yaklaşımlarÖzkan YıkıcıPolemikleri bırakın, gerçeklerle uğraşın – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Polemikleri bırakın, gerçeklerle uğraşın – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Gelinen aşamaya bakın: Resmen, açıklamalarla K. Kıbrısta tüm yetkiler Türkiyleştirildi. Yine daha da ileriye giderek; Türkiyede resmen son ortaya çıkan tartışmalarla, tel tel dökülmeler etrafı sarıyor. Ancak, hala bizde şu tuhaf tutsaklık devam ediyor: “o şunu söyledi, bu şöyle davrandı” polemik karşılıklarla gerçekler ötelenmeye devam ediliyor. Olay olması gereken, resmen teslimiyetin esirleşmiş bölümü çalınır gibi yükselen çığlığın dahi farkedilmek istenmediği döneme geldik. Kolay deyuil: her yaşanan gerçek veya olayın nedeni sözkonusu olunca “şimdi zamanı deyil, aman konuşmayın” kuşatmasıyla düşünce oluşturulunca, sonuç da böyle olur. Kanıtsanan teslimiyet bizi şimdiki noktaya getirdi. Ne marazi söylüyorum, nede maduriyet anlatıyorum. Bizat gerçeklerle fırtınalaşan rüzgarın savrulmasından yakalanan yellerle yaşayarak anlamaktayım.

Çok basit gündeme bakın: son hastahane açıklamasıyla, bir devlet, kendi arazisini başka ülkenin elçiliğine veriyor, sonra yine biraz da utangaçça “yap işlet devret” kuralıyla yeni hastahane adımalrı akla getiriliyor. Yetmedi, bolca Gürleyen mütahitimiz varken, bunun yapımı da yine Ankaraya teslim edildi. Bir cümnleyle devam edecek olursam: hep anlatmaya çalıştım. Sağlıktaki özel kamu sistemini, ihalelerin Ankara teslimi ve daha neti, ekonomimiz protokolerle yönetilip, ordinasyon komiteli kararlı ve Fuat Bey merkezi oluşunun adı da melumdur. Bunlar hiç dikate alınmadı. Taki, birileri koltuğa geliyorsa, bazıları da bir şey yapmadan kazanıyorsa, işler tamamdı…

Şimdi mütahitler şikayet ediyor. İhaleler Ankarada açılıyor ve kendileri pay almıyordu. Oysa, Ankara yoluna gidilirken, elerindeki paylar alınırken, benim gibi bazı insanlar hep uyardı. Bize hep burun kıvırıp alay edildi. Hat ta bana genel gidişatla Türkiye gerçeklerini anlatığım için hem de kendine sol diyen kesimlerden eleştiriler aldım. Ratyo Mayıstaki prokramların dahi kaldırıldı. Kimisi de Türkiye gerçeklerini anlatırken, buraya gelişinin işaretlerini aktarırken, bana hep neden türkiyeyi eleştirdiğimi söylüyordu. Dış sermaye el deyiştirme, buradaki yetkilerin Türkiyeleştirme gibi kuramları açıp, resmen kendi maliye prokramıyla deyil de ekonomideki protokolerle yönetilme dönemine geçişleri aktardım. Bana hep eleştiri geldi. Dokunmamam, zamanı geldiğinde söylenmesi gerektiği uyarısı dahi yapıldı. Türkiye gerçeğini, işlerine geldiği veya laf ola eleştiri yapma resmi sınırıyla braakıldı.

