konulan tavrın yanlışlığını anlatacakmış! Ersine federasyonu anlatıp Cenevrede savunmasını isteyecekmiş! Kaçımız inanıyor? Hele Erdoğanın bilmeden söylüyor savunması oldukça saçma. Erdoğan veya genelde Türkiye devletinin genel politikasını hala bilmiyorsak, Diyecek hiçbirşey kalmaz. Onların söylemleri, kendi politik hedefi kadar,kamuoyunu da kulanma çizgisinde tutmanın tutumudur. Öyle Tufanın krevat takıp “ben hukukçuyum” demesiyle olmaz. Z.ister K. Kıbrısta sayısal rakamlara güven iyice erozyona uğrandı. Daha kötüsü, ne ekonomik konularda, nede sağlık Korona krizinde başarı masalarına rağmen başarısızlık liderlikler alarak yükselmektedir. Bunları örtmede resmi açıklamalarla başlanıyor, medya bunlarla sınrlatılmaya uğraşılıyor. Böylesi koşullarda Nisan ayı yolunu puslu havada bulmaya çalışıyor.
Olmayacak işler, normal gibi oluyor. Örneğin, K. Kıbrısta YÖDK başkanlığına atanan Turgay Avcıyla alakalı pek söz eden olmadı. Hani Annan planı sonrasında Dişlinin de teşvikiyle kurulan hülle hükümet ortağı partinin başkanı var ya: işte o Avcı şimdi de kazanamadığı DAÜ seçiminden sonra bu defa YÖDK başkanlığına atandı. Tıpkı etrafta dolaşan Çaludağın senelerdir aldığı danışmanlık maaşı gibi….
İşbirlikçilerin yetkileri elerinden alındıkça, yetkileri sadece yandaş ödüllenme olunca, acayiplikler eşiklerde dolaşmaya ancak fırsat bulur. Tahsinin dıışişleri veya Arıklı ekonomi serüvenleri gayet normal biçime geldi. Bölgecilik veya hanedan tipi dağıtımla gelecek hesaplanıyor. Erken seçim denilirken, hangi kalan yetkilerle olacağı dahi sorularla taşlandırıldı. Silikleşmiş ama kendi yasalarını dahi uygulamayan makamlarımızla devam ediyoruz. Teslimiyet olup da koltukla taşlanınca,işler tamam gibidir. Ozaman da buna bağlı medyasıyla örgütüyle Türkiyeden gelen tepkilere karşılık vermesini de beklemek acayipliğin de ötesidir. Zaten, Türkiye deyil de sömürgeciliğin üst yönetim merkez davranışına geçildi. Orada olanlar deyil burasıyla alakalı plananlar deyil, sadece istenilenlerle medyacılık gerçekleştiriliyor. Ahali de buna bağımlı algılarla yetinince, en keskin doğru karşısında “gazete, televizyon böyle demiuyorla” bu yanlışların algısal savunma mekamına gelmektedir. resmi siyasetin, bizat kendisinin ihlal etmesi, artık hukuken de normal şekle taşındı. İnsanlara ayrıcalıkların normal yaklaşılması gerektiği düşüncesi kültürleştirildi. Nasıl ki işe alınırken,parti etiketi ve gidrek hanedan yakınlığına ddek daraltılırken, alınan özellikle sağlıkla alakalı kararların nasıl kesime göre uygulandığı da hayatla birlikte yaşatılmaktadır. Tabi K. Kıbrısın pek de söylenmek istenmeyen temel gerçeği sömürgecilik yaşam şekli deo olunca, sömürgesi olunan çevrelerin ihlalleri pek de resmi siyasetde yer bulması da doğal olamazdı. Bunlar peşpeşe yaşanıyor, ekonomiden sağlığa varan krizlerin de yaşamda olduşturduğu esirleşme de resmen oldukça gerilemelerin kurumsallaştığı da kesindir.
Nisan ayının ortasını çoktan geçtik. Normal zaman olsa Türkiyedeki Çocuk bayramının kutlamalarını konuşacaktık. Benzer şekilde baharın güzelikleri gibi başka güncel sohbetler de olacaktı.