Dünkü yazımın sonunda deyindim: son ister ABD ister Rusya gidişlerinde Erdoğanın yağtığı temaslarda Kıbrısın adı duyulmadı. Bizden birielri çıkıp bazen de “zıplayarak” mesaj verilmedi. Oysa bundan önceki ister Amerikan başkanı, ister Rus liderle yapılan görüşmelerde, onlar söylemese de burada birielri hep “Kıbrısı da görüşecekler” konuşmalarını yapıyorlardı. Mesajlar bekleyip, kendi umutlarına göre yorumlamaktaydılar. Dahası, adamıza gelen ister Amerikan, ister B.M. temsilcilerini cesaretlendirme adına veya teşvik amacıyla karşılama veya zeytin ekmeye varan hareketler gerçekleştiriliyordu. Bunları hep eleştiriyordum. Gerçeklerle yüzleşmenin önemini hep uyarı hem de acı şekilde yazmaya, söylemeye çalıştım durdum. İlgili kesim ise bana hep “eleştiri yapıyorsun, siz zaten hiçbir şeyi beyenmiyorsunuz, barışa karşımısınız” gibi sözlerle hat ta tavır koyarak tutum gerçekleştiriliyordu. Yetmedi, denktaş masada resmen statikonun yasalaşmasını savunurken, mehmedalinden Akıncıya masaya giderken fedarasyon ve K. Kıbrıs gerçekelri yerine var olan yapının yasalaşması ve geneldeki postacıya dek denetimi isterken dahi bunları cesaretlendirme adına eylemler yapılıp destek belirtiliyordu. Masadaki çıkmazı ve konulan yanlış görüşleri görmezden gelip “masadan rumlar kaçtı” yalanına çok kolay takılıp sanki görüşmelerin masadan kimin kaçtığı boyutuna geliniyordu. Kıbrısın Türkiye gerçeği veya genel Emperyalist planlamalarına hiç dyeinilmiyor. İki toplum ezberi ve federasyon kelimeleri yeterliydi. Bunları cesaretlendirme peşindeydik. Yetmiyordu, resmen söylenen cesaretlendirme klişelerine direk karşı olmaları dahi liderleri eleştirmemeye önemle dikat ediliyordu. Bunların hep aldatıcı olduğunu, sistemin Kuzeydeki yapılanışla federal deyil Türkiyeleşme süreci olduğunu canlı kanıtlarla vurgulasak da hep yazılı B.M. içeriği boş ilkeleri konuşarak avuntulanmaya devam ediliyordu….
Son Baydın da seçimi kazanırken, bazı Umut taciri veya Tkeci gazeteciler veya her duydukları eleştiri ile “uluslararası hukuk ezberini “ söyleyen belirli kesim yine ayni mengeneye takıldı: Baydının ilk önemli dosyalarından birisi de Kıbrıs! Demek ki müdahale edip çözüm getirme olasıığı vardır. Baydın konuya eyilecek denilirdi. Bu tip söylemler belirli taraftarlar ve hiçbirşey yapmadan inanmak isteyenlere yine de tatlı zehir gibi geldi. Beklendi. Görüşmelre başladı. Krizler çıktı. Son dönemde de iki hamle oldu. Erdoğan Amerikaya B.M. toplantısına gider. Baydınla görüşmek umudundaydı. Nedense artık enerjisi biten zıplamacılar ve klişeciler bu defa Kıbrısın da ön sırada olacağını söylemediler. Açık mesajlarla destek talep eetmediler. Ersin hazretleri de epey korku nedeniyle çıkamadığı dış gezilerini, fırsat geldiği için kulanmaya hız verdi. Bir anlamda hasret gideriyordu. Hiçbir liderle görüşme yapmamasına rağmen haftalarca Nivyork şehrinde tur attı. Selfiler çekti bol bol resimlerle de raklemını gerçekleştirdi. Sadece Güvenlik Konseyi genel sekreterle yemekli görüşmeler le Anastasiyadisle de birisini yaptı. Ama, öyle dişi dolduran bir şey de olmadı. Buna da iki lideri teşvik et telgrafları bu defa çekilmedi!
Ardından Erdoğan Putinle bu defa görüştü. Nedense yine Kıbrıs söylemcileri konudan epey uzakta kaldılar. Görüşülüp birşeylerin olduğu veya gizli bazı uyarılar yapıldı mesajlarını yaymadılar. <Bir anlamda Kıbrıs bu dönemde etrafta yok. Oysa daha önce de şaşalarla mesajlar ve eylemler yapılmasına karşın yine de Kıbrıs yoktu. Hat ta barış için veya federasyon dyeil Kuzeyde ilhaklı hamleler hız veriliyordu. Yapılan görüşmelerde de bunların da kabulü için masada baskı yapılıyordu. İnanmıyorsanız, Akıncı ile Talatın masaya koyduğu önerilerle istenilen yurtaş sayısı ve mülkiyetle alakalı önerilere bakmanız yeterlidir. Ama şimdi onca önemli görüşmlere yapılsa veya yapılmadan fiyasgo olsa da Kıbrıstan bu defa cesaretlendirme veya umut sözleri duyulmadı. Hat ta görüşmelerle alakalı bilgiler de pek verilmedi. Siyasiler ve yandaşları bu konuda yorum da yapmadılar. Ama, arada çıkan ve kimin neden yaptığına bakmadan, Kıbrısla ilgili anlamsız laf gelince, bir umutla hala birileri “görüyorsunuz, uluslararası hukuka girmek zorunda kalacaklar” temennisiyle hala aldatıp okuyacağı mesaj çeken izleyici ile avunmaya devam edilmektedir.
Bir gariplik de şu: Türkiyeye dokunmadan iç veriştirme yapan takkeci gazeteci öylesine acayip paranoalara girdi ki Asya bebeğin güneyde tedavisinde dahi rum probagandası arayacak derecede kendinden geçti. Rumların kat kat probaganda mavzemesi ele geçirdiğini söylerken, ona uyan bazı dinliyicileri de ayni saçmalığı savunuyor. Rum paranoyası ile rumlar gelsin de para braksın işdahlı tuhaf kültürümüzün de iyice yerleştiği görülüyor.
Demek ki şimdi kulandığımız bir silah daha elden alındı. Kıbrıs sorununu Amerikan müdahalesi, Türkiyenin çıkarıylıyla birlikte sözleri tatile çıktı. Bir şey yapamama deyil gerçeklerden kaçmak için birilerinden beklemenin sonucudur. Görüşlerine bakmadan sanki kendileri gibi konuşulduğunu zannedip zıplamak, sonuçta gidilen yolun da farkında olmadan teslim olmanın belgesini yazıyorsunuz. Gerçekleri söylemek hele de bu koşullarda çok tehlikeli hale geldi. Ama gerçekleri öteleyip kendine has gerçek yaratmak da imkarın yerine yeniden gerçeği koyamazsınız. Şu basit ölçeği yeniden belirtelim: eleştirmek ile gerçekleri söuylemek eşit deyildir. Çoğu zaman ben yaşananı belirtirken, karşımdakiler hep eleştiri yaptığımla karşı duruş sergiliyorlardı. Yapılanı deyil gerçekleri vurgulama şeklini kabul etmek istenmiyor. Çünkü gerçeği kabullenmek, ona göre politika da geliştirmeği gerektirir. Bu fark hep kaçışla sizi eleştiri yapmakla,gerçeklerle yüzleşmemeyi oluşturur. Ama, sonuçta son görüşmeler ve Kıbrısın hiç seslendirilmemesi durumu, yeniden beni doğruluyor. Ama alacağım yok. Umut, takkeci ve sözlerle hukuk arayan kesimler ise ayni döngüde kandırmacaa düzmeye devam ediyorlar. Ha: dün Ersinin federasyon getireceğini söyleyen gazetecinin, son günlerdeki dyeişleri ise tek cümle deyil kelimeyle tam bir pişkinliktir.