Son dönemde resmen kurumsal çöküşün içinbnde, ekonomik yıkımın altında, iklim bozulmasının sarmalında, yalanların peşpeşe kovalandığı, yetmemiş gibi de yerine göre baskı veya aldatıcı açıklamalarla dolu dolu günlerden geçmekteğiz. Artık anormal ne varsa peşpeşe yaşandığı, devamında daha ne olacak derken, beterinin geldiği siyasal güncel kültürleşmelere dek geldik. Bunlar normal olup önünün görülmediği yolda takılıp kaldık. Elbet bunlar olurken de tersinden açıklamalarla “ekonominin iyi olduğunu, haberlerin bir kısmının yasaklandığı, belirli yaşananınb vurgulanmasının tehlike” olduğu normalleşme günlerinden geçiyoruz. Çöken sistemler allternatif getiremezken, şikayetnamelerin yazılan siyasetin de örgütlenip yarının yoluna giremediğine de ne yazık tanık oluyoruz. Ancak, dünyanın birçok yerinde de görüldüğü gibi, ilgisizlik çenberi ile gericiliğin yükseldiği, kriminal suçların artığı, mafyaların çoktan normeleştiği yapılanışın da etkinleştiğine kavuşuyoruz. Faşizmin kolayca seçenekleşip, otoriterlik veya silikleşip teslim olup esirleşen devletler de artık tekleşmiş değil kolayca raslanan siyasal kurumlar halinde sıralanmaktadır. Ekonomminin senelerdir denilen Neoliberal tıkanışın şimdi kurumsal çökküş ile ahlaki felaketin de birlikteliğine ulaştık. Mafyaların ne iyi yapı veya sığınılacak hukiki araç haline geldi. Öyle geldi ki anormal olmadığı için de kolayca baş vurulup çözüm istenen örgütler haline işlemektedir. Türkiyedeki Pekerin ve öteki kesimin açıklamalrının nasıl normal karşılaşındığı, burada en basit bazı borçlar tahsil olsun diye çeksenet mafya gidişleri veya kadın seks ticaretinden kumar ilişkilerinde dahi normal kabul görülen ve baş vurulan yapılardır. Bunlar seslendirilse de işlemeyen yargının nefnesini brakın adını dahi duymamaktayız.*****
Sırayı peşpeşe devam etirip sayfayı doldurmak kolaydır. İnsanların çoğu brakın bunları seslendirip seçenek aramayı, hala çökmüş yapıdan medet umup çıkar sağlamak için siyasal yapıların peşinden kpoşmaya daha devam ediyor. Sanırım UBP kurultayı veya son kendine burada hükümet diyenin açıklamaları veya Türkiyedeki Erdoğanın “kitabını yazdığı ekonomi” gibi olaylar raslantılı değildir. Normal işleyen çökmüş kokuşmuş ve pislikleri ayuka çıkan sistemin kitlesel etkileme kuralının işleyen mekanizmasıdır.
Sistem böyle işlerken, zaman zaman öylesi haberler geçer ki artık resmi medya dahi ister istemez haber yapıp yorumlar. Tam da burada kendine muhalefet diyen, merkez ekseninde olup sadece koltuk sahiplerinin değişşmesi veya devlet içi çatışmanın bir tarafı olan kurumlar da başka bir yanıltma algı oyununa gelir. Bunu Türkiye muhalif merkez medya ile buradaki kendine UBP karşıtı muhalefet deyip de sisteme dokıkunmama duruştakilerde işlemeye başlar…..
