yaklaşımlarÖzkan YıkıcıAlafrangadan alaturkaya gidişat – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Alafrangadan alaturkaya gidişat – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Bazı gelişmeler vardır ki direk yaşanırken gelişi nedeniyle, istemesek de şu veya bu şekilde ilgilenmek zorunda kalıyoruz. Örnek mi, PCR testleri gelişmelerindeki çelişkiler ve bunların direk yönetenler tarafından yaşatılması sonucu oluşan son dönemi göstrmek mümkündür. Bazılarını da kanıtsayıp unutma veya normalleşme derecesine taşıdığımız için de dikatimizden artık çıkan gelişmeler de sözkonusudur. Örnek mi kuran kursları veya okullardaki turbanın öğretmen normal giyişi haline gelişi gibi. Bunlar, normalleşme ile yaşamdaki kaçınılmaz etkilerin ikileminde savrulup gidiyor. Gidişatıysa, resmen yeniden koşuların yapılanış kültürleşmesinin geldiği noktadır. Sistemdeki aşamanın önemi de bütünsel eksiklik olarak hep sırıtılmaktadır…

Sık sık yazdım ve yazmak zorunda kalacağım ilk örnekle başlayalım: Pandemi dönemi dünyayı sararrken, bizdeki türkü “teyet geçecek” bestesiydi. Ardından, en başarılı örnek deyip ahaliye de yuturuldu. Çünkü öyle anlayıp, gerçekten kaçmanın en kolay düşünce şekliydi. Şimdi gelinen noktaya bakın: sadece bu hafta sadece testlerin üzerinden 3  karar alınıp bozuldu. Bu yetmezmiş gibi ayni kararı okuyan makamcı başka, resmi gazetede banbaşka şekliyle yayınlandı. Sonuçta, ordan oraya koşan, sorular soran ahali hala neyin ne olduğunu hala anlayamadı. Sürekli dyeişen kararlar, ayni kişinin dahi bir dediğinin ötekine uymaması, adına bakanlar kurulu denilen üyelerin ddahi biribirine veriştirme derecesinde çelişkili oluşu, Korona salgınında nerelere gelindiğinin acı itirafıdır. Ama, ahali hala sağlık konusunda hem de duyarlılık da olmasına karşın, sistemin silik yetkileri çıkarında ordan oraya uçuşup deyişkenlikler içinde birşeyler bulmaya çalışıyor. Elbet, umursuzluk,çaresizlik ve çok bilmiş cihaletin de prim etiği koşulalr da giderek kökleşmeye devam ediliyor. En üsteki saray rüyasında olan yönetici ise ilhamları gericlikle alıp büktüğü blıklarla “hık deyip olmanın” peşindedir.***

Başarılı ülkemizde şu soru hiç sorulmadı. Pandemi döneminde başarısız olan ülkeler bile geçen yıldan yüzyüze eğitimi uygulamaya çalıştılar. Bizimkiler ise en başarı etiketleriyle bu konuda adım dahi atamadılar. Ama, bu yıl sık sık yüzyüze eğitimi seslendiriyorlar. Ama, paradoksa bakın, okulların açılmasına çok az zaman varken, eğitim makamcısı bu konuya dyeil, petrol kirlenmesinin adamıza gelip gelmeyeceğini konuşuyor. Nede olsa başarılı ülkenin makancısıdır!

Konu madem eğitime doğru ve gençliğe geldiğine göre, bir başka gelişmenin sesizliğine dalalım. Karşılaştığım emekli bir öeğretmen bana şunu aktarıyordu: gidilen bir okulda türbanlı örtülü öğretmenlerden söz edildi. Aklına, kısa zaman önce Kuran kurslarını basışların gündemi geldi. Gerçekten de öyle. Kısa zaman önce, yasa dışı düzenlenen Kuran kurslarını öğretmen sendikaları basıp deşifre ediyordu. Hat ta eğitim bakanlığı denetiminde olacak diye anayasa kararı da vardı. Hani o karar ki bizim bazıları bu olayı Kuran kurslarının yasaklanması diye algılarken, Erdoğanın Türkiyeden veriştirdiği tehtitler de çoktan unutuldu. Bir anlamda yine Kuran kursları ile bisiklet dağıtma sürecindeki elçilik diyanet gerçeği ve sonrasındaki pozitiflerin çıkması da yankı pek bulmadı. Elbet, işin içinde elçilik ve doğrusu Türkiye olunca çoğu kalem silikleşir, dil tutulur ve siyasetçi de duymazlığa yönelir. Kıbrısta gençlik kampları yasaklanırken, Türkiyeye elçilik öncülüğünde gençlerin gönderilmesi gayet normal şekilde işledi. Bunun ne yazık ki yine pozitif bulgularla çoğu duydu. Ama, hani anayasa ararı veya laiklik denilen çağdaşlık var ya, hepsi mezarına girmiş şekliyle etrafta yok.

Demek ki bir yerlere doğru gidiyoruz. Makamcılarımız hep “Türkiyenin sayesinde” denmekten başka sözleri nerede ise kalmadı. Kısa zaman önce kayumların atanmasını işledim. Bunun önemsiz olduğunu söyleyen çok oldu. Şimdi bizim makamlar da kayumlaştırıldı. Hem de ya koordinasyon komitesi veya direk Fuat bey yönetiminde uygulamalar yyapmak zorunda brakıldı. Boşuna deyil dosyaları sildirtilip, yurt dışına çıkması sağlanan, üçüncü sıradan alınıp saraya taşınışın elbet bir bedlei olacaktı. Aday dyeilken kendini başbakan zanetmesine getirilen, vetocuyken ansızın ulaştırma makamcısı koltuğunda oturtulan, kırgısiztan macerasından elektirk ve vakıflar başına taşınanlar, elbet bir bedelin de ödentisini gerçekleştirileceklerini bilmektedirler. İsterseniz Jet sgandalında resmen görevden alınan makamcının da hem de pandeminin merkezindeki sağlık odasına konulmasını da eklemeyi yapalım. Elini taşın altına koyup koltuk alma adına kıvıranın veya istifa edip yeniden geri gelen makamları da unutmayalım. Kaçak etleri, mühürsüz etleri, pehlivanlıktan imziya gidip kaybolanlarla oluşturulan koordinasyon alt memurları elbet daha fazlasını yapamazlardı. Ama şu ezber onları hep kurtarıyor: “Kıbrıslı türkler, hoşgörülüdür, çağdaştır, demokrasiye sahip çıkarlar” nakaratları hala inandırıcılığı çoktur. Dünya dahi bunu hala algılıyor. Bu nedenle burada olanlar hızla devam etmekten başka çaresi de yok. Bir de nifusun defaktosunaa hızla yeni yurtaşlar ekleyip Kıbrıs sorununu da çözümsülükten ilhak fırsatına doğru evrimleştiriyor. Bir ufak ek: türban konusunun kamudaki durumu için Özkan Murat dönemine bir göz atın. Birisi diyecek: yinemi CTp! Ne yazık ki öyle.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
357AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin