Gerçekten, yaşamakta olduğumuz yılda önemli krizlerin depremleriyle doğalaşmaya devam ediyoruz. Artık şu basit gerçeğe fazla yer vermeyecem: Türkiye ve K. Kıbrıs yapılanış üzerinden hala kral çıplağı tartışıp yeniden kanıksamaya uğraşmadan direk konuya girecem. Çünkü, Türkiye bağımlılığı ve orda olaanların buraya direk yansıma tutumunu artık olmamış gibi anlatmakla zaman geçirmek, bazen gereken akışkanlığı yazmaya zaman kalmıyor.
Bu yıl gerçekten Türkiyedeki devlet içi güç krizleri oldukça yaygınlaştı. Peker olayı iş adamlarının bildirisi ve son eski MİT ajanı Mehyet Eymürün üzerinden konuşma ve tartışmalar, bize Türkiye devletinde önemli krizlerin olduğunun en basit kanıtıdır. Üstelik, bu dalgalar direk Kıbrısa da vuruyor. Gerçi K. Kıbrısta bunları görmezden gelme becerisi ise cihaleti ve kuluğu besleyen kültür haline dek geldi. Bir ufak noktayı belirtelim: ister Peker ister Eymürün açıklamaları normal muhalif tırmanış veya tüm gerçeklerin anlatılması adına anlaşılmasın. Çewlişkinin devlet emek deyil de devlet içi sınıfsal blokların mafya gurupların çelişkisi olarak okunması gerekir. Ayrıca, bu tip krizler devletin normal işleeyen zamanında değil “faşist devlet olsa da” daha çok yönetememe ve yöneten sınıflar bloklarının çelişkisinin tasfiye noktasına gelmesiyle ortaya çıkar. Böylesi koşullarda ortaya serilen bilgiler tüm gerçeklikleriyle deyil, mücadele eden kesimlerin işine gelen ve karşıya darbe vuracak açıklamalardır.
Nitekim, Peker mafya tipi olayları, işlelyen birokrasi ve uluslararası ilişkilerdeki kirli işleri ortaya srerken, kendine göre hedefi çizip, onlara darbe vurmak amacıyla açıkladı. Son Mehmet Eymürün açıklamalrı ise bu krizdeki MİT içi koşullar ve bir anlamda öncekileri gibi yeni bir iktidar bloku arayışı nedeniyle olduğuna inanıyorum. İsterseniz, bunu yakın tarihle somutlayalım.
Eymür olayı Yetmişlerde duyuldu. İstihbarat içindeki Konturgerila oluşumundaki önemli liderdi. Ulaşın katlinden Kızıldere olayına, bir vekilin çocuğunun kaçırılmasından öteki provakasyonlara dek listesi kabarıktır. Bir anlamda 12 Mart ile 12 Eylül darbelerinin de simgesel ajanlarından ve Amerikan bağınmlılığın kişiliği idi. Eymür dönemiyle Türkiyede işkence sorgulama normal metodu haline getiriildi. Kendisi de imkar etmiyordu. Hat ta direnenlerin direncini kırıp konuşturmak adına yapılmasının normal olduğunu da söylemektedir. Gökcer Tahıncıoğlunun reportajlarında bunu eresmen tekrarladı.
Eymür bu dönemde hem Yeşil Kuşak uygulanmasını, hem de Neoliebralizme geçişle devrimcilerin ezilmesinin olduğu süreci yaşatan önemli simgelerden birisidir. Sonra, doksanlarda yeniden konuşulur oldu. Öyle konuşuldu ki o dönemde yine Türkiyede devlet içi mücadelenin en yoğun yaşandığı yıllardı. Hem daha da otoriterleşme oluşurken Çiler dönemiyle de çeteleşmenin güçlendiği süreçti. Ağır ve öteki liderler de bu sürecin birer simgesiydi. Fakat, devlet içi çelişkiler Ağır Eymür çelişkisini de getirdi. Hat da Peker AÇakıcı krizi de o yıllardaydı. Alayetin çakıcı tasfiye edilip Pekerin gücü artı. Ağır Eymür çelişkisi ise 98 yılında Eymürün Amerikaya gitmesi ve önceki ordu girişiminin sonucu meydan ağıra kaldı. Ancak hesaplaşma yeni devlet içi kriz güç dönemine kaldı.
Bahçelinin çabasıyla Çakıcı hapisten çıkarken, Pekerin gücüne de darbe vurulmak istendi. İşler tersine döndü. Öte yandan Kürşat yılmaz gibi öteki mafya liderleri de bir anda serbes braktırılırken, Amerikadan EYmürün demeci gündeme düştü. EYmürün yerine göre Feytulahcı, yerine göre MHP li olma tutumları da var. Tüm bu birikim bize şu anda Türkiyede siyasal kriz ve yönetememe nedeniyle devlet içi güç mücadelesinin olduğunu kanıtlaar gibidir. Dahadsı, yeni bir planlamanın da olduğu anlaşılıyor. Tekrarda fayda var: üstelik yeniden size kısa bir de tarihçe anımsatırdım. Kriz olurken devlet içi çelişkilerdeki yoğunlaşma üzerinden gerçekleşiyor. Bu bizi başka noktaya çekmesin. Üstelik konuyu sistemsel olarak düşünmek zorunludur. Eymürün resmi bize her dönemin de ayni sistemin kuralarıyla işletildiği, krizlerle yeni sıçrama yaptırıldığını da yaşattı. Onun için ters yönden muhalif kazanıma çekmemek önemnlidir.
Kandırmaca gibi bir akışkanlık var. Eski kaybeden devlet eksenliler sanki eskisinin daha iyi olduğunu anlatmaya ve ona dönüşü savunuyorlar. Oysa, bugün dünün gelmesiyle bugüne gerçekleştirdi. Özellikle işkencenin sistemleşmesi yetnmişlere dek dayanmaktadır. Önemli algı, eski liderlerden veya yetkililerden birilerini çıkarıp başarı hikayesiyle geçmişe özlem tetiklendirilme peşindedirler. Nitekim Sadedin Tamtam en kulanılan örnektir. Buna en net karşılığı KRT kanalındaki prokramda Sol Haber yazarı Orhan Gökdemir verdi. Tamtamı işkenceye karşı mücadele den kişi olarak tanıtılırken, Gökg-demir Tamtam dönenmindeki Giresundaki yaşadığı işkenceği anlatı. Hem de lise ikideyken gerçekleşti. Buda bize önemli uyarıdır.
Yukarda özetlediğim ve Mehmet EYmür tartışmasıyla zenginleşen birikim, kapitalizmin bizim coğrafyasındaki yaşanan siyasal gerçekliğin tarihidir. K. Kıbrıs bu gelişmelerden direk etkilendi. Hem yetmişlerde hem doksanlarda ayni karışıklıkları kendi kuralıyla yaşadı. Şimdi de Türkiyedeki kriz aynen buraya da gelip vuruyor. Bir farkla, itiraf eden yerine teslim olup geçmişi ret eden önemli sayıdaki kendine solcu diyen kesimlerle. Olayları haber yapıp uyrılar gerçekleştirme yerine, hala “biz hazırızda” sömürgecilik oynunda ilhak kuralıyla politik olgu algısında debelenip duruoruz. Boşuna deyil ikidebir: “Türkiyede olanlar, onların içişleridir” demiyorlar!
yazarın tüm yazıları:
Özkan YıkıcıBataklıkta debelendikçe, batılırken – Özkan Yıkıcı
"Bu Memleket Bizim" yayınlarını izleyin