Bugün 20 eylül. Ünlü sanatçı Ruhi Suyun ölümünden 36 yıl geçti. Sanatıyla, duruşuyla yakın dönemin halk müziği alanında her konuda dolu dolu bir yaşam geçirdi. Ruhi Su sistemin de saantsal böümünün aynası gibiydi. Önemli türküler söyledi, besteledi, derledi. Bunun bedeli de hapisaneden başlayıp ölümünde resmen yurtdışına gitme izni verilmeyerek bir anlamda hayatının sonlanmasına neden olundu. Buram buram Türkiyenin sanatıyla, siyasetiyle ve baskılarıyla yaşanıp sonlandı. Kanser tesbiti sonrası Yurt dışında tedavi gerektiği, yönetimin ona izin vermeyerek, sesi kısılarak ölmesine neden olundu. Hani yakın zamanda burada bir pasaport polimiği oldu ya: o polemikte kimsenin aklına Ruhi Suyun ölümünde hem de sağlık nedeniyle pasaport nedeniyle yurt dışına çıkamaması yüzleşmesi nedense akla gelmedi!
Ruhi su ilk önce sistemle TRT karşılaştı. Hem de Kemalist dönemde. Alevi türküleri okudu diye uzaklaştırıldı. Bu devletle yüzleşmenin ilk önemli mesajıydı. Bir de ilginç ironi var: Pirsultan Türküleri okuduğu için hakında dava açıldı. Savcı gayet ciddi, “Pirsultaanı da sanık olarak getirin” dedi. Böylesi deyişik durumlarla karşılaştı. Anadolu otantik türküleri derledi, Besteler yaptı ve güncel konularda başka sözlü ezgileri düzenledi. Opera sesiyle kadifeleştirerek gürleştirip bazen de hüzünleştirip eserler sundu. Sloganlarla dolu slalonlarda, sazın sesi duyulunca susulan sihirli seyircileri yaratır. Kısaca, Ruhi Su sanatını halkla buluşturdu ve bedelini ödedi. Kızılırmaktan karacaoğlana, Şey betredinden 1 Myıs ağıtına dek birçok unutulmaz eserin imzacısı oldu. Kurtuluş savaşı destanını en iyi türküleştirip yorumlayan kişi kabulenir. Ama,onca hizmetine karşın da zindanlar mekanı, ölürken de yasaklar sonunu getirdi. Hala Ruhi SU türküleri o yükselen gür opera sesiyle, kadifeleşmiş şekliyle ağıtdan direnişe varan çeşitlemesiyle dinlenmektedir. Ama, onu cezalandırdıklarına inananlar sa şimdilerde lanetla hatırlanmaktadır.*****
İkinci konu da bizden: biliyorsunuz yaklaşık iki yıldır. Pandemiyle yşıyoruz. Üstelik önleyici tetbir olarak da aşının aciliyeti ta baştan hep vurgulandı. K. Kıbrıs yine avantayı kulandı. Ülkeler aşıları satın alıyordu. Oysa; K. Kıbrısa aşılar bedava verildi. Türkiye ve aadı söylenmekten utanılsa da Kıbrıs cumhuriyeti tarafından verildi. Yine ganimetin üstüne oturuldu. Aşının ne kadar yapıldığı tartışması elbet bilinmezlikte. Sayı verilse de sayıların da bilinenle uyuşmadığı da çoktan kesinleşti. Bir de kendi gerçeğimiz var: nifus bilinmediği için de oranlar güvensizlikle yaklaşılıyor.
Hepsi bir yana: son günlerde K. Kıbrıstaki başarısız ama kendini “dünyanın en başarılı makamı” diye yuturan koltukçularımız birden ibretlik bir açıklama yaptılar. İngiltere kökenli Asrazeneka aşılarından kimine göre elli kimine göre Kırkbin tanesi geri verilmek isteniyor. Kulanım zamanı geçeceğinden dolayıymış. Koruyamadıkları ve kulanmadıkları içim bu yola baş vuruyorlar. Dünya aşı ararken, birçok ülkede aşısızlıktan kıyım devam ederken, bazısı da parasızlıktan istedikelrini alamazken, bizimkiler hem de bedava kondukları aşıları resmen kulanamadıkları için geri vermek istiyorlarmış. Bu da K. Kıbrısın sağlık yeni versyonudur.Dahası, aşı yapma oranı da Y.55 dneilmektedir. Buda birinci aşılar için vurgulanmaktadır. Ama, pişkinlik ve kendini beyenme hala rövançta: Dünyanın en başarılı ülkelerden birisiyik. Doğru olan herkes para öderken bizimkiler hem de tanımadıkları, yok olan Kıbrıs Cumuriyeti kendi kotalarından bize bedava vermeleri gibi önemli yaşanan vardır. Buna da “hakımız” deniliyor. Bedavacılık ve ganimetle üretilen düşüncenin de yeniden iflası sesizce geçiştirilirken, herkes aşı ararken lüks şekilde bizimkiler geri vermek gibi bolukla karşılık vermesi de tesadüf olamazdı. Zaten her konuda hemen başlangıçla K. Kıbrıs gerçekleri etrafa saçılmaya devam edilmektedir.