Sabahleyin aklıma makale konusu geliyordu. Kıbrısla alakalı seçki yapmak aklıma yatıyordu. Cumartesi havasına uyma, bazı paradoksalaşan yakınlaşmaları da yanıtlama adına Ekim ayı ilk günleri geliyordu. Kıbrıs Cumhuriyeti ilanı ile Akelin 3 Ekimdeki yapacağı yürüyüş ekseninde konuyu planladım. Çünkü Kıbrıs cumhuriyeti ilanıyla 1 Ekim kutlaması durumu çelişkili gibiydi. Bunu rum karşıtlık paranoyasıyla yorumlayanlar da kolayca saptırma yapma şansına eriştiler. Yine Akelin 3 Ekim yürüyüşü de eylemi düzenleyen partinin eskide alıp sonra özleştiri verdiği konuda sanki özeleştiri vermemiş gibi yine anti propagandayla cihalet hamasetcilik oynanması benim makalemin de yazılımını belirlemeye adaydır. Anlayacağınız, önceden plan yaptım. Biliyorsunuz, özelikle ben makale yazarken, genelikle klavye başına geçince konuyu belirlerim. Önceden konuyu kararlaştırma düşüncem nadirdir. Çoğu defa bu nadirlikte aldığım önceden yazma konum da genellikle gelişen süreç sonucu deyişir. Her an ki egelişmelerle, birikimim de eytiyorsa, hemen ilgili konu önceliğe kolayca girer. Her alanda olduğu gibi, sert statik deyilim. Kolayca doğrular karşısında yeni bakış veya seçenek oluşturma düşüncem oldukça kıvraktır. Bu nedenle Cumartesi yazıya başlamadan önceki kararım, klavye başına dahi geçmeden deyişti……
Cumartesi sendromu desem de yine olayın içeriği bir yana yine ada etrafında kelimeleri dizmeye başlayacam. Kıbrıs Cumhuriyetinin neden 1 Ekimdeki kutlalası ile 3 Ekim Akelin eylemi içinde genel Akel serüvenine şimdilik öteleyecem. Fakat, yine Kıbrısta kalıyorum. Başka bir günlük gelişen okuduğum makale nedeniyle ilgili deyişiklliği yapıyorum…
Belirtiğim gibi, sabahleyin nadir şekilde yazımın konusunu kafamda şekillendirdim. Hayalini dahi akıtmaya başladım. Fakat, internet dolaşımındaki bir yazı, bana başka şekil düşünme tetiklemesi yaptı. Gerçi, bizim burada en pahalı interneti kulanırken, yazarken veya okurken, durmadan kesilip, yeniden bağlanma ikilemi nedeniyle de sinirlerin ya çelikleşmesi veya sinirlenip interneti orada brakmanız ikilemini de getiren koşullarda okuyup yazıyorum… talih mi yoksa kader mi bilmem!
Sabahleyin ilk başta uluslararası önemli saydığım yayınlar ve Türkiyedeki sosyalist nitelediğim yayınları okurum. Benim seçkim bu. Yerel konuları zaten basın özetiyuyle ratyo veya metyadan izlerim. İlgi gördüklerimi internetde takip etme ikincil tutumum vardır. Sol Haberde Orhan Gökdemir yine Kıbrıs konusunda, deyim yerindeyse “yeniden döktürdü”. Bize kısa zaman önce yapılan sarauy seçimlerinde olanları hatırlatı. Öyle ki bizim burada yaşananı çoktan unutup, yeniden seçimler dneilmeye başlanan koşulalrda, bu makale mutlaka okunup dikate alınmalıdır. Üstelik, seçim sürecine girerken, hiçeleşen yetkiler ve daha da kökleşen Türkiyeleşme idare etme biçimleri de artık sırıtma ötesine resmen yerleşti. Bunun şaklabanlığını yapan işbirlikçiler de şükran çekip dua etmenin ötesine gidemiyor. Sorunlardaki sistem gerçeği denilirken de sadece brakılan alanda içteki işbirlikcilie normal veriştirme yapılmakla yetinilmektedir. Orhan Gökdemir yine Tatarın nasıl seçtirildiği,kimin hangi tutumda olduğunu özetle hatırlatıyordu. Unuturulan koşullara kıvılcım gibi uyarı çakıyordu. Yalnız Orhan Gökdemir eğer benim yazılarımı okuyorsa. Bir uyarı yapacam.Akıncı ile Erdoğanın ilişkisi İsviçre sürecinde deyil, Afrin müdahalesinde bozuldu. Çünkü, isviçredeki konferansta Akıncı ipleri Çavuşoğlunun eline verdi. Onunla hazırlanan haritayı sundu. Hat da istenilen dili de kulandı. Sözle söylenip yazıma dökülmeyen önerielri de öteledi. Bir ağızdan, “AnAstasiyadisin msadan kaçtığı” ezberini de tekrarladı. Mustafa Akıncı, ta baştan Türkiye ile yakınlaşmayı hep istedi ve ona göre tavır da belirledi. Sosyalist bir kesimi ziyaret dahi etmedi. Ama, işler aslında Afrin müdahalesinde bozuldu. Orhan Gökdemir benden daha iyi Erdoğanı bilmesi gerekiyor. Erdoğan en ufak eleştiri veya ters düşmeyi düşmanlaştırmakta ustadır. Nitekim, Mustafa Akıncı Afrine giriş askeri hareketinde “barış” demesi, “akan su deyil kan olduğunu” açıklaması, sonuçta Erdoğanı kükreti. Unutmayalım ki hem Afrika gazetesi linç hareketi olurken, Akıncıyla da defterler resmen yırtıldı. Erdoğan Kahramanlık öyküsü bekliyordu. Oysa akıncı barış diyordu. Zaten Afrin hareketi bir anlamda Türkiye K. Kıbrıs ekseninde önemli bir yeni biçimlendirme hamlesinin de müdahalesini ortaya çıkardı.
Bunun dışında Orhan Gökdemirin makalesinde bizim kilerin brakın yazmayı yorumlamaktan kaçtığı birçok gelişmeyi birlikte yazıya döktü. Tatarın nasıl seçildiğini yeniden yazdı.Ortak belge adına bu yazı önemlidir. Herkesin anımsama ve yarına karşı eylem koyma adına yeniden okumasında yarar vardır. Yine ayni dönemde başka gelişmeler de devvam ediyordu.Hele işbirlikçiliğin önemli yerini iyi okumak şart.