Tüm yönetim, o kadar dolu dolu çalışıyorduk ki iki senenin nasıl bittiğini anlamadık. Ama 1994 Ekimine gelinmiş, genel kurul kulislerine başlanmıştı. Yazı dizimin başlangıcında bir protokolden bahsetmiştim. Bu protokole göre bir sene kamu bir sene de özelden başkan olacak, yönetim kurulu üyeleri ise yarı yarıya oluşturulacaktı.
O zamanki tartışma konusu bu protokolün kaç yıllığına yapılmış olmamasından doğmuştu. Dr. Hami çok iyi bir başkanlık dönemi geçirmişti. Kıbrıs Türk Tabipler Birliği adeta yıllardır hapsolduğu kabuğundan çıkmış, halkıyla bütünleşen bir sivil toplum örgütü olma yolunda epeyi mesafe kat etmişti. Buna karşın protokolün camiaya huzur getirdiği bu nedenle devam edilmesi gerektiğini söyleyenlerin sayısı da az değildi. Özellikle Dr. Hami’nin siyaset yaparak Tabipler Birliği ilkelerinin dışına çıktığını savunanlar başı çekiyordu. Tabi Dr. Hami de bunlara karşılık “toplumsal muhalefet yapmayacaksak, burada ne işimiz var?” diyordu.
Dr. Mustafa Hami, yeni dönem için ilk önce yönetim kurulundaki arkadaşlarla konuşmuştu. Dr. Erol Şeherlioğlu Tıp-İş Başkanlığına geçmişti. Ahmet Gulle, Mustafa Üstay ve Halil Çavlan’da özel işlerini çok ihmal ettiklerini belirterek yeni dönemde aday olmayı düşünmediklerini ifade etmişlerdi. Ama dördü de Hami Bey’in devam etmesinden yanaydılar. Geriye bir ben bir de Alper Baydar kalmıştı. Alper’de Hami Bey’le devam etmenin doğru olacağını söyleyenlerdendi. Hami Bey, en son benimle konuştu. Sanırım muhalif gurubun beni başkan adayı gösterme çabalarından beni sona bırakmıştı.
Bir araya geldiğimizde direk “Başkan olmak istiyor musun?” diye sordu. Bende hiç parmağımın arkasına saklanmadan “Evet, ama şimdi değil. Daha öğrenmem gereken çok şey var” demiştim. Ona bana gelen telkinleri reddettiğimi ve tek adayın o olduğunu söyledim. O da bana “Bir şartla devam ederim Genel Sekreter yine sen olacaksın” diye güvenini belirtti.
Nitekim genel kurulda başka aday çıkmadı. Tek aday olarak ikinci dönem başkanlığına seçildi. Rahmetli Alper ve benim dışımda Dr. Tünay Beton, Dr. Hasan Bankeroğlu, Dr. Sevim Bektaş ve Dt. Yılşen Uysal yönetime seçildiler. Başkan özel hekimdi ama yönetimde kamudan beş hekim vardı. En güzeli bu kimsenin umurunda değildi.
İkinci dönemin ilk toplantılarımızdan birini yapmak için gittiğimiz Birlik lokalimizde tavanın çöktüğünü gördük. Köşklüçiftlik’te eski, tek katlı küçük bir binaydı. Devlet tarafından Tabipler birliğine tahsis edilmişti. Ama yıllardır bakımı ihmal edilmişti. Zaten bina hekimlerden çok üst düzey bürokratlara hizmet eder durumdaydı. Dönemin bazı bakan müsteşar ve müdürleri iş çıkışı buraya gelir, birkaç el kağıt oyunu oynayıp bir iki duble alkol alır evlerine öyle giderlerdi. Bu bizi rahatsız ediyor sonlandırmak için fırsat kolluyorduk.
Tavanın çökmesiyle hem tadilat hem de binanın tapusunun Devlet Malzeme dairesinden Tabipler Birliğine geçirilmesi için girişimlere başladık. Hami Bey’in başlangıçtaki niyeti, tapuyu alıp binayı yıkıp sonra oraya yeni lokali yapmaktı. Bunun için fax eylemini başlattı. Her gün Cumhurbaşkanı, Başbakan, Sağlık Bakanı, İçişleri Bakanı, Meclis Başkanı faxına aynı mesaj atılıyordu. Özet olarak “Kanarya sevenler derneğine bile tapulu mal verdiniz, bize çok önceden tahsisi yapılmış binanın da tapusunu veriniz” diyordu. Bir ay sonra bu eyleme sadece Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’tan yanıt geldi. Rauf Bey nüktedan bir şekilde “Söyleyin o çocuklara her sabah fax çekmekle bu iş olmaz. Başka yol bulsunlar” diyordu.
Hami bey bunu bize anlatırken aslında Denktaş Bey’i onaylıyordu. Bu nedenle “Arkadaşlar, belli ki bize ne burayı verecekler ne de başka bir arsa teklif edecekler. Bu nedenle ben size yeni bir arsa alıp orada yeni bina yapmayı teklif ediyorum” dedi. Bu teklifi ilk dönem yapsa herhalde ben “Dur yahu ne oluyoruz? O kadar paramız yok ki, zor bu iş” der itiraz ederdim. Ama artık onu karar verdikten sonra dönmeyecek karaktere sahip olduğunu biliyordum.
İlk destekçisi ben oldum. Diğer arkadaşlarda onaylayınca arsa aramaya başladık. Kısa zamanda iki arsa bulduk. Biri daha merkezi ve daha ucuzdu. Ama eşdeğerdi. Diğeriyse Gönyeli’nin yeni iskana açılan kısmındaydı. Ama orijinal Türk Malıydı. Aramızda tartışmaya başladık. Ben iki arkadaşım pahalı olmasına karşın orijinal Türk Tapulu araziyi istedik. Diğer üçü ise hem ucuz hem de daha merkezi olması nedeniyle eşdeğer tapulu araziyi almamızı istiyordu.
Ben iş Hami Bey’in oyuna kaldı sanıyordum ama o bir türlü oyunun rengini açıklamıyordu. Sonunda dayanamadım “Abi sen de tarafını belli et de kapatalım bu konuyu” dedim. Bana baktı ve “Bu kadar önemli bir konuyu bir oy farkla karara bağlarsak ileride rahatsızlık duyabiliriz. Oy birliği değilse bile açık ara oy çokluğu sağlayacak bir üstünlük kurmanı bekliyorum” dedi. Sanırım gece yarısına kadar tartışmıştık. Sonunda Gönyeli’deki arazinin Türk Malı olması nedeniyle ileride sorun olmayacağı, etrafının boş olması nedeniyle genişlemeye müsait olduğu fikirleri diğer arkadaşlarca da benimsendi ve o arsayı oy çokluğuyla alıp (Alımın da bambaşka bir hikayesi vardır ama onu başka bir ortamda anlatacağım) karkas ihalesi açıldı.
DEVAM EDECEK