Malumumuzdur ki Fallyalı cinayeti son günlerimizi istemsek de konuşanlarla dolduruyor. Özellikle: K. Kıbrısta sınırlı bilgi ve bol konuşma genelekleri birleşince, kurgu ve tahminli sansürlü konuşmalarla olay yerini hala alıyor. Bir önemli farkla: gerçi bunun da nedeni ülke koşullarını yok saymanın getirdiği zafiyetliktir; Evet, konuşması gerekip bilgi vermesi beklentisi burada olmadı. Bir anlamda koltukçular konuya hiç ilgi göstermeme tututumunaa girdiler. Tabi cenaze resmi başka! Ne içişleri makamcısı nede başbakan denilen makamcı başı pek de konuyla alakadar olmadılar. Hele konuda Türkiyede olunca Dışişleri makamından ilişki, bilgi istemek, konuyu aydınlatılma bağları falan yoktu. O hala hamasi küfür yaratıp konuşanlara veriştirme derslerine çalışmaya devam ediyor. Aradaki fesatlık hesapları hiç söylemiyorum.
Peki resmi makamlı kimler konuştu derseniz; saraydan yine dilin kelimeleri birbirine giren sözler çıktı. Anlamları dahi karmakarışık olurken, sanıkların denizden kaçtığını da çarpık çekilde söyler. Aradan igünler geçer, bu defa ülkedeki Güvenlik kuvetler açıklaması ise kaçanların denizden kaçma olasılıkları olmadığını değişik tonda açıklar. Peki hangisi doğru? Bu soru da sorulmadı. Üstelik içişleri makamcısı başka yerlerde tenceresini ateşlerken, polisten de genel bir açıklama yazıyı yazdığım anda yoktu. Yalnız koltukçuları eleştirmeyelim, daha dourusu takındıkları doğal tavırla yazmayalım: muhalelfetli krvat ekseni de banbaşka uzaydaki yıldızlarda dolaşmaya devam etmeğe takılıyor. Öteki kesimlerde birkaç kesim hariç, sınırlarla ve mesleki abartı deneyimleriyle olaya dokunup kendi gözlükleriyle çıkarsama yapmayı sürdürüyor. Bu olay elbet kimini de ateşledi. Nedenleri sorgularmış yapıp sanırımı da beynine ekleyip, ilginç ve bazen de doğru sözler söyler gibi oluyordu.
Örnek, daha bugün bir gazeteci coştu. Öyle coştu ki adaya girişlerin denetime alımasını söyledi. Özellikle tetikçi denilen birinin burada hukuk öğrencisi olmasını da fırsat alıp, güçlü denetimli sınır kapıları laflarını sesini yükselterek söyledi. Hemen aklıma şu geldi: ilgili gazeteci, madem adamıza girişlerin kontrol altına alınmasını istiyor. Mustafa Söylemez örnekle, bunların sokulmamasını öneriyor; sıkı durun: o zaman önceki günlerde gelen ve şimdilerde K. Kıbrısa daa yerşeleceği söylenen, bu tip ilişkilerdeki rolü geçmişte oldukça fazla olan Alayedin Çakıcının adaya girişini de söylesin! Yoksa: demek ki laf ola konuşmak değil. Bir gecede hem de Türkiyede resmen sabıkalı işlerde olanların nasıl yurtaş yapıldığını benden çok daha iyi bilir. Ama, “Aman Türkiyeye dojkunmayın” diyecek, olayın sadece K. Kıbrıs yüzüyle yetinecek, sonra hızını alamayarak adaya girişlerin kontrol edilip sabıkalaı olanın alınmamasını önerecek; ozaman da tam bir örnek sırıtıyor: Alayedin Çakıcı! Üstelik bu isim çevresinde Türkiyede birtakım vurulma olayları,Falyalı cinayetiyle alakalı idiyalar da oldukça fazla etrafta dolaştığı dönemde, bu somut öneriyi de tamamlasın.******
AKP başkan yardımcısı Mahir Ünal, geçenlerce bir ekonomik açıklama yaptı. Ünala göre “eflasyonun temel nedeni dış dünyadır”! Yine devamında iç nedenlerin değil tamamen enerjideki dış fiyat koşullarının neden teşkil etiğini vurgular. Hemen Türkiyedeki ekonomistler açıklamaları sıralar: özellikle de elektrikte dağıtım şebekelerinin özelleştirilmesiyle oluşan şartların sonuçta nasıl olumsuzluklar yaratığı ve bunların zamla karşılandığını uzun uzun anlatılar. Birçok ünlü ekonomist, son zamların nedeni dış gelişmeler değil Y.90 iç nedenler ve daha somnutu yönetim şekli ile özelleştirmenin neden olduğunu verilerle aktardılar.
Ama burası K. Kıbrıs: öyle ya Türkiyede resmi çevreler açıklayınca, hemen bunu havada kapmak gerekiyordu. Hatırlayın kısa zaman önce para ve döviz eksenli Kur farkı olayı açıklanınca, Krevatlı Tufan hemen “Türkiye uyguluyor da biz neden uygulamıyalım” dediydi. Bu tabi ki hemen unutuldu. Şimdi de benzer gelişme oldu. Hemen bizim şaheser ekonomisler, zaten bilgilerine toz konduğu için, bundan kurtulmak için en çok satan gazeteye mahşet gibi açıklama yaptılar: Türkiyede de denildiği gibi dış gelişmelerin etkisi altında bunlar oluyor la adeta kendilerince bilimsel açıklama yaptılar. Dedik ya: buranın da gerçeği ancak böyle yansır.
*****
Belçika olayı ile konuyu bağlayalım: 2004 yılında Belçikada bir kişi 4 kadını öldürür. Biri eşi, öteki eşinin kardeşi, derken kaynanası ve arkadaşını da öldürür. Osman Çalı olarak sanık Türk çıkar. Ömür boyu hapse atılır. Fakat, Belçika Türkiye iyade anlaşmaları sonucu, kalan cezasını Türkiyede çekme ilkesi nedeniyle ckalan cezasını çekmek için Türkiyeye verilir. Sonrası mı? Bbildik geliyor. Serbes brakıldı! Nedeni sonucunu yorumlamak bana kalmadı. Ama, böylesi kadın şiddetli nice kişinin de sonuçlarına bakınca, hiç sürtriz gelmedi. Hele bir sözle senelerdir hapiste yatan, Aysel Tuğluğun resmen hastalığına rağmen ilgi gösterilmı geliyor?emesi gerçeklerini yanyana koyuncaa, ne demek istediğimiz de gayet netdir. Herkese adalet, cinayete de en azından yargı cezası olsun. Buda afazla mı geliyor?