Tanık olduğum dönemden beri, kendi kendimizi kandırmaya oldukça hazırız. Hele de övülen kelimeler bize gayet hoş gelir. Gerektiğinde de bunları alıp yaşanan gerçekler karşısında savunma şeklinde dolaşıma sokarız. Peşinen belirtecem: genelde Kıbrıs özde K. Kıbrıs 74 sonrası ne demokratik yaşam şekli yaşandı nede bağımsız ülke haline geldik. Dahası, basit nefes alma kurumlarında dahi yetki hiçbirzaman yerel çevrelere brakılmadı. Bu eksiklikler bize yok saydırtılırken, sankiler dünyasında demokrasi ve bağımsızlık laflarıyla da yetinmeye devam ediyoruz. Oysa, biz demokrasiyi, özgürlükleri yaşamadığımız için, bunların güzeliğini, tatlarını ve insanca yaklaşımın deyerlerini bilmiyoruz. Kendi cenderemizdeki demokrasiyle oynayıp övgüyle de savunmakla yetiniyoruz. En ufak ilişkide dahi torpille başlayan ilişkilere rağmen çağdaş demokrasi demenin de yalanını işimize sindirdik. Ülkemizin gerçeği olan sömürgeciliği, sömürgeciliklerin dyeişen şekillerini, oluşan baskı rejimlerdeki uygulamaları yok sayarak, bir anlamda bağımsız olmayan ülkede sömürgeciliği egemenlikle cilalayıp kendi kendimizi sürekli kandırdık. İş böyle olunca da gerçekleri konuşmak imkansızlaştı. Kimsenin siyasal prokramında “tabiki işbirlikçi örgütler için geçerli” ülkenin sömürgecilik koşullarıyla mücadele sözlerini bulmazsınız. Çizilan alanda brakılan alanda karşıtlık yaparak demokrasicilik oynunu sergilerler.
Bu şartlar gidrek K. Kıbrısta hem nifus defaktosu gerçekleştirilip sosyolojik darmadağınlıklık yaratıldı. Yasal ve kaçak nifusun bilinmediği yerde istatisdik verilerle ekonomi oyunu veya sosyal gerçeklik sergilenmektedir. Giderek deyişen nifus yapısına bağlı oluşan bağımlı ilişkiler yetmezmiş gibi brakılan yetkileri de ele geçirip elçilik, koordinasyon veya dirak Ankara merkezli yapılanış oluşturuldu. Ama, krevatlı zatlar hep “demokrasimiz” demekte,egemenlik ve bağımsızlık lafazanlıklarıyla birbirlerini suçlayıp defaktodan oy isteniyor. Üstelik her seçim dönemi hız verilen furyalı yurtaşıkla da seçemen kesimiyle de oynanıp işler tesadüflere dahi brakılmıyor. Tarihsel sömürgecilik dönemleri ve son K. Kıbrısta sömürgecilikle ilhaklaşma politika deneyimlerine rağmen, hala bizim demokrasimizin çok geleneksel olarak iyi olduğu söylentisi dahi moral deyeri oluyor. Oysa, geçmiş denilen dönemler yine sömürgecilik dönemiydi. Ada bağımsız deyildi. Sömürgecilik deyişimlerinin adaya yansıtılmasıyla da ada bugünkü yeni sömürge halinde devam etmektedir. Sömürgecilikte demokrasi geneleği gibi tuhaf bir anlayış gayet iyi tutuyor. Üstelik baskıcı ve ayrımcı kurulan yapıları da milli zırhla örterek savunuldu. Bunları yok saymak zaten kendince kendini kandırmaya başlarsanız, teslimiyeti demokrasiyle örtme örtüsüne sarılırsanız, işler tamamlanır. Hele de “Kıbrıslı Türkler demokrasiye önem verir” lafları ilaç gibi uyuşturucu yerine geçmeye de devam ediyor. Bunu lüks mersedeslerde veya ekranlarda da tekrarlayınca kitlesel yapı da potansiyeleşir.
