yaklaşımlarÖzkan YıkıcıBiraz da Kıbrıs damıtarak zenginleştirme – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Biraz da Kıbrıs damıtarak zenginleştirme – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Pandeminin de etkisiyle, epey zamanımı tek başıma evrde geçiriyorum. Hayat arkadaşı bulamamanın yaşlı dönemini pandemi sıkıntısıyla yaşıyorum. Bol bol televizyon izliyor, bilgisayarla günün çoğunu arkadaş gibi deyişik yayınları okuyarak geçiriyorum. Doğrusu, epey de birikimimi artırdığıma inanıyorum. Şüpesiz son günlerin gündemleri de epey deyişik karışımlı zenginliklerle savruluyor. Özellikle Türkiye eksenini iyi takip etiğime inanıyorum. Konuşulan veya konuşturulan konuların adeta bir de Kıbrıs versyonu olduğunu da unutsam da karşılaşmalarla yeniden hatırlamama yardımcı olunuyor. Afkanistan ve Suriye gelişmeleri, Türkiyenin direk müdahil olması ve sorunlardan siyasal mülteci yaşananın tırmanışı, birçok alanda yorumları artırmaktadır. Afganlar ve Suriyeleriler Türkiyede oldukça gündemi yoğunlaştırıyor. Öyle ki devlet eksenli bajkışların çatışması da bir başka oluyor. Yeniden sosyalistlerin oluşuyla nasıl banbaşka dünya yorumunun da geliştiği koşulu da arada karşıma geliyor. Ama, hep konulan etiketlerle damgalama veya devlet içi hala hangisinin daha devletçi idolojisinin kısgacıyla, konular ordan oraya uçuşuyor. Yaşanan sorun yerine konulan etiketlerle damgalama veya devletçilik tabusal kuramla veriştirmeler olayın anlaşılmasında önemli duvar çizmektedir. Ceyda Karanın basit deyişi ile “konunun özü dyeil de daha baştan konulan etiektlerle olay ayrıştırlımkatadır”.

Afkanistan ve Suriyede direk Türkiye müdahaleleri ve siyasal haseplar varken, onun sonucu da mülteciler de Türkiyeye yine dyeişik nedenlerle gelirken, dyeişik duruşlar da oluyor. Ama, son dönemdeki basit bazı durumlar, olayı epey sarcsıcı hale taşıyor. Öylesineki devletçi CHP eksenli kesim durumu iktidar ve devlet ayrımına sokup devleti savunurken, sınırlarda namus kelimesiyle probaganda yapılmaya hız verilihyor. Nedense, sınırlar veya Arapçası hudutlar namus olurken, bizat bu partilerin direk katgısıyla birçok ülkenin içişlerine girip, işkaller yaparken ki politikaya hiç dokunmamaları da dikate şahandır. Örneğin, Türkiyenin Kuzey Suriyeye veya Libyaya girişleri sorgulanmaz. Afganistanda senelerdir Nato içinde bulunup oradaki rejim için uğraşmaya da önem verilmiyor. Konu, gelen Suriyeliler ve Afganlar üzerinden devletçi etiketli bakış sergilemektir.

Bol bol bu konuları ekranlarda izlemekteyim. Bir de arada çevreme bakmaktayım. Nitekim, dün alışveriş için markete gidip geri dönüp apartmana girecek ken bu bölgede yaşayan Hataylı birine rasladım. Şöylesine sohbete  başladık: ona gayet çaktırmama şekliyle Türkiyedeki Suriyeliler durumunu sordum. Üstelik, Hatay biliyorsunuz, Suriye operasyonunda hele de idlip işkalinde önemli rol aldıydı. Karşımdaki hemen yakınmaya başladı. Herşeyi bozduklarını söyledi. Bu arada aklıma vatantaş hızlanma süreci geldi. Bir gazetemiz Avrupa ikiyüz kişi en az günde yurtaş yapıldığını yazdı. Resmi gazetemiz ise arada isdisna yurtaşıkları da ekliyordu. Bunun varın senelik yurtaş sayısını siz yapın. Karşımdaki yurtaş, bana kendinin de son dönem yurtaş olanlardan olduğunu söyledi. Beş yıl burda olduğunu, aylesiyle gelip konakladığını belirti. Tabi bu kısa zamanda yurtaş olmanın hak olduğunu yine de bazı kuralları da gerçekleştirdiğini belirti. Kendisi beş yılda yurtaş olurken, Türkiyeye gelen on yıllık Suriyeli mültecilerin vatandaş hakkı olmadığını söylemekten de çekinmedi.