Bu defa gelelim kültür hikayelerine: hatırlarsınız: Dip Karpazdaki bazı tarihi eserler tahrip edilerek, denizden görülecek şekilde bayraklar dikildi. Kültürel miras falan denildi. O  şöyle, bu böyle diyerek olay salt hükümet muhalefet dar ekseninde sıkıldı. Bu tip olaylar kanıtsandı. Hele tarihi eser yağması adeta rantla bağdaştırıldı. Bereket, turizm rantı nedeniyle biraz da koruma oluşturdu. Ama, kendine has hamaset milliyetçilik özellikle kültürel alana iyice zehirlemeye devam adıyor. Mağusa kalesindeki son olay da bizi nerelre gelindiğinin sonucunu veriyordu. Ama, polemik yapmak, bakın burası da kirli gibi karşılıklı tartışmalara daraltıldı. Hele de el kırma ve bayrak kutsiyeti yükseltildi. Yasal, kural ve kültürü bir bayrak hamasetiyle resmen gündeme sokuldu. Bu her konuda tekrarlanıyor. Hernekadar birileri “geride kaldı” dese de son bayrak hikeyesi bizim nedenli gericilik çenberinde olduğumuzu yeniden anlatmaya başladı…

Birçok konu gelişiyor. Birileri yapıp veya söylüyor. Karşıılıklı polimik yapılmaya başlanıyor. Olayın gerçeği veya siyasal seçenekler hiç konuşulmaz. Hele de diyalektik neden sonuç ilişkisi etrafta yok. Ama, apartmanlardaki dayrelerle ünüversie sayımız artıkça artıyor. Bu döngü hep yaşanıyor. Önce, gerçeklerle karşılaştıkça, susmamız, korkmamız veya zamanı deyildirle hazırlandık. Bu kanıtsanarak devam edildi. Gerçekler ötelendikçe, öteki deyerler yapılandı. Gerçekler uzaklaştıkça da yerine işbirlikçi teslimiyetin tadı çıktı. Yetkiler birer birer elden gidiyordu. Hem de göstere göstere. Buna ses çıkarılmadı. Dayatmalı yasalar, ekonomik paketler ve gidrek koordinasyonlu yönetim şekileri kolayca yerleşti. Yeter ki para gelsin hikayesi uyduruldu. Türkiyedeki gelişmeler ise dokunulmadan görmezden gelinmesi gerekiyordu. Tam aksi algılarda dolaşıyor. Şükrnran, talimatıyla, teşekkürlerle kelimleri simge haline geldi. Teslim olunurken, örgütler de darmadağın edildi. Ama, kimse bunun durdurulması konusunda pek düşünme peşinde deyildi. Hele Türkiyedeki rejimdeki deyişimi tam tersi alıp Kıbrısa barışı dahi getireceği algısı oluşturuldu.

Türkiyede tel tel dökülmeler oluyor. Pekerin videyoları oldukça yankı buldu. K. Kıbrısa da vurmaması mümkün deyildi. Bütünleştik çünkü. Ama, bunları da konuşmadık. Son çalışma yasasını dahi kürsüde konuşan Sanerin hali ise teslim olup silikleşen idarenin adeta turunsolu şeklindeydi. Hala muhalefet de parlementoda hükümeti suçlayarak polemikle karşılık veriyordu. Gerçekleri görmek istenmeme tutumu devam ediyor. Ama, birşeyler tükendi. Şimdi, gürleyen Cafer ihalelerle şikayetmname yazıyor. Bazı kesimler ise Türkiyenin parasıyla destek bekliyor. Sağlık hamlesi, gelecek hesabı ve Kıbrıs sorunu hepsi anlamsızlaşmaya dönüştü. Polemik ise iş yapıyormuş anlayışının sürdürülmesidir. Gerçekerl ise yakmaya devam ediyor. Artık, Kıbrıs sorununu anlayacak nifusun da daraltıldığı da kesindir. Ezberi, yalanı kolayca kabullenecek, koltuk adına her türlü teslimiyete hazır kesimler oluştu. Yandaşlıkla mevki almanın kuralı artık birokrasiden örgüte heryere hastılık salgını gibi yayıldı. Tek uzak olan Gerçeklerdir. Ozaman da deyiştirmek, düzeltmek de mümkün olmuyor.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
355AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin