Yeni yıl nedeniyle hayat biraz donuklaştı. Şu veya bu nedenlerle gündem adeta sığ köşelere doğru evrildi. Birkaçgün güncel sorunlardan uzaak medya sayesinde ve parti şölenlerinin kısgacında yaşamımız değişik yıl değişimi günelrini yaşayıp geçti. Hafta sonu buluşması sonucu da bu duyarsızlık biraz daha artı. Avcılık ve eğlence yanında tatil de damıtılarak donuklaştırma biraz senelik girişle gerçekleştirildi. Derken, Pazartesi ile birlikte hayat kaldığı yerden itibaren unutulanları bir yana yeniden devam etmeğe girişti. Elbet sene değişimi ile ilgisizlik buluşması nedeniyle yaşanan birçok can sıkıcı konu da ya yumuşadı veya hiç akılda kalmadı. Lefkoşanın selleri bunlardan birisidir. Ülkemizde iş cinayetiyle ölen Etopyalının ülkesine gönderilmek için para toplanması ve arkasındaki gerçekler de sorgulanmadı. İran sınırında ölen kadının çıplak oluşu ve çoraplarını dahi çocuklarına giydirip onların ölümden kurtulmasını sağlarken, donarak ölmesi de insanlık adına pek de ilgi gösterilmedi. Nede olsa onlar ötekiydi ve yoksul ülkelerden şu veya bu nedenle göç eden insanlardır. Ama, insan hakları laflarıyla cepleri dolup dolaşanların da boluğu tartışılmazdır.
Yıl başının füzesi ise Türkiyeden atıldı. Herkes iyi niyet beklerken, Erdoğanın zamları peşpeşe sıralaması, adeta nükler başlıklı ekonomiye fırlatılan füzeydi. Bunun da hedefi elbet kendi halkıydı. Dileyen Kıbrıslı da bu yayılan ekonomik zam ratyasyıonundan etkili olmasını yakalardı. Dünyada ilktir: hem de yıl başı herkes yeni yıl dilejkleriyle bir birine iltifatlar yağdırırken, ülke lideri kalkıp birçok ürüne ve ulaşıma zam yapıp adeta zehirleme düşüncesini yayıyordu. Bunu dinleyen, biraz bilgisi olan da hemen buradan kendi kesimine soruları sıralar: çünkü elektrik ve gfgaz Türkiyede özel sektörün elindedir. Hani şu bizim başta “takkeci gazeteci” ikidebir elektrik kurum sorun larını konuşurken, ısrarla özeleştirme bağırması yapıyordu ya: ona bu özelleştirmeyle elektrikteki gelişmeleri hatırlatacak birileri çıkması gerekirdi.
Ne garip; benim kıymetli dostlarımdan birisi de tam da Türkiyedeki köprüden elektriğe, doğal gazdan benzine, harçlarla vergilerden geçiş ücretlerine Türkiyedeki okalı zamları konuşurken, yukardaki TC elektrik özelleştirmeler zinciri ile kar mekanizmasını söylemleştirirken, buradaki elektrik kurumu ile olan basit yaşanmışlığını da anlatı. Dört aydır ödediği elektrik parasına rağmen hem de kendileri elektrik direğini yanşlış yere koymalarına karşın, onu düzeltmediklerini aktarıyordu. Para ödendi, fakat direği bizat kurum yanlış yere koydu. Sonra bu yanlış yerdedir deyip elektrik bağlantısını gerçekleştirmedi. Kendinin hatalı olduğunu da kabullenip, düzeltilmediği de başka gerçek, Nedeninin kendi içlerindeki kavganın olması ise işin rezaleti. Öyle ya elektrik kurumu sözde kamusaldır. Fakat, bizdeki kamusal demek yönetimin arpalığı demektir. Buda işe alınmada particilik kuralı işlediği için bilgi veya liyakatın pek de gözetilmediği de kesin. Hele içlerinde yandaşlama kyrımacılık da varsa, işi yapmama nedeni de derinleşiyor. Kaldı ki kamusal kurum olan elektrik yapısında özele verilen pasta bir yana aldıkları fiyatlar da asronomiktir. Eksradan Türkiye hikayesi de eklendi. İki santralin hibe edileceği müjdesi birden üst mepladan kiralandığı gerçeği çıktı. Tıpkı su hikayesi gibi. Türkiyeden içilen su ve bedava kulanma masalı daha fiyat çıkarken altüst oldu. Fakat, bunun doğrusu yerine, derebeyleşen belediyelerimiz de kendi açıklarını kapattma adına daha yüksek fiyatla ranta ortak oldular.****
Dedik ya: normale döndük. Sorunlar biryana, seçim ortamı da sürüyor. Lefkoşa Mağusa Karpaz ekseninde dönük dönemde adeta dolaştım. Seçim havası bir başka şekilde ama bize has melodiyle çalınıyordu. Mühür ver, karmada bana tik düşün gibi talepler yanında en büyük biz olup destekleyenleri ödüllendireceğiz konuşmalarını evlerden kahvelere dek bolca kulaklarım dinledi. Pek de konuşmadım. Yükseltilen ses le “en büyük bizik” çağrıları da bir başka normal davranıştır. Kimi tanıdıklar da benim duyup kulanma isteği ile etrafta dolaşan paraları, Türkiye kimi çevrelerin birilerine yardım etme mesajları da sıralanıyordu. Nitekim, Avrupa gazetesi kendilerini taşlayan AKP çizgili kişi ile Sucuoğlunun yeniden resmini yayınladı. Zaten konuşmalarda hep bazen tahmini bazen örneklerle Türkiyenin kimi kesime nasıl yardım etiğini, yanlarındaki kişilerle anlatıyorlardı. Ancak, seçim süreci öncesi yurttaşlıkla seslerini yükselteceklerini söyleyen muhalefetli krevatlılar, şimdi o sözleri söylememiş gibi normal probagandalarına devam ediyorlar. Herhalde seçim sonrası çok darbe alan kimisi önceki yurttaşlıkları da şok tedavisiyle hatırlayacaktır.!
Donukluk sürecinden çıkjtık. Artık seçim sürecindeğiz. Normal maaş ödemesi dahi müjdeyle veriliyor. Hepsi havada uçuşurken, nedense sorunların koşulları söylenmiyor. Sömürgecilik nedenleriyle oluşan yapılanış, Türkiye gerçeği hep öteleniyor. Türkiye bir müdahaleci ve sömürgesel efendi gibi değil de kendilerine destek veren, garanti eden, beklentiyle koltuk hesabı yapan çizginin mavzemesidir. Sömürgesel koşullar değiştirilmeden, ilhaklaşma devamlılığı sürdürülmesi göz ardı edilerek değişimler koltuğa oturmakla sınırlanmaktadır. Gerçekleri söylemeden, neden olarak değerlendirmeden kendine sömürgecilik doğrusuyla değişim ve umut probagandası gerçekleştirilmektedir. Umut denilir de unutulur: Umut salt umut olursa, giderek gerçekten kopar. Umutsuzluğa doğru gider. Gerçekler üzerinden ve buna karşı mücadele ederek umudun da anlamı olur. Buradaaki nedenler belli. Sadece son 4 yıllık parlemento, yerel, saray seçimlerine bakara, yaşananlarla kavramak kolaydır. Yine son 4 yılda kurulan, bozulan hüküemt süreçlerini incelersek, yine buradaki temel neden değil de kimin bozdurtuğu da kesin durumdur. Fakat bunları yok sayarak, sömürgeciliğe devam ile umut ponnpalarsanız, umudun da anlamı kalmaz. Bundandır ki ben umudumu korurken, yazı da yazıyorum. Biliyorum ki yarınlarda günümüzü anlamak isteyenlerin de baş vuracağı kayynak olması önemlidir. Biz bunun sıkıntısını yaşadık. Belki günümüzde bu gerçeklerden kaçınarak bunları yok sayma tutumu belirleyicidir. Fakat, gerçekler mutlaka bir gün hem de daha acıtarak nedenselliğini ortaya serecektir. Kaçış hep bir noktaya kadardır. Sonunda yalan ve yanlış artık çıkarı dahi korumaktan uzaklaşacaktır.