Son günlerde iyice TL tepetaklakklıklarına alıştık. Devamında biraz ilgimiz varsa, yeni düşüş ile zamları da kolayca tahmin eder hale geldik. Tabi ki biraz gerçeklerle ilgilenip sıkıntısıyla gelecek öngörülerimizle yaşıyorsak. Oysa Kuzey Kıbrısta başta politikacılar bunlardan hep kaçtılar. Bazen “normalmış gibi” davrandılar. Yeri geldi eleştirileri dahi iç karşıtla yetinildi. Adaylık tahmininde eski atışlar yapan iktisatçı etiketli birokratları “kurtarıcı reçeteci” diye aday gösterdiler. İnanmıyorsanız, eflasyon konusunda her zaman her açıklamada “yalan söylüyorlar” diyen iki iktisat dayresi müdürnün aday adayı oluşuna bakmanız yeterlidir. Hiçbir yetkimiz yokken, ekonomimizi paketlere dayatmışken, yatırımları dış sermayeye devrederken, mafyacıların kuşatılmasında gölge oyunu oynarken, elbet yaşanan ekonomik koşulloarın doğru söyletilmesini dahi beklemediğimiz dönemden geçiyoruz. Seçeneksizlik ve güvensizlik yanına teslim olmuşlar dizisini de katınca, karşılığında ya öfkeli veya uyyumlu ve hala seçimle seçilecek işbirlikçilerden çıkar bekleyen kesimler oluşur. Yaşadığımız ise hala gerçekleri bilmeden, ama kendimize göre çıkar uyduran, ahbapçavuş ilişkili seçkilerle kısır bir dünyada debeleniyoruz.
Banka hortumlayıp ardından danışılan, iktisat müdürüyken eflasyon rakamına güvenilinmeyen, nifusunu bilmeden ulusal gelir açıklayan birokratdan gelecek reçetesi bekleme probagandasında sıkışıp kalıyoruz. Her konuda sırıtan Türkiye gerçeğini yok sayıp, yetkileri elimizden alıp ekonomimizi de paketler, yatırımların elçilik merkezli kısgacında oluşunu ret edip çare arayan garip önerili iktisatçılarla ekonomi şovları da seyrediyoruz. Teslimiyetin net yansıyanı şu: en güzel işbirlikçi kesim dahi krizlerden çıkış taleplerini koltukçulardan beklememeleri duruşlarıdır. Çünkü onlar çözme yerine kendilerine pa verme, dertlerini Türkiye elçisine veya direk Fuat beye aktarıp her zamanki gibi avanta alma peşindedirler. Bu nedenle başta tekeci gazeteci şu son gelişmeye hep içerliyor: biliyorsunuz son sendikal anlaşmalarla güneye çalışacak işçi gönderilecek. Şartlardan birisi de giden çalışanın sendika üyesi de olup toplu sözleşmelerden yararlanmasıdır. İşte buna bir holdink medyasının yöneticisinin canı sıkıldı: çünkü zamanında bazı sendikaların Kuzeyde de işçilerin sendikaya üyelik zorunluluğuna karşı çıkıyorlardı. Onun için daha ileri koşulalrda örgütlü olmaya kızdıkları için, söyleyemediklerinden dolayı, buna Rumculuk karşıtını damıtıp eleştirme yönüne gitme yüsüzlüğünü da gösterdiler.
Kısaca, kriz döneminde tepetaklak olan para birimine rağmen hala koşullarımız ekonomik alanda da konuşturulmama başarısı oldu. Bunun da devamında hala onca karışıklığa, örgütsel darmadağınıklığa, sgandalar ve ilaçsızlığa varan durumlara rağmen UBP hala önde görülüyor. Türkiye sorgulanmıyor, nedenler o noktaya açılınmıyor. Muhalefet ise ayni telden üstden çalmaya çalışıyor. Onlar da sanki güçlü iç dinamik varmış gibi birşeyler söylemeye çalışıyor. Temeline yaklaşamıyorlar. Böyle kısır döngüde dönüp dolaşılınıyor.***
Ayni hikaye fıkra gibi okunup gidilirken, krizlerin merkezi Türkiyede de garip ama normaleşen gelişmeelr devam ediyor. Ekonomideki kriz bilinmezliğe giderken, beklentiler kağosa dönüşürken, panikler korkuya dönüşürken, hala otoriterlikle durum örtülmeye çalışılınıyor. Siyasal duruşa devam edilior. İlginç sonuçlar da birbiriyle buluşmaya devam ediliyor. Tıpkı bugün ki gibi hem asgari ücret açıklanıyor, hem de merkez bankası fayiz düşürtmektedir. Daha da örnekleşen durum, asgari ücreti ilk defa Cumhurbaşkanı Erdoğan açıklıyor. Amaç başka olsa da ikili kararlar hemen döviz ateşine dönüştü. Üstelik beklenen ve uyarılan gelişmeydi. Bile bile oynanan bu oyun ilerde beklenen hedef hamlesine dönüşülünür nü, bilinmez. Çünkü baskın seçim dedikoduları da dolaşmaktadır.
Tam da bu noktada Korkut Boratav hocanın önemli tesbitine baş vurmak gerekir: “Kapitalizim çöküş halindedir. Dağılmaktadır. Türkiye de Erdoğan artık yönetememe durumdadır. Dağılma başladı. Kurumlar çöküp yönetilme zorunluluğu başladı. Otoriterliğe baş vurup, baskıyla siyasal devam etme peşindedir. Merkezdeki dağılma olurken, karşı seçeneksizlik nedeniyle de baskı artarken, ayakta kalma çabaları gerçekleşiyor” özetlediğim bu tesbitler, Türkiyedeki hem kriz, hem kurumsal dağılma ve otoriterliğin artış bütnlüğünün açıklamasıdır.
Bu durum kuzey Kıbrısta da direk yansıyor. Fakat, öylesine teslim olundu ki elçilik memurlarının yönetimiyle iş yapan konuma gelinmesinin acısı yaşanıyor. Halbuki ilgili kırırganlık ile Kuzeydeki yönetememe boşluğu eğer siyasal hazırlıkla boşlukarı doldurma hamlesine dönüşse, bağımsızlaşma yönünde olumlu katgılar sağlanırdı. Halbuki, hala gelecek para, yapılacak cami ve küliğe, tarikatlara yer verme tutumlarıyla orada çöken sistemin burada ayakta tutulmasının uğraşlarıyla yaşamaktayız. Kendi gerçekelrimizle çözüm aramada politikamızın pek de isteği de yok. İşbirlikciliğin teslimiyetçiliğinin, sömürgesel versyonunu yazıyorlar. Düne dek en azından “paket imzalayacağım, en iyi parayı ben alacam, beni Türkiye destekler” esrumanlarıyla ekonomi ve siyaset dansı yapılıyordu. Şimdi para da pek gelmediği için, sadece kulaklar dikilip, en azından mesajla destek beklenen sıfırlamaya gelindi. Ekonomik kriz de bunun üstüne oturtuldu.Borçlanma, zamlar ve yandaşa kıyaklarla yeniden hayatta kalma çabaları oluyor. Buna bu eksiklikte nifus yığma ponpalanmasını da eklemek önemlidir. Sanki bunlar yokmuş gibi de ekonomislerimiz çıkıyor, şu döviz tepbiri, buna para desteği yapılsın gibi kendi kediyle dahi tutarsız olan önerileri sunuyorlar. Yetmediği zaman da parti veya karşıt kişiliklerle dedikoduculukla gündem yaratıp olanları öteleme tutumlarına sarılırlar. Bundandır ki videyolar, kimlerin seçilmediği lafazanlıkları kamuoyumuzda oldukça yer bulur. Herhalde ilaç yokluğu veya sgandalar neden örtülüyor sorularıyla bir kıpırtı olmayı yöneten ve adaylar pek tercih etmezler. İş döner onları da vurur sonra.
Kısaca: ekonomik kağosta. Ama pek de bu noktaya gelen yok. Zamlar yağmurdan daha az vurucu hale geldi. Sdokculuk, anbargolar ve yalanlar hepsi havada peşpeşe uçuşuyor. Ekonomisler ise masa başı meyhane sohbetiyle önerilr sunuyor. Böylelikle aşmazda bvilinmezlikte kalmaya devam demenin ötesini hala görmemüyoruz.