Bu sohbet, bana başka bazı tanıdık ve hala bence yurtaş olamayan TC kökenlileri konuşturmak geldi. Benzer durumlar aynen yaşandı. Kendileri hem de aylece gelip buraya yerleşirken, yurtaş olma hakları varken, Türkiyeye gelen Suriyelilerin böyle haklarının olmamasını söylüyorlardı. Üstelik, ucuz emek olarak çalıştığı, devletin onları beslediği sözleri de söylenmeden edilmiyordu. Özellikle buraya gelip evlenen bazısı da brakın yurtaşığı Kıbrıs cumhuriyeti kimliğinin de verilmesi gerektiğini belirtiyordu. Suriyeli denilince de defakto bozdurucu veya onlar memleketlerine gitsin demenin de kolaylığı görülüyordu.

Yeniden eve girip televizyonu açtım. Suriyeliler konuşuluyor. Afkanlar ise bir başka ses tonuyla vurgulanıyordu. Arada bazı afkanların Özbek general Raşit dostumun onların Türkiyeye gitmelerini yönlendiridiği bilgileri de bulunuyordu. Tekrardan düşünmek dahi tehlikeli. Bizim buraya gelenler hemen yurtaş olup burayı kanla aldıkalrı ve mülklere konarken, Türkiyeye giren hem de direk kendi devletelrinin işkal hareketlerinin de katgısı olduğunu görmezden gelip, Suriyelilerin ülkelerine dönmesini, gönderilmesini savunuyorlar. Suriyeliler konusunda ta baştan Hatayda iç savaş başlamadan nasıl hazırlıklar yapıldığını bizat Doğan Tılış Birgün gazetesinde yazdı. Yine, Türkiye üzerinden eğitilen cihatçılarla Kuzey Suriyeye girildi. Dahası, Kuzey Suriyede olan başta Kürtler oradan sürülüp yerine defakto çıkarlı cihatçı kesimler yerleştirildi. Bunlar hiç konuşulmaz. Konuşulmayan devamı ise Türkiyenin hem de Esatı devirme amacıyla Suriye savaşına girdiğidir. Aynen öteki ülkelerde de böyle. Nato örgütünde senelerce Afkanistanda asker bulunduran Türkiye, daha siyasal denge anlaşılmadan hava alanının işletmesini istemesine dek olay hiç tartışılmadı. Hikmet Çetin dahi bölge sorumluluğu yaptı. Çünkü, devletçi bakış ve hala gerek itihatclık gerek ümmetçilik İslamcılık devlet idolojilerinin ortak yönleri dış politikayı belirlemektedir.

Kıbrıs Atatürk sonrası ilk dış politik askeri işkal hareketidir. Bu kurtarılma veya başka isimlerle tabulaştırıldı. Birçok uygulama Türkiyede hiç konuşulmadı. Örneğin, defakto deyiştirme ve taşınan nifusun yerel nifusun kat kat üstüne çıkışı dahi belirtilmiyor. Benzer olayı AKP yeni Osmanlıcılıkla ateşledi. Suriyenin Kuzeyi, Libya, Somali ve Sudan deyip işe koyuldu. Şimdi Etopya kartını da oynamaya çalışıyor. Bunlar genel idolojik devlet yaklaşımın tutumudur. Bunlar ise Türkiyenin Natoya bağlı olduğu, Amerika ile olan yapısal ilişkilerle birlikte ilerliyor. Bu arada, Türkiye hegemonya emperyalist çelişkilerden de kendine yer açma fırsatını hep kulandı. Kuzey Suriyeye girerken ABD ve Rusyayı izinle kulanması en açık örnektir. Şimdi de Yeni Osmanlı ümet bakışıyla Afkanistanda kalıcılaşma fırsatını kulanıyor. Bunun sonucu da doğan göçlerin de Türkiyeyi içine alması gayet normal. Üstelik, ona onay verirken batının da bu konuda parayla tanpon yapma taktiği de kaçınılmazdır.

Kavramlar fetişleşip etiketlerle damgalanınca, gerçekler de örtülüyor. Türkiye kendi yurttaşı için her yerde haklar isterken, işkal etiği yerlerin defaktolarıyla oynarken, kendinin de neden olduğu sorunlarda, oluşan insani sorunlara bakmauı istemiyor. Bunu bazen pazarlık, bazen rantlaştırma, bazen de maflyalaştırmayla kara çevrme peşinde. Bunu Kıbrısta da gayet güzel yaşadık

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
355AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin