yaklaşımlarÖzkan YıkıcıAkıl tutulmasına girip cendereye sıkışmayalım – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Akıl tutulmasına girip cendereye sıkışmayalım – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Hafta başı, pazartesi günü, Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan Ergin Yıldızoğlunun makalesini yaklaşık beş defa tekrardan okudum. Ya bilgi ya cihalet başlığı ile yayınlamnan yazı, oldukça beni etkiledi. Hele de ekranda geçen K. Kıbrıs medya gündemleri de arada seyrime takılınca, yeniden bu yazıyı okuma teşvikine girdim. Gerçekten, Yıldızoğlunun makale derecesindeki kısa anlatısına rağmen, oldukça günümüz dünyası için okunması gereken makale olduğuna inanıyorum.

Yıldızoğlu, bilgi ile cihaletinin farkını koyarken, tarihi felsefe dayanaklarıyla düşüncedeki etkilerini basit şekilde orumladı. Günümüze taşıyıp, cihaletle nasıl kitlelerin hareket edip faşizme yöneldiğini en başta Türkiye üzerinden anlatmaya uğraştı. Doğrusu da bence başardı. Bu nedenle arada kendimce bazı noktaları daha yakalarım uyarılışıyla tekrardan okuyordum. Hele de bizim “politikacıların” tutumlarını izlerken, verdiği örneklerin nedenli doğru olduğu tesbitine yeniden gidiyordum.

Yıldızoğlu, cihalet ve bilgi farkını kitlesel yaşamıyla, inanç ile düşünmenin farklı nasıl sonuçlar yaratığını, bunların devamında oluşan koşulların nerelere gidildiğini türkiye üzerinden kanıtlıyordu. Nitekim, en basit örnekle: Erdoğan öncesi Türkiyede anbulansın olmadığı, buzdolabı kulanılmadığı söyleminin nasıl önemli kitlesel karşılık bulma şekliyle gayet net açıklıyordu. Bunların Kapitalist sistem sonucu olduğunu, faşizme yönelişin de kitleselleştirilme tehlikesini de işaret etmekten kaçınmadı. Tüm bunların sonunda da “gerçeğin tek başına yetmediği, bu gerçeklerin deyiştirilmesi için örgütlenmek gerekip, karşı seçenek oluşturmayla sonlanacağını” özetliyordu.****

Bu makale bence okunmalıdır. Okurken de bbasit ce K. Kıbrıs durumuna  indirgemeliyiz. Neden sorusuna doğru yanıt verirken, sonuçları yerinde öğrenip, deyişim koşullarını da tamamlayyıcı olarak koyduğumuzda anlamı olur. Şimdi gelelim bizim işbirlikleşen sömürge tipi oluşturulan koşulların güncel tartışma örneklerinden birkaçına:

Elbet şu pasaport hikayeisiyle başlayalım. Doğrusu, ben ce onca diploma makenesinin işlediği ünüversite ağında, tutup da pasaportun ne olduğunu yazmam, çok acayip gelecek. Ama, bunun da gerisindeki yalan ile probaganda durumuna bakın: adını başbakan koyan kişi çıkıp hem pasaportu kabulleniyor, hem de aldığı pasaportun devletine “sözde” diyor, yetmezmiş gibi de yok dediği devletin pasaportu için “hakımız” söyleniyor. Birçok yalanı bir anda vurguluyor. Buna hemen hukukçularımız şanımızla da buna zemin hazırlamakla meşkul olunmaktadır. Olmayan, Sözde, tanımadıkları ve kulanmak için pasaportunu almak… buna ne demeli. Ama. yIldızoğlunun uyardığı sonuçla, bunu savunan başta önemli medya ve kitlesel karşılık da buluyor.

Saraydaki daha bir coşarak anlatıyor. “ihdiyacı olmadığını” dahi söylüyor. En paradoksunu çloğu gözden kaçırdı. Pasaportu son dönemlerde pek kulanmadığını da belirti. Nede olsa ne diyorsa, ona inanacak kesimin olduğuna emindir. Hele de muhalefetin de çizilen yerle sınırlı tartışdığı için, aklına gelmeyecekti! Oysa Tatarın senelerdir İnterpol nedeniyle Edirneden öteye gidemediğini çoğu çoktan unutu. Onun için, kolayca “zaten bunu kulanmadım” yalanı aslında doğru olup başka gerçeği gizlemektedir. Zaten seçim öncesi     nasıl olur da bu kararın kalktığı sorgusu da bir iki kişi dışında başta krevatlı muhalifler hiç sorgulamadı. Hele de İngiliz yargısı hayranları hiç yaklaşmadı.

Pasaport olayı dahi K. Kıbrıstaki iki yüzlülük ve yalanın hamasetle nasıl saydamlaştığının basit örneğidir. Hat ta sınırlar kapalıyken, siyasilerin ve üst elitlerin bu pasaportu alma yanında, Kıbrıs cumhuriyeti olanaklarını kulanıp faydanandıkları da sorgulatılmıyor. Saadece devlet egemenlik ezberiyle atılıp tutuluyor. Şimdi de pasaport hikayesinde yerine göre rum pasaportu, yerine göre hakımız,çıkarın yücesine göre de sözde Kıbrıs cumhuriyeti ifadeleri eklektik hamasi şekilde kulanılıyor. Dahası da var: Kıbrıs cumhuriyeti parasıyla aldığı aşıların bir miktarını kuzeye verdi. Bunu dahi Kıbrıs cumhuriyeti söylemeden ve kıvırtarak AB yardımı diye yuturmaya çalışılındı. İnananmı, epey de oldu.

Şimdi gündem pasaportlar. Aşılar pek konuşulmaz. Ama ikidebir de elinde Kıbrıs pasaportu olan, Kıbrıs cumhuriyeti olanaklarıyla haşırneşir faydalanan kesimler, rumun pasaportu, Kıbrıs cumhuriyeti yoktur söylemelriyle kitleleri ırkçılık üzerinden faşizme doğru yöneltmektedirler. Sahi, Tatar Londraya giderken hangi pasaportu kulandığı, bunu niçin aldığını hala net şekilde söylemiyor. Ama, bu tip çarpıklıklar, K. Kıbrısta oluşturulan sömürge tipi kurumsallaşmanın gözden kaçırılması amacıyla kulanılmaktaadır. Şimdi, kendi gerçeklikleri ortaya çıktığı için, Türkiyenin de talimatı gelirse, çünkü onlar K. Kıbrıs kayumlaırı gibidir. Ozaman da ırkçı eylimleri tırmandırıp şovenizim ve yalanla ayakta kalmaya çalışacaklardır.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
355AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin