Öncelikle, yarım asırlık gazeteci aydın Aydın Enginin perşenbe günü hayata gözlerini kapadığı acı haberi vererek konulara başlayalım. Engin, tipik Türkiye gazeteci aydının başına geleceklerle yaşayan önemmli gazetecidir. Son olarak T.24 sitesinde makaleleri tırmık adıyla yayınlanıyordu. Yılmaz Güneye filim senaryoları da yazdı. Yazdığım gibi, Aydın Engin tipik Türkiye gerçekleriyle yaşayan aydın gazeteciydi. Baskılar gördü. Hapise düştü. Sürgüne gidip şöferlik dahai yaptı. Uzlaşı çizgisi ama taviz vermeyen ilerici yönleriyle Engin epey yazı yazdı. Bedelini de ödedi. Hat da bazen onca iyi niyetine karşın, bazı yerlerde tersten karşılık da gördü.
Belirtiğim gibi, yarım asırlık gazeteci 82 yaşında Perşenbe günü hayata gözlerini kapadı. Ardından herhalde kötü söz söyleyecek demokrat ilerici pek yoktur. Hayatıyla yaşadıkları bir Türkiye gerçekli siyasal tarih dönemini de yansıtı. Atmışlar yolculuğu ile Cumhuriyet dönemi ve T.24 sitesindeki aktardıkları, onu hayatdan uzaklaşırken, ardından dönemini aydınlatacak birçok makale braktı. Onun anısına saygıyla eyiliyorum. Geride kalan aylesine de baş sağlığı diliyorum.
İkinci konu da Aysel Tuğluktur. Aysel Tuğluk için hem Türkiyede hem de dünyanın bazı insanhakları örgütleri, ilerici ve sosyalistler durmadan çağrılar yapmaktadır. Aysel Tuğluk hapiste tutuklu. Fakat, gelen içerden haberlere bakarsak, Tuğluğun kendi kendini idare edemeyecek derecede hastadır. Farkında olmayıp, tanımama ve bazı insani görevleini yerine getirmeme durumu vardır. Bunun üzerine başlayan Tuğluğun serbes brakılması çağrıları tahmin etiğiniz gibi Türkiye develtinden olumlu yanıt gelmiyor. Bu çağrılar gidrek uluslararasılaşan yankılar bulmaya başladı. Tuğluğun bu hale gelmesindeki önemli nedenlerden birisi de anasını gömerken,onu faşistlerin göndürtmeyerek mezardan çıkarmalarıdır. Anti Kürt bakışının faşistleşmiş hayatta karşı bulma gerçeğine Tuğluğun beyni de dayanamadı. Unutmak ve yeniden unutmakla adeta hastalığının gelişmesine neden olundu. Nede olsa orası Türkiye.****
Türkiye gündemini annlamak kolaydır. Medyayı dolaşınca, sitelerde gezinince, “zamlar, tavcizler, polisin jopla bibergazıyla kitlelere saldırması” gibi olayları hemen hemen hergün kolayca raslarsınız. Daha bunlar sansürü aşıp da karşımıza gelenlerdir. Tarikat yurtlarından gelen çocuklara yöneliş davrranışlar, kadına karşı gösterilen şidet, basın açıklamasına dahi öfkeli polis saldırıları Türkiye güncesinin artık normal notlarından biri haline geldi. Zamnların güncelleşerek benzinden doğal gaza dek tekrarlanması, hem gıda sıkıntısı hem zamlı haber bileşkelerinin normalleşmesi, sıradan insanlar muhalif kanallarda şikayet, merkezi yönetim ana akımda ise görmezden gelme ikilemleri de doğal yaşayışın akışı şeklinde sürmektedir.
Bunlar her gün akışkanlıkla yeni eklerle sürerken, egemen siyasal blokta hala bunları söylemedeki paradoksla tıkanıp duruyor. Muhalif kesim zamlar ve hayat pahalılığı yoksuluk açıklamaları aparken, devletin yönetim Partisi AKP çevreleri de tam aksi açıklamayla karşılık veriyor. Gözlere bakılması, zamın yığılmaları engelemesi için yapıldığı, kriz falan olmadığı, herşeyin düzeleceği demeçleri de havada uçuşmaktadır. Nedense tüm bunlar son dönemdeki kamuoylarında pek de değişkenlik olmama karşılığı da çıkması herhalde tesadüf değildir.
CHP eksenli Milet itifaklı muhalefet adeta son dönemi hep erken seçim çağrılarıyla geçirdi. Onca baskı ve ekonomik felaket karşısında mitink dahi yapmadı. Dahası, siysal bakışını öylesine merkeze oturtup Erdoğan kuralıyla oynuyor ki ayni idolojik bakışlı konuşmaların iktidar muhalif eksenine dek gelinme tehlikesini daha da artırdı. Zaten, AKP iktidarı ele geçişrip rejimi kendine göre düzenlerken, muhalefetden pek de fazla direniş görmedi. Mühürsüz oy kulanımla geçirilen anayasayı dahi kabulendi. Şimdi de sırf Erdoğanla kendince karşılaşma adına anayasa ilkesine göre aday olmayan Erdoğanın aday olmasına dahi ses çıkarmama eylimi giderek artıyor. Bir anlamda devlet içi bolokların çekişmesinde Erdoğan kendi düzenlemelerini kurumsal çöküşlerle sürdürürken, pek de direnmeyle karşılaşmadı. Hat da muhalefeti kendi dinsel bakışını kulanmaya dek çekti. Muhalefetin mücadele eden demokrat ilericilerle buluşması yerine AKP kopan kesimlerle buluşup, kutsal saydıkları laikliği dahi yazmamalarına dek yanına çekti.
Türkiye zor günlerden geçiyor. Sınıfsal uçurum oldukça artı. Dış politikada koşulların da katgısıyla Erdoğan yeniden itibara oynamaya başladı. Muhalif başta CHP yi seçimlerle oyalarken, onlar kendi diliyle politik muhalif yaparken, birden seçime yaklaştıkça seçim yasasını değiştirmeğe de girişti. Kaybetmeme üzerine yeni bir kanunu meclise taşıdı. Ardından da zaten partiyi değil oylarını muhalefetin istediği HDP kapatma davasına da hız verdi. Tabi demokratik örgütlere saldırılar daha da artırıldı. Hekimler bunun son halkalarından birisidir.
Tekrarda fayda var: şu kuramları birbirine karıştırmayalım: egemen ve ezilen sınıf ekseni, devlet içi egemenlik mücadelesi, rejim değişimi ile tutumlar, her muhalefetin sistem değiştirme olmadığı gibi görüşleri ayırmak önemlidir. Şu anda Türkiyede AKP kendi rejimi için önce devlet içi mücadeleyi kazandı, Sonra gidrek kurumsal değiştirme hamlelerine girişti. Kuvetleri tek adam elinde toplayan döneme geldi. Bunları çoğu defa yasalara uymayarak da açık yaptı. Muhalefet ise devlet içi gücünü kaybettikçe, krumsal etkinliği azaldıkça, egemen yeni blokun dilini kulanarak muhalefet yapıp ayakta durmaya yöneldi. Nitekim, birkaç eylem dışında kitlesel hiçbir direniş gerçekleştirmedi. Muhalif eksendeki başta HDP ve Sosyalist partilerle birlikte olmamaya önem gösterdi. Kaybeden devlet içi eksenle itifaklaşmaya önem verdi. Erdoğan bunları hep dış eksende kl-ulandı. Kendi sonrasındaki belirsizlik ile emperyalist batının kendini desteklmelerine devam etmelerine yardım olundu. Şimdi de dış politika ve özellikle Ukrayna krizinde Erdoğan çevresinin tutumu, batıya yeniden Erdoğan tercihinde önemli yer getirmektedir. Çünkü, CHP eksenli muhalefet hala ne istediğini bilmiyor. Ama, iyilik olsun diye her seçimde CHP sol kanadı nasıl tasfiye etiği de ortada.
Kısaçça Türkiye gündemi çok karışık. Ünüversitesinden tarımına egemen bloktan ezilen halklara her alanda kriz ve öfke var. Ama sert baskı da gidrek artıyor. Bakalım neler daha yaşayacağız.