Genelikle bir haberi verdiklerinde ve ardından kıyaslama örneğe geçince, gerçek sancılanmaya başlar. Örnek mi bunu ilk önce Türkiye medyasından başlayalım: Pekerin açıklamaları ve ardından Eymürden gelen reportaj sonrası ister istemez salt bugün değil araya geçmişin de katılması ihdiyacı oluşur. Veya günümüzün yanlışı geçmişle ilişkilendirilip dorğunun anlatıldığı sanılır. Nitekim, Eymür sonrası özellikle işkence konusu gündeme düşer. Hemen bazı muhalif medya bu haberi yakalar. Günümüz işkence ve yargı gerçeklerini daha iyi anlatma ve kıyas yapma adına eski kesimden kişiler çıkarır. Bunalr da sanki tüm geçmiş unutulmuş gibi konuşmaya başlar. Doksanların iyi olduğu noktasından değerlendeyerlendirmeler yapar. Örnek, Sadedtin tantamın anlatılarıyla kıyaslarlar. Yine Doksanlar sonu Ecevit dönemiyle karşılaştırıp nedenli farklı olduğu anlatılmaya çalışılınır. CHP kimi vekiler de yerlerini alır. Oysa, KRT olayında da olduğu gibi Orhan Göktdemirin çıkıp de yaşadığı işkenceği anlatınca, gerçeğin pek de öyle olmadığı da anlaşılır. Yine yakında yıl dönümüne geleceğimiz Ecevit dönemindeki “hayata dönüş” operasyonuyla nasıl devrimcilerin ceza evlerinde yakışı da nedense pek hatırlatılmaz. Kürtleri yazacak değilim: onların zaten yakın tarihi oldukça kanlı sayfalarla doludur. Ama bilgisi olmayan yeni nesile resmen sanki herşey Erdoğanın dönemiyle ükseldi algısıyla yeniden devlet beleği yazdırtılmaya uğraşılmaktadır.
Bizden de en basit örnekler şunlar: sanki günlük olaylar günümüz şu andaki koltukçularla sınırlı olduğu kandırmacası oynanır. Eski denip hem de ayni partiden politikacı veya akademisyen konuşturulur. Daha dün koltuktan düşen Tufan veya Kutreti çıkarıp günümüzü eleştirip, seçeneklerle dünden “olumlu örneklem” diye yuturulmaya çalışınılır. Hele de Denktaşın demokratlığı ve bugüne göre daha az partizanlık uydurmaası aktaran politikacı ve akademisyenleri de duyunca, çıldırtmak içten değil. Ama, kültürel olarak bizi bu yalanlar karşısında ya unutturulan veya sesizce geçiştirrilen uslu kültürleşen “çağdaşcı” bireyler olarak yetiştirdiler. Davranışları oluşturdular.
Çöken sistem vardır. Bu oluşan kurumsal yapının çürüyen ve devam etmekte zorlanan şeklidir. Yine de gerçekler söylenmeden devamına uğraşılmaktadır. Alıştırılan kitleler de buna bir kısmı uyuma hazırdır. Birden ekrana şu lafla başlayan prokramla “deneğimli siyasetçi bize geçmişten olumlu örneklerle bugünü değerlendirecek” le sürdürüler. Onlar da sıkılmadan baskıları gerçekleştirme ve günümüzü hazırladıklarını unutup, masal anlatmaya çalışır. Böylelikle sorunu günümüz koltukçuya ihtiyaç duyuldukça anlatılan döngüye sokarlar. Hat da dün ayni politikacıları savunanların belirli sorunları nedeniyle ayrıştıktnan sonra çıkıp eleştirirken aldıkları övgü de kitlesel karşılığın acı bir dönüşüdür. Dün Tatarı ve UBP övgüleri yapan, paketleri imzalayıp başarı sağlayacağını söyleyenler, belirli sorunlarla ayrıştıkları veya mevkiyi kaybetme sonrası yaptıkları yüksek sesten eleştiriye de kitlesel destek buluyorsa, bizim gibi her zaman vurgulayanlara da tersinden bakıldıkça, günümüz doğru anlaşılmaktan hep uzaklaşır.
Bu medya oyunlarıyla da insanları duyarlı olan veya moral bulma amaçlı kesimleri bağlayıp, deşarj yapma veya koşullardan rahatlama görevini de gerçekleşirler. Gerçekten son çöküş ile Tufanın son açıklaması ve Kutretin kutretli sözlerini dinlerken, ya uzayda veya içtikleri şarabın sarhoşluğu ile dediklerinin farkında olmadığı benzetmesini yapsan az gelir mi? Onun için sorunlar kadar bunları deyerlendiren kişilere bakıp o sınırla sınırlamak yanlıştır. Yanıltıcılığın ta kendisidir. Birçok eski taşıyan da sanki kendini aklamış havasına girip dalgasını da geçer. İşkenceci insan hakları savunucusu, faşist de demokrat olur. Yutan da tatmin olup sisteme devam der.
yazarın tüm yazıları:
Özkan YıkıcıYanıltma kıyası ile bilgilendirme kuralı – Özkan Yıkıcı
"Bu Memleket Bizim" yayınlarını izleyin
"Gündem" yayınlarını izleyin
"Yeniçağ Güncel" yayınlarını izleyin