“Para var huzur ver” derler ya, aynen öyle bir dönem yaşıyorduk. Artan aidatlarla faaliyet yapma olanağı yakalamıştık. Hami abi “Arkadaşlarımız bize bu parayı bankalara yatıralım da bankacılara sermaye sağlayalım diye vermiyor, iş yapalım verdikleri para onlara hizmet olarak geri dönmeli. Verdikleri paranın kıymetle kullanıldığını hissetmeliler. Bu sayede Birliğe olan aidiyetleri de oluşup artacaktır” diyordu. Bu nedenle proje yapan yönetim kurulu üyesi, başkan ve yönetimden onay aldıktan sonra gerekli maddi katkıyı alıp organizasyona girişiyordu. Hami Bey bu durumlarda bir adım geride bekliyor, yönetim kurulu üyesinin işini sahiplenip yapmasını izleyip denetliyordu. Bu yönetim tarzı hepimizi motive ediyordu.
Türkiye Tabipler Birliğiyle iyi ilişkiler üzerinden ciddi bir eğitim programı yapılmıştı. Nerdeyse her ay bir bilimsel etkinlik yapılıyordu. Bir yandan meslek içi eğitim katkısı sağlanırken bir yandan da kamuoyuna bilgi aktarımı yapılıyordu.
Türkiye’den gelen çok değerli hocalar yazılı ve görsel basınla buluşturuluyor, bu sayede topluma sağlıkla ilgili en doğru ve yeni bilgileri iletebiliyorduk. Onlarca benzer etkinlikten iki tanesi benim için çok anlamlıydı.
Hacetepe Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Nacmi Bilir 1993 de ülkemize ilk çağırdığımız hocamızdı . O sıralarda ülke gündeminde asbest boru ve çatı kullanımı gündemdeydi. Dönemin sağlık bakanlığı Barış ve Ruh hastanesinin çatısını asbestle kapatmayı planlayınca olay medyada da bayağı tartışılır olmuştu. Türkiye’den gelen hocamızın, “ Asbest boru ve çatıların sağlığa etkisi” konusunda yaptığı açıklamalar ve verdiği konferanslar nerdeyse tüm radyo televizyon ve gazeteleri bir hafta meşgul etmişti. Bu Kıbrıs Türk Tabipler Birliği’nin de toplum tarafından bilinirliğini artırmıştı.
Yine aynı yıl Salamıs Bay Otelde, Türk Tabipler Birliği, Kıbrıs Türk Tabipler Birliği ve TC Turist Sağlığı Derneği tarafından birlikte organize edilen TURİST SAĞLIĞI kongresiydi. Bu kongre sonunda zamanın Başbakan yardımcısı ve Turizm Bakanı Özker Özgür Bey ve müsteşarı Sayın Hasan Erçakıcı’nın, Hami Bey’e gelerek bizzat teşekkür etmesi hiç aklımdan çıkmaz. Teşekkür sebebi sadece hakikaten muhteşem bir kongre düzenlenmiş olması değildi. Cumhuriyetçi Türk Partisi ilk kez küçük ortak olarak iktidardaydı. Ankara, belli ki o zamanlar Cumhuriyetçi Türk Partisi’ne karşı önyargılıydı. Bir türlü Türkiye Turizm Bakanlığıyla temas kurulamıyordu. Söz konusu kongreye Türkiye Turizm Bakanlığı müsteşarı da katılmıştı. Bu sayede ilk tanışmanın yapılmasına vesile olunmuştu.
Dr. Mustafa Hami, 14 Martları çok önemserdi. Ancak 14 Martın bir gün bir bayram olarak kutlanmasından ziyade sorunların tartışıldığı bir haftaya dönüştürülmesi arzusundaydı. Bu arzusunu hemen ilk 14 Mart döneminde gerçekleştirdi. Sonrasındaysa gelenekselleşti
Onun dönemindeki 14 Martlar arasından bir tanesi gerçekten çok özeldi. 1994 yılının ilk toplantısında “Geçen sürede üyemiz bizi kabullendi. Şimdi öyle bir 14 Mart yaşatmalıyız ki farkımız ortaya çıksın” dedi ve hepimize ayrı görevler verdi. Görevi alan direk Dr. Hami Bey’le istişare ediyor , bu sayede seri hareket etme özelliğine sahip oluyordu.
Ben Tıp Bayramı törenini görevini almıştım. Tabipler Birliğinin, tıp bayramlarında verdiği, şimdi geleneksel olan basın ödülü ve kurumsallaşma ödüllerini ilk kez 1994 yılında vermeye başladık . Tören salonunu dolduran “Sağlıktan ve Demokrasiden Tasarruf olmaz”, “ Dinazorlar örgütsüzdü bu nedenle yok oldular” sloganlarıyla işlenmiş afişler artık Tabipler Birliğinin kabuk değiştirdiğinin nişanı gibiydi. Dr. Ahmet Gülle o dönem kurulmakta olan Teknecik Santralının, ülke sağlığına etkisini ele alan bir panel organize etti. (Bu panelde özellikle filtresiz santralin ne büyük sorunlara yol açabileceği irdelenmişti) Dr. Erol Şeherlioğlu “Sağlık ve Emek” panelinin sorumlusuydu. Balo ise Dr. Alper Baydar’ın sorumluluğundaydı. Türkiye’den bir sanatçı getirmek istediğini söylediğinde hepimiz mutlu olmuştuk. Doğal olarak hepimizin kafasında farklı biri vardı. Rahmetli Alper’in tercihiyse Fedon’du. Camiadan bazı itirazlar gelse de Hami Bey’in de ağırlığını koymasıyla Fedon’lu Balo, Dome Hotel ‘de gerçekleşti. Tarihin en kalabalık Tıp Balosu gerçekleştirildi. Fedon’da hakkını verdi. Katılımcılar sabahın ilk saatlerine kadar eğlendi. O gerçekten en kalabalık ve en uzun balo oldu.
Hemen sonrasında Dr.Mustafa Hami “Tıp ahlak ve reklam tüzüğünü” hazırladı. Özellikle reklam ve bir hekimin kendini yaptığı işi tanıtması konusunda ciddi kural ve yaptırımlar getiren bu tüzüğe en çok bazı kadın doğum uzmanları karşı çıktı. Bazı gazeteler de onlara destek veriyordu. Onlar belki kendilerince haklıydılar zira her gün çıkan onlarca doğum ilanının maddi gelirinden yoksun kalmışlardı. Ama iş gerçekten rezalet boyutundaydı. Daha kliniğini yeni açtığını duyuran arkadaşımızın ertesi gün iki doğum teşekkürü çıkmıştı. Cerrah bir arkadaşımız da bir süre direndi. Reklamı yapıyor, daha onur kurulunda yargılanmadan tüzükte yazan para cezasını gönderiyordu. Ben “bu adam çok inatçı” dediğimde Hami abi “biz hem haklı hem inatçı” diyordu. Nitekim, doğru galip gelmiş o arkadaşımızda bir süre sonra inadından vaz geçmişti.
Hami Bey yayın organımız olması gerektiğini düşünmüş bir dergi çıkarmamızı istemişti. Tüm arkadaşlarla birlikte buna yoğunlaştığımızı “ HEKİMCE” isimli dergiyi 3 ayda bir çıkarmaya başladık.
DEVAM EDECEK