Bunları hep unuturuz. Demokrasi ve bağımsızlık sözler herşeyi örter. Ama,kurumlarda olan, nifus yapısındaki resmen sokakla yansıyan durumlar, Türkiyenin çekinmeden açık müdahaleyi de aşıp kararları kendi eliyle verdiği sürece gelmemize karşın, yine de bize demokrasimiz zedenlenir lafları çok tatlı gelir! Yaşıyoruz ve yaşamaya da devam edeceğiz. Sömürgecilik tarihimiz elbet sömürgelerdeki efendisiyle işbirliği yapma kurralı da kültürleşir. Her yeni dönemin de kendine has işbirlikçi yöneticisi oluşur. Toplumsal yapılanışla da kayırmacı, yandaşlama ve karşıtı etiketletiğp suçlamak da en basit ilkesel yönetim şeklidir. Öyle bir noktaya geldik ki herşey gözümüze sokuldu.Müdahaleler ardarda geldi. Kayumlaşan atamalrla ve daraltılan yetkilerle yeniden işirlikcilik yerleşti. İşte en basit kurala dahi uyulmama, acemilikler ve yolsuzluklar saydamlaşıp pay kapmanın yöntemi oldu.
Gizli falan deyil, resmen kirli yakıt getirilip santrallerde kulanıldı. Bir ihaleyi kısa zamanda tam sekiz defa iptal ediyorlar. Yandaş mütahidi alsın diye imar yasasını engeliyor, yandaşa yeniden ihale açılıyor. Dahası var: adı başbakan olan şahıs bir açıklama yapıyor. Ardından resmi gazetede tam aksi çıkması da normal tutum haline sokuldu. Saraydaki ise hala İngiltere yolunun açılması ve kendisinin saraya taşınması sarhoşluğunda,yalaka yapmak için saçmalık kelimesini dahi sızlatan dsözler uçuruyor. Sonra, Kıbrıs cumhuriyetinden eşit iki devlet geçişi için de Türkiyenin memuru şeklinde önerielr sunuluyor. Dünya da bunları onayarak işin sürdürülmesine yardımcı olunuyor.
Herkes, kötü dönem diyor. Marazi okumak ve merkezden çıkar bekleme kültürünü iyi öğrendik. Hep direnişlerden ve mücadelerlerden söz edilir de özüne gelmeyi hiç istemezler. Zaten, K. Kıbrısta öylesine nifus karmaşası oldu ki burada kökleri geçmişteki Ada konumunda olan insanalr oldukça azınlığa düşştü. Hele de işbirlikçilerle bu koşulalrda pay alanlar da eklenince, kolay kolay kimse gerçeklerin vurgulanmasını pek istemez. Kendine has marazielr ve işbirlikçiliklerle işlerini yürütürler. Öylesine yetkiler elden alındı ki son UBP kurultayında etrafta dolaşanlar veya makamcıların birbirine dahi saygısı kalmayan günlerden geçiyoruz. Yalan ise olmazsa olmazdır. Hele de kendini övme adına dünyanın en başarılı, en çağdaş olma hitapları birinin ruhunu okşalar. En ufak hamlede işbrilikcilik aranan, karşıta durmadan etiket yapıştırıp suçlayarak ayakta durmanın da sıkıntısı gelip çatıyor. Ama, kendi kendimize sorunlarla yaşarken, brakılan alanda istenilenle veriştirme ötesine pek gidilme eylimi de yok. Öylesine yasadışılıklar ve çıkarla elde edilen konumlar vardır ki herkes normalin veya gerçeğin çok acıtacak korkusunu da bir yerinde gizliyor. Bundandır ki çürüyen, çirkefi ayuka çıkan yapının devam edip kendilerinin de görülme düşüncesi aşılamıyor. Öyle bir K. Kıbrıs yapısı oluşturuldu. Sömürgeciliğin, faşizmin ve işbirlikçiliğin ne olduğu özellikle beyinlerden sildirtildi. Yerine, bağımsız, egemen, demokratiklik kelimler konulup, sanki gerçekelrin yok olacağı imajıyla oynanmaktadır. İTeknecikte fitre yokken kara dumanda bunalanlar sisteme destek verirken, gözleri aydın, şimdi de kirli petrol la yaşıyorlar. Başbakan artık söyledikleriyle yayınlanan resmi gazete tutarsızlıkları da normalleştirdi. Kara para aklama kararnamesi geri alınmış: peki bu süreçte kimlerin paraları aklandı? Sıralasam kitaplar dolar. Hep tersinden gidip en iyi kavramlar dahi kirletilerek politik çıkar sağlanmaktadır. Ne şu ne bu: UBP kurultayı nasıl olacak yanına müdahale eklenmekle yetinilmeyerek, birbiriyle pis kokulu hesaplarda etrafta savruluyor. Hele de durmadan faşist eylimlerini hep ödüllendirilen Arıklının başta CTP eleştirmesinde biraz da günah çıkarmak var. Sahi, Arıklığı kimler Türk cumhurihetleri temsilcisi yaptı?