yaklaşımlarÖzkan YıkıcıBu kadarını da herhalde yapamazlar anlayışıyla! – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Bu kadarını da herhalde yapamazlar anlayışıyla! – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Öncelikle, kiminin de suratına vurulması gereken basit geçmiş anımsatmasını yapacam: Yetmişlerden  başlayıp sürdürülen seminerlerde ilk konu Diyalektikti. Diyalektiğin de ilk ilkesi “neden sonuç”  ilişkisiydi. Konuların nedenini bilmeden sadece sonuçlarla uğraşmanın önemli düşünce kaybının önemi anlatılırdır. Her olayın, nedeniyle incelenmesinin nedenli önemli olduğu örneklerle basitçe anlatılıp, genel sistemsel nedenlerin yarattığı sonuçlarla da zenginleştirildi. Genelikle şimdi sosyalizmi ret edip  bunu gizlemeye çalışıp bahanelerle de eleştirenler şu noktayan hep sarılırlar: eskiden biz fazla bir şey bilmeden bunları savunuyordukla başlayıp günümzdeki teslimiyetin de kendilerince bahanesini da anlatıyorlar. Zaten, işbirlikçilik ve dönekliğe kültürleşme ile yerleşen gerçeğimiz, bu tip tatlı yalanları, sistemi koruma adına ve deyişimin küçümsenmesi niyetihne de yutuyorlalr. Oysa girişteki Diyalektik basit ilke günümüz için bilinse, yorumlarda dikat edilse, önemli zayıflıklardan da sıyrılma aşamsına gelinir.

Birçok sorun konuşuyoruz. Ekonomik krizler, ahlakın öküşü, eflasyonun yükselmesi, cinayetler, Pandemideki saçmasapan tutumlar, Adapasla derinleşen, Jet sgandalıyla süslenen, Pisiyar sahtelemesinin doğalığında bakanın açıklama dahi yapmayıp görevine devamm etmesi…. Kirli yakıtla hem zehirlenme hem kurumu batırma  hem de birilerine zenginlik oluşturmak da gelip geçti. En son videyo sgandalıyla zaten kayum tipi atanıp her konuda altda kalan makamcının şimdilik şaşkınlıkla birilerinden mesaj bekleme tutumu, Kuzey Kıbrıs gerçeğindeki Türkiye genel politikasının konuşturulmayarak veya tersinden kahramanlaştırılması gibi durumlar hepsi akıpn gidiyor. Güncel her konudaki gerçeklik, sorun ve bu koşullarla oluşan elit kesimlerin ekseninde yaşamaya devam ediliyor. Yakınmalar oluyor. Makamcıyı veya ötekini suçlanıyor. Mafyalarla yaşamayı, nifus taşınarak defaktonun sosyolojik olarak yerlebir edilmesi, yolsuzluktan hırsızlığa herşeyin kolayca kabullendiği ve müdahalelerin gayet normal kural halinde n  gelip geçtiği de malumumuzdur. Resmi deyil de normal sohbetlerde ifade edilirken, normal bir durumla konuşur gibi “mafyacıyı, yolsuzcuğu, kadın ikramlı kutlama” durumlarını belirtilir. Bir farkla, resmi eksene yansıtmadan bunlar normal olur. Normal konuşulan haber veya eleştiri olunca da sanki bunlar tesadüfmüş veya yokmuşçasına da birilerinin de tetiklemesiyle karşı çıkılır. “Bunların burada pek görülmediği” denilir. Sık sık eskiden ifadesi de lüks ekleme gibi bir  yere konur.

Tüm bunlar hep oluşan yapılanıştaki sonuçlardır. Genelde Kınrıs, özde Kuzey Kıbrısın oluşturulan sosyolojik, siyasal yapının sonuçlarıdır. Bu sonuçlardan birinin dyeişip genelin deyişeceği algısı ise her gün duvara çarpıp geri dönüyor. Hat ta bu sistemdeki baş rolcuların deyişerek birşeylerin de deyişeceği inancı özellikle koltuk sahiplerine indirgenip savunulur ve seçenekleştirilir. Oysa Denktaş dahi gitmez denirken kurşun atmadan teslim olup giderken bile deyişen sistemsel bir şey olmadı. Çünkü uğraşılan ya kişiler veya tek tek olayın o  günkü yaşananıydı. bBunlar birşeyleri deyiştirmezken, giderek yaşanan olayların adeta duyulmazlıkla geçiştirilmesi de gerçekleşiyor. Hep şu bilgi duyulur: birielri bu işin kapanmasını istedi! Bunlar brakın defalarcasını, günlük normal yaşamın birer gelip giden yaşananlarıydı. Sistemsel deyişim ise adeta tabu kılınıp, gerçeklerin konuşulmadan konuşulma şekline geçişin gayet kolay olması sağlandı.

Başlığa uygun gelişmeler de sık sık oluyor. Son fayiz düşürmelerine veya Türkiyenin Gri listesine girişine bakalım. Olayın nedenlerini geçen makalemde özetle aktardım. Birileri olay öncesi böylesi gelişmeler olacağını söylediğimizde; “bukadarını da herhalde yapmazlar” diyorlardı. Kimisi de onlar da elbet düşünür ve bu yanlışa düşmezler diyordu. Yanılgı şu: biz genelikle ister K. Kıbrıs, ister Türkiye ve isterse genel kapitalist sisteme bakıp yorum yaparken, şu yanılgıya kolayca düşeriz. Zaman zaman ben de çevremdeki tartışacak kesim bulmayınca düşerim. Sanki karşı taraf bizim gibi düşündüğü algısı oluşur. Bize göre yanlış sistemsel veya münferit ikileminde de sıkışır. Halbuki alınan kararlarda veya takılınan davranışlarda siyasal gerçeklik vardır. İdolojik anlayışla alınan kararlar vardır. Faşist karakterislik, sömürge olma gerçeği, deyişik srmaye kesimli tutumlar ve sayresini hep unuturup. Sanki faşist birinin veya teslim olup işbirlikçilik halindeki koltukta olan şahsın bağımnmsız ve sol düşünceyle hareket edeceği inancı gibi yanılsamaya geliriz. Oysa karşımızdaki kendi düşüncesinin kararını alır davranışını sergiler. Böylelikle bizim zaman  zaman “bukadarını yapmazlar herhaldeki” beklenti veya savunma refleksimiz tıpkı son dönemdeki fayiz düşürtüp TL de tepetaklak etme kararını da kendimize göre oyalamayla nasıl kandırılma veya yanılsamaya düştüğümüzün kanıtıdır. Aynen, Kıbrısta masaya gidilirken Denktaştan başlayan, Mehmedali Akıncıya dek devam eden anlayışla “iki lideri cesaretlendirelim” ile başlayan yanılsamanın, masa sonrası “kim kaçtı daraltısıyla” devam etmesi gibi. Bu örnekleri daha da artırmak önemlidir. Eğer, ısrarla olayın nedenlerini ötelersek, kararları alan siyasal kesimin rejim gerçeğinden koparsak, sadece sonuçlarla oyalanıp, yanılma ile derlersek, hep eksiklikle kalıp gideriz. Yetmez de muhalefet de bu eksene oturursa, devamı kitlesel deyişim rüzgarının kesilmesine dek gelinir. Örnek, Boğaziçi öğrencileri dayaktan geçirilirken, önemli sayıda insan şu veya bu nedenle işten atılıyorsa, hapsediliorsa ve bunlarla tutum belirlenmezken, Kuzey Kıbrısın hala normal ülke gibi algılatıp, sandıkla kazanınca deyişim olacağı bilmecesine sıkışılınırsa, hep hamle yapan  ve idolojisi rejim deyişimine dayanan Erdoğanın yapılandırma ile adım atılması da görmezden gelinecektir. Bu kaçınılmazdır.

Bukadarını yapamazlarla gelecek tehlikeyi görmeme duygusuyla önemsizleştirmek veya hamleler peşpeşe gelirken sandık gelsin denip tüm yaşananlar ötelendirilirse, hep boşlukta hamle yapan kazanır. Daha K. Kıbrısta seçimlerden sonrası 1  yılı henüz tamamlıyor. Olanlar malum. Siyasal partiler bunun da deyerlendirmesi yerine kalınan yerden devam diyor. Ama arada şüpelere karşı şu dneilir “felaket çıkar”! Meclis toplanamıyor, UBP nerede ise 1  yılı kurultay bilmecesi ve kayum atamalı sömürge tipiyle geçiştirdi. Daha o  yapılıp bitmek üzere olan kurultay müdahalesinin toprağını kaldıramadı. Kayumcu Saner ise yetersizliği ama işbirlikçi teslimiyetli ikilemde iyice eziliyor. Son videyo olayı da gösterdi ki tavır alışta dahi talimatlı birşeyler bekliyor. Bunu dahi seslendiren yerel kesim olmadı. Saraya kayum tipi seçilip, bununla oynayan Tatar ise Anadolu fetih gezileriyle işbrlikciliği oynuyor. Deyişmeyen gerçek, yine seçim. Ayni oyunun yeniden oynanma sahnesi oluşuyor. Bir farkla, iyice teslim olunup, deyişen nifusun dansının da canlanmasıyla gerçekleşeceğidir